Haken – Fauna

Merhaba.

Progresif metalin zaman içerisindeki değişimini ilgiyle takip etmişimdir. Önceden kimi istisnalar dışında epey mekanik ve dinleyiciyle arasına mesafe koyan bu müziğin günümüzde duygusal yönü kuvvetli ve rahatlıkla bağ kurulabilecek eserlerin üretildiği, fularlı veya hayatsız bir tür olarak algılanmaktan çıkıp daha çok insana rahatça ulaşabilen bir şeye evrilme süreci, bence dikkate değer bir dönüşüm hikayesi. Ritim ve duygudan fazla uzaklaştığında hızlıca bir kenara itilebildiği fark edilince progresif metal müzisyenleri teoriyi, virtüözlüğü elden bırakmadan mümkün mertebe şarkı yazmaya çalışmaya başladılar ve bu da bizi birbirinden başarılı gruplarla tanıştırdı.

Dinleyici tarafında da bir gelişim oldu şüphesiz. Metalin neredeyse bütün alt türleri üzerine koyarak geldiği için metalin tamamında progresif dokunuşlar arttı yıllar içerisinde. Normali bu zaten diye dinlediğimiz birçok şey, bundan 10-20 sene önce zaten progresif kabul ediliyordu. Hep birlikte değiştirip geliştirdiğimiz metal, giderek daha da canavar bir şeye dönüşüyor ve bu, beni hayata bağlayan en önemli şeylerden biri. Düşünsenize her gün MANOWAR dinlediğinizi mesela… Dur ne güzel ponçik ponçiktik, kavga çıkmasın hadi.

İngiliz topluluk Haken, 2010 sonrasının en önemli progresif metal gruplarından biri. Hem üretkenler, hem kaliteyi koruyorlar hem de gerçek bir progresif metal temsilcisinin yapması gerektiği gibi yeni şeyler denemekten çekinmiyorlar. Bugün, kariyerinin 16. yılındaki (çizgiyi ilk albümün çıktığı yerden çekersek 13!) grubun 7. stüdyo albümünü konuşacağız ki progresif metal gibi bir türde, bu hızda üretip de henüz çuvallamamış olmaları bile bence büyük bir hadise. Hatta bir önceki Virus‘un pek çok 2020 listesinde üst sıralarda yer bulduğunu düşünürsek, grubun hala yükselme trendinde olduğunu dahi söylemek mümkün.

Kafamdaki tüm bu düşüncelerle birlikte, Fauna çıktığından beri diskografide nerede oturtacağımı düşünüyorum. Orjinal klavyecisini çeteye tekrar dahil eden Haken, bildiğimiz kadrosuyla sahada; fakat Cockroach King parçasıyla başlayan ve iki albüm devam eden konsept hikaye, yerini insan ve hayvanın ortak davranış örgülerini irdeleyen, birbiriyle bağlantısı bulunmayan parçalara bırakarak değişimin ilk sinyalini veriyor Fauna‘da. Her parçası bir hayvanı düşünerek yazmak istemişler ve bu ilham, onlara yeni bir konseptin kapılarını aralamış.

Tıpkı Virus‘un sert Prosthetic‘i gibi Taurus da albüme enerjik bir giriş sağlıyor. En agresif, en heavy parçası başa koyma geleneği sürse de kendi içindeki gelenekçi tavır, Taurus‘la birlikte sona eriyor. Sınır tanımadan, olabildiğince dağılıp bir şekilde toparlanacaklarına güvenerek hareket etmişler ve parçadan parçaya farklı türlere, ritim kalıplarına, ilham alınan gruplara şöyle bir kafa yorduğunuzda hakikaten de özgürce takıldıklarını hissediyorsunuz.

Nightingale‘in gövdesindeki caz numaraları, The Alphabet of Me‘nin pop klavyesinin -ve vokalinin!- LEPROUS vari ritim oyunlarıyla birleşimi, Elephants Never Forget‘in FRANK ZAPPA epikliği derken ortalık hızlıca karışıyor. The Alphabet of Me, Fauna‘nın en ayrıştırıcı parçası olmaya aday; ben bu kadar pop ve yumuş yumuş bir progresife hiç yokum ama eminim sevenleri çıkacaktır. Bu arada ben ve ben gibi düşünenler için kötü bir haber olarak albümdeki son dönem Leprous’çuluk miktarının azımsanmayacak miktarda olduğunu belirtmek lazım. Bazen Einar’ın kafa sesi olmadan (ki bu aslında artı yazar, bıhdık o falsettodan da), ortalama bir vokal ile Leprous dinliyormuşum gibi hissettiğimi itiraf edeyim.

Ross Jennings, her zaman Haken’in zayıf karnı olarak görüldü ve Fauna‘da da bu görüştekilerin elini güçlendirecek monoton, düz bir performans koymuş ortaya. Özellikle ilginç bir davul örgüsünün üzerinde yumuşak yumuşak, düşük/orta tempoda takıldıkları zamanlarda iyice bayıyor bu vokal beni ve modern bir alternatif rock/metal grubu dinlemek istemediğim, Haken’den bunu beklemediğim için biraz sabrımı zorluyor. Armonisi, beklenmedik anlardaki zarif vibratosuyla kesinlikle beceriksiz bir vokal değil ama Ross’a dair özel, öne çıkacak, işte bu dedirtecek hiçbir şey yok gerçekten.

Beste tarafında da bu defa aklındaki fikirleri bütün oluşturacak şekilde aktaramamış gibi Haken. Hemen hemen her parça kıvrımlı, dinamik ve progresif; fakat yap-bozun parçalarını kafasına göre birleştiren küçük bir çocuk gibi Haken de farklı farklı fikirleri arka arkaya dizip birleşmiş mi birleşmemiş mi pek sallamamış. Beneath the White Rainbow‘da 7 dakika içerisinde bir anlam yaratamayan parçacıklara, 11 dakikayı aşan Elephants Never Forget‘te daha epik bir çerçevede bir kez daha şans veriliyor mesela ve birbirine bu denli benzeyen iki şarkının varlığını anlamlandıramıyorum. Sürekli karşımıza çıkan ve belki bu sefer çok garip yerlere gider umuduyla dinleyip hüsranla karşılaştığım djent riflerini de çözemedim doğrusu. 80’lerin ucuz pop parçalarını karanlık sözlerle günümüze taşıyan Lovebite ve The Alphabet of Me gibi Defalarca dinledikten sonra bile açılamayan, büyümeyen parçaları da göz önünde bulundurunca biraz kafası karışık, o eski Haken albümlerini aratan bir albüm olarak görüyorum Fauna‘yı.

Nightingale veya şu djent ısrarı (djent sevmiyorum gibi anlaşılmasın; MESHUGGAH övdüm durdum son albümünde mesela) olmasa harika bir kapanış olacak Eyes of Ebony‘deki fikirler, harikulada davulculuk derken Haken her zamanki gibi potansiyelini hissettirip albümü tümüyle bir kenara itmeyi imkansızlaştırsa da bence Fauna, Haken diskografisinin en başarılı işlerinden biri değil. Belki Vector sonrası gelen ve ortalığı dağıtan Virus gibi Fauna‘nın da ne bileyim, bir Flora‘ya ihtiyacı vardır. Belki iki sene sonra bu konseptin devam albümünde ters köşeye yatırırlar ama şimdilik ben Virus, Mountains gibi şahikalardan devam edecek, Fauna‘ya da ancak bir sonraki albümün haberi düştüğünde açıp tekrar bir bakacağım gibi duruyor.

67/100


Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

One thought on “Haken – Fauna

Bir Yorum Bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.