Kritik

Katatonia – Nightmares as Extensions of the Waking State

Merhaba.

90’larda metal ile tanışmış birçok dinleyici gibi benim de metal yolculuğumda en erken tanıştığım gruplardan bir tanesiydi KATATONIA. OPETH ile birlikte ekstrem müziklerin de duygusal olabileceğini kanıtlayan taze bakış açıları, yaş itibariyle yaşanılan büyük büyük duyguların eşlikçisi olarak hafızada daha köklü yer edinme avantajıyla birleşti ve İsveçli üzgün müzik devi, hem gönüllere hem de metal dünyasına kalıcı bir biçimde yerleşti.

İşin aslı ben de pek çokları gibi Dance of December Souls ve Brave Murder Day zamanlarına tutkun, grubun her geçen gün ekstrem köklerinden biraz daha uzaklaşmasını kaygıyla, mutsuz bir şekilde takip edenlerden(d)im. Favori Katatonia elemanım her zaman Blakkheim‘dı ki uzun yıllar bu rumuzu kopyaladım ve eğer 2006’daki The Great Cold Distance olmasaydı, muhtemelen iyice huysuzlaşıp belki de tümüyle uzaklaşacaktım gruptan. Uzun vadede bir şey değişmedi gerçi; her ne kadar Forsaker, Lethean gibi farklı dönemlerden çok sevdiğim parçalar, The Fall of Hearts albümü gibi toplamından oldukça memnun kaldığım işler yaptıysa da Katatonia yavaş ama kararlı ve istikrarlı bir şekilde Jonas’ın ılık ve köşesiz müziğine teslim olduğu için metal kitlesi içerisinde değeri giderek düşmeye başladı. Keşke Ghost of the Sun, July veya Leaders seviyelerinde kalınabilseydi ama Jonas, Katatonia’nın tüm sivriliklerini küçük küçük törpüledi yıllar içerisinde. O arada bir de hepimiz artık dağılacaklarını düşünürken City Burials diye ömrümde dinlediğim en kıvamsız albümlerden biri çıktı ki “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir,” işi gibiydi biraz. Jonas’ın solo projesi olması gerekirken ne diye Katatonia adıyla çıktıysa.

Neyse, pandemi sonrası bir kımıldanma, hafif de olsa biraz voltaj yükselimi hissettiren Sky Void of Stars ile yine “Bir umuttur insanı yaşatan!” dedik ama hem konserlerde hem de röportajlarda grubun içindeki huzursuzluk net belli oluyordu açıkçası. Bu kısım tamamen spekülasyon ama bence Blakkheim uzun yıllardır Katatonia’yı sonlandırmak istiyordu. Jonas varken, marka bu kadar büyükken bunu yapması mümkün olmadı. O da yapabileceği tek şeyi yaptı ve direnmeyi bırakıp 35 yıl önce kurduğu grubunu Jonas’a terk etti.

Tüm yaratıcı kontrolü eline geçiren Jonas’ın mutlak hakim olduğu bir Katatonia fikri hiç cazip gelmiyor bana ve Nightmares as Extensions of the Waking State‘e hem bu yüzden, hem şirketin yeni albüm bastırmasıyla ortaya çıkan acelecilikten, hem Jonas’ın Palpatine’in “I am the senate!” çıkışı gibi Katatonia’yı sahiplenme çabasından hem de bu saçma sapan ve uzun isminden bile uyuz oldum. Müzikten beklentim de ufak tefek ritim oyunları içerisinde melankolik bir bulamaçtı. Bunun önyargıyla ilgisi yok; yabancı tabirle bir educated guess, yani deneyime ve bilgiye dayalı bir tahmin diyebiliriz olsa olsa. Eh, albüm çıktı ve gördük ki elimizdeki şey tam olarak bu: Vıcık vıcık, hiçbir cezbediciliği olmayan bir melankoli lapası.

Çoğu şarkının dörtlük kısımları birbirinin aynı ve albüm öncesi gruba yeni gelen elemanlar hakkında progresif metali çok seviyor ya bu gençler valla eheh, diye konuşan Jonas’ın böylesi bir monotonlukta takıldığını görmek gerçekten komik. Progresif kelimesinden anladığı davula böyle hep vurma da ara ara vur, filan herhalde. Cümle cümle sinirleniyorum resmen ama yazıyı yazarken albümü baştan sona dinlemeye çalışmak gerçekten bünyemi zorluyor şu an. Lilac gibi özlenen Katatonia karakterini iyi yansıtan besteler, bu albümde gruba katılan Nico Elgstrand & Sebastian Svalland ikilisinin güçlü sololarıyla zenginleşen anlar, Wind of No Change gibi ilk defa koro kullanılan, davul ve bas odağında ilginçleşen işler var gene ama parçaların toplamından ortaya çıkan şey o kadar ruhsuz, o kadar yetersiz ki Katatonia adının büyüklüğüne, grubun zamanında yazdığı enfes şarkılara, hafızalara kazınmış nakaratlara ve melodilere asla yakışmıyor.

Son 25-30 yılda Katatonia demek güçlü ritimler, mükemmel nakaratlar, akılda kalıcılık demek ama bu 46-47 dakikanın sonunda geride hiçbir şey bırakmıyor albüm. Progresif, çok katmanlı, içine girmesi çok zor diye değil, açık ve net şekilde zayıf bestelerden oluştuğu için. Evet, teknik (death metal teknikliğinden bahsetmiyoruz tabii) ve düşük tempoda progresif çalmak gibi saygı duyulabilecek taraflarından söz edilebilir ama gerilim yaratıp yaratıp bir sonuca ulaştırmamak, aynı vokal ruhsuzluğu, şarkı yazımında oto-pilot hissiyatı veriyor artık.

Blakkheim’ın da devreden çıkmasıyla Katatonia artık tamamen başka bir şeye dönüştü/dönüşecek ve Jonas’ın tek kişilik macerası bu artık. Hiç gelip de e Jonas yazıyordu kaç albümdür, falan demeyin; Blakkheim’ın varlığı Ahmet Necdet Sezer gibi bir direnç noktası oluşturuyor, frenliyordu biraz da olsa. Bu saaten sonra kimse Jonas’a herhangi bir konuda itirazda bulunamayacak zaten, o da tümüyle gönlüne göre, kendince progresif bellediği şu uyuşuk şeyi Katatonia diye satmaya devam edip ekmeğine bakacak. Ben bu post-Katatonia’ya, Jonas’ın melankoli lapasına yokum. Bundan sonra Katatonia’ya dair yapacağım tek şey bir festivalde denk gelirsek, başka sahneki başka bir konsere doğru yürümeye başlamadan evvel şarkı arasında Jonas’ı trolleyip avazım çıktığı kadar “Blakkheim!” diye bağırmak olur.

Meh./100


Okur puanı:

Ortalama puan 2.5 / 5. 10

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

One thought on “Katatonia – Nightmares as Extensions of the Waking State

  • Albüm hayal kırıklığı olmadı da albüme dair zerre beklentimin olmaması daha büyük hayal kırıklığıydı benim için. Meh./100 de çok yerinde bir skor.

    Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.