Klasik Bir Cumartesi: Katatonia – Brave Murder Day
Merhaba.
14 Eylül 2006. İsveçli Katatonia, yeni albümü The Great Cold Distance‘ın turnesi kapsamında nihayet Ankara’da, Saklıkent sahnesinde. Bugün birer Katatonia klasiği olarak bilinen Leaders, July, My Twin gibi şarkılar ilk defa canlı çalınıyor Türkiye izleyicisine. Elbette arada da Teargas, Deadhouse, Evidence veya Ghost of the Sun gibi o zaman için bile çoktan klasik olmuş müthiş besteler patlıyor peş peşe. Ben ise bir yandan enfes şarkılarla kendimden geçip bir yandan da sabırsızca grubun bis yapacağı anı bekliyorum. Konser öncesi sohbet etme şansı bulduğum Daniel’dan aldığım tüyo ile (o muhabbetin detayları şurada) yerimde duramıyorum zira.
Nihayet Right into the Bliss‘in son notalarıyla birlikte grup sahneden ayrılıyor. Az sonra neler olacağını bilen bir avuç hayvan adam, (hepsi canım tabii, yanlış anlamasınlar) önlere doğru ilerleye ilerleye, ses tellerimizi parçalarcasına haykırıyoruz Katatonia’nın adını. Onlar da çok bekletmeden yeniden sahneye çıkıyorlar karanlıkların içinden ve kısa bir süre Blakkheim’in küçük dokunuşlarıyla MURDER‘ın ilk notaları duyuluyor…
Sonrasını tabii ki hatırlamıyorum pek. Sadece ön saflarda grup elemanlarına göz süzen minyon kızların ve sevgilisine sarılmış sakince konseri takip eden bazı insanların çil yavrusu gibi dağıldığını hatırlıyorum. Yaka paça dağılmış, tepine tepine, bağıra çağıra, öle öle izlediğimizi hatırlıyorum Murder‘ı…
Aslına bakarsanız Brave Murder Day, salt müzikalite tarafından bakınca türdeşi ve klasik sayılan albümlere göre zayıf gibi görünse de aslında etkileyici ve yıkıcı bir sanat eseri yaratmak için ne kadar az şeye ihtiyaç duyulacağını çok iyi gösteren bir eser. Bir death-doom klasiği olarak türe büyük ilham vermesinin yanı sıra bugün ayıla bayıla dinlenilen birçok post-rock grubuna da yol gösterdiği bir gerçek. Bir yandan death-doom türünün dinamiklerini tutup diğer yandan SLOWDIVE ve THE CURE gibi isimlerden beslenerek farklı şeyler denemekten çekinmeyen Blakkheim – Renkse ikilisi, acıyı keskin ve ani hareketlerle değil, monoton ve ağırbaşlı, sabit manevralarla açığa çıkarıyor.
Brave Murder Day‘in bu kadar çok insanın içine işlemesinin, anılarında yer etmesinin bir nedeni de minimal tavrı zaten. Bir sebepten kararan düşüncelerin, çekilen ruhani sancıların arasında kimsenin derdi dinlediği grubun ona hünerlerini sergilemesi değil ve fon müziği olma (asansör müziğinden bahsetmiyorum tabii) rolünü o kadar iyi üstleniyor ki Brave Murder Day, spesifik anıları veya acıları düşünürken bile insanın zihninde beliriveriyor albümden kimi notalar. Hipnotik etkisi yadsınamaz kısacası.
Bu nedenle de içine giremeyip albümle herhangi bir kişisel tecrübe paylaşamayan, bağ kuramayan dinleyiciler tarafından yavanlıkla suçlansa da Brave Murder Day denildiğinde hem dinleyici hem üretici kanadında ayağa kalkıp ceketini ilikleyecek çok büyük bir kitle var ve bu müzik var olduğu sürece de Brave Murder Day bir klasik olarak orada duracak mutlaka.
Bas gitarın yokluğuyla iyice keskinleşen cazır cuzur gitarların yarattığı hırpani atmosferi baltalamamak için hiçbir ani harekette bulunmadan sabit bir şekilde ilerleyen davul ve insanın ruhunu titreterek gürüldeyen, gelmiş geçmiş en iyi vokal performansını sergileyen OPETH insanı Mikael Åkerfeldt. Brutal vokali duygusuz bulan, anlamayan, tepeden bakan herkese sabahlara kadar Brave dinletmeli. Gerçekten insanüstü ve Jonas Renkse’nin soyut, sembollerle dolu sözlerini çok daha duygusal hale getiren bir performans Mikael’inki ve gerçekten ondan bir daha böyle bir vokal duymadık, duyamadık. Tüm zamanlardaki favori gitaristlerimden Blakkheim’ın müthiş melodileriyle birleşince yıllarca insanın ruhuna musallat olup peşini bırakmıyor Mikael’in haykırışları.
Brave, try the meaning of loss
I know your smile is deadly at this point
Wherever you are I am not
Day ve Endtime gibi şarkılarda ortaya çıkan atipik etkilenimler Brave Murder Day‘e özgün bir hava katarken “Less is more.” kafasında grubun kolaya kaçmadığını da gösteriyor. Yirmili yaşların başlarında bulunabilecek türden bir cesaret ile Katatonia’nın bu albümde yaptığı şeyler gerçekten olacak iş değil. Zaten koskoca DAN SWANÖ bile yeni bakış açısının patlayacağını düşünüyor başta ve yalnızca miksajı üstlenerek kayıtlarda yer almıyor… Sana kötü bir haberim var, Dan.
Kişisel olarak hala Dance of December Souls‘u biraz daha manyakça bulsam da Katatonia’nın bir tane efsane albümü varsa o da Brave Murder Day aslında. Zaten sonraki işlerini gözardı etmemekle birlikte kariyerinin kısa bir bölümünü kapsasa da Katatonia’nın death-doom çaldığı dönemde çok daha etkili, ilham verici ve benzersiz olduğunu düşünmüşümdür hep. Eğer grubun geçmişine hakim değilseniz, her sene geliyor bunlar da ehere zerehe, tayfasındaysanız veya Katatonia’yı liseli üzgün kızların grubu sanıyorsanız çok şaşıracağınıza eminim.
100/100
Metalperver’e desteğini göstermek ve çeşitli hoşluklardan faydalanmak için PATRON ol!
ömrümün yarısını çürüten albüm diyebilirim nevi şahsına münhasır…