Vallenfyre – Fear Those Who Fear Him
Orta Doğu ve Balkanlar’ın en azılı, en uslanmaz MY DYING BRIDE hayranlarından bir tanesi olarak 2001-2012 yılları arasındaki 5 albümde de yer alan HAMISH HAMILTON GLENCROSS’a MDB ile ilişkisi dolayısıyla büyük saygı ve sevgi besliyorum. Kendisini 2005 yılında, bir My Dying Bride konserinde kanlı canlı da görmüş bir insan olarak bu insan irisinin kesinlikle müziğe adanmış bir varlık olduğuna kalıbımı basarım.
Ayrıca, Karpatlar ve Themiscyra’nın en arsız, en doymak bilmez PARADISE LOST hayranlarından biri olarak 1988’den beri yaptığı her işle kulaklarımda bayram, kalbimde yas havası yaşatan GREGOR MACKINTOSH’a ise Paradise Lost gibi bir harikuladeliği bizlere bahşettiği için ne kadar teşekkür etsem azdır.
Son olarak, Orta Dünya ve Munduşlar’ın en boyun fıtığı, en roket AT THE GATES hayranlarından biri olarak da elbette ki ADRIAN ERLANDSON’a karşı içimde herhangi bir nahoş hisse yer yoktur ve olmayacaktır.
Eh, haliyle bu 3 süper insanın yanlarına Gregor’un önderliğinde, bas gitarda Gregor’un en yakın dostlarından Scoot ile 2010 yılında hayata geçirdikleri Vallenfyre grubu için heyecanlanmamak mümkün müydü? Değildi elbet. Üstelik ilk albüm “A Fragile King” ve sonraki “Splinters” ile de elemanların bunca yıldan, bunca albümden sonra hala dinleyenlere sunacak yeni bir şeyleri olduğunu gördükten sonra heyecanımız katlanarak arttı. Arada grup Adrian’ı kaybetti ama o kadar da olur.
Bu giderek coşan sevgi kelebeği bölümlerden sonra Adrian’ın yerine gelen Waltteri Väyrynen kardeşim için de benzer tatlışlıkta şeyler söylemek isterdim ama elin 1994 doğumlu bebesinin (1994 doğumlu okuyuculardan özür diliyorum ama yani) çaldığı gruba bakar mısınız be kardeşim. Gitti PARADISE LOST’a da girdi üstelik ve yaz sonu gelecek yeni albümde kendisi olacak davulun başında. Bir de utanmadan MOONSORROW’a turnelerde destek atıyor filan. Kendini bilmez magazin habercisine yükselen Ozan Güven gibi yükseliyorum bu çocuğa ya; kimsin lan sen!? Ehm… Neyse, artık bu da var işte Vallenfyre’da. Davul mavul çalıyor.
2 Haziran’da yayınlanan “Fear Those Who Fear Him”, Stockholm death metalini doom metal tabağında sunan Vallenfyre’ın bu konuda ne kadar usta olduğunu bir kez daha görmemizi sağlıyor. Genellikle “Süper grup” sıfatındaki projelerden çöp çöp şeyler gelmesine alışkın bünyeleri her yeni albümüyle şaşırtmaya ve sevindirmeye devam eden Vallenfyre, aslında Gregor’un babasının kanser illeti nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından, bir tepki ve boşaltma aracı olarak hayata geçirilen bir proje. Yani “Oo süper süper adamlar arada kafa dağıtmaya stüdyoya girip pata küte çalıyorlar demek ki,” gibi bir algı oluşmasın hiç. Evet, birden karardı ortalık.
ENTOMBED diye bağıran cazır cuzur gitarlar ile ortalığın tozunun atıldığı bölümler azımsanmayacak ölçüde olsalar da ve sonlara doğru iyice rokete bağlasa da Vallenfyre’ın esas gücü bu gazı göğsünüze fil oturtan ağır doom gitarlarıyla harmanlayarak hem öfkeyi hem de hüznü eşit miktarda ve tatmin eden bir şekilde yaşatabilmesinde aslında. “An Apathetic Grave” ile “Nihilist” gibi veya enfes kapanışlar “Cursed from the Womb” ile “Temple of Rats” gibi şarkıları peş peşe, dinleyicide “ne oluyoruz ulan?” hissi uyandırmadan verebilmek gerçekten çok usta işi hareketler.
Elbette grubun kuruluş hikayesi, elemanların geçmişi filan derken parçaları birleştirip Vallenfyre’dan insanı yerlerde süründüren bir şeyler beklentisinde olmak çok doğal bir davranış olabilir. Fakat tam 39 dakika süren albümün büyük çoğunluğu silahsız, yumruk yumruğa kavga etmeli death metalden oluşuyor. Albümü ve grubu çok üst seviyeye çıkaran şey ise yukarıda da bahsettiğim gibi nokta atışlarıyla bu dayakçı müziğin arasına nefis doom metal anları yedirme konusundaki yetenekleri. O yüzden gözünü korkmasın sakın.
Bu noktada bir şeyler daha ekleyerek şarkılardaki bazı detaylardan, Gregor’un ciğer parçalayan fakat gayet anlaşılır vokallerinden ve daha başka bir şeylerden bahsetmeyi planlıyordum ama şimdi arkada “Degeneration” çalarken bir anda hepsi çok anlamsız geldi.
Hayatını PARADISE LOST gibi, MY DYING BRIDE gibi gruplarda geçirmiş adamların doom metal soslu death metal projesinden bahsediyoruz yahu. Tabii ki iyi olacaktı ulan; ya ne olacaktı.
Sene sonu listelerinde biraz daha överiz hep beraber.
84/100
Entombed’un yanında Celtic Frost etkisi de önceki albümlere göre daha fazla gibi geldi bana. Ve tabii yer yer duyulabilen Paradise Lost-vari unsurlar da mevcut, ki bundan doğal bir şey yok. Yeni PL şaheserine kadar bizi meşgul edecek iyi bir albüm, ama aynı zamanda bundan da fazlası. Bu arada Waltteri de hakikaten ne şanslı bir kardeşimiz yahu. Yetenekli ve çalışkan olduğu şüphesiz de, böyle efsanevi adamlarla çalmak da ne şans be.
Ya ben CF konusunda biraz mesafeliyim. Grubu aşırı seviyorum ama olur olmadık her şeye “Celtic Frost etkili” denilmesine biraz kızıyorum. Celtic Frost’a benziyorsa kesin aşırı havalı ve kült bir şeydir, algısı oluşturdular resmen ve bir reklam malzemesi olarak kullanılır hale geldi.
Yorumuna katılıyorum, bence de CF etkisi var epey ve tabii ki bu adamlar “Hadi biraz Celtic Frost’luk yapalım da sakalımızı bulalım moruk,” diyerek yapmamışlardır bunu elbette ama ben yine de bu etkiyi dillendirmek istemiyorum pek ahah.
Ben de böyle bir cinsim ya, ne yapalım. 🙁
Bu akşam bi yardirayım bu albümü. Meraklardayım…