Liste

2016’nın en iyileri (Ozan Turakine)

Bu sene hayatım adına çok fazla büyük değişiklikler yaşadığım bir seneydi. Yaşantımın dayandığı birçok büyük faktör ya sona erdi ya da yenilendi diyebilirim. İster istemez müzik zevkime de biraz etki etti bu değişiklikler. İlk on listem tamamen kendine has müziği olan, farklı ve karakteristiği yüksek albümlerden oluşuyor. Geri kalan 40 albüm de kendi türünde çok iyi işler yapan, dikkat çekici albümler. Listemi özellikle çok bilinen gruplardan oluşturmadım, peki ala birçok iyi albümü de atlamış olabilirim ancak bu listeyi daha çok keşif için inceleyeceklere hazırladım. Diğer yandan gerçekten de hepsi çok sevdiğim ve bolca dinlediğim albümler. Format gereği yalnızca ilk on albüm hakkında yorum yazabildim, yoksa şuradaki her albüm hakkında söyleyecek birkaç sözüm vardı.

Neyse çok uzatmadan, 2017’de umarım bol bol kritiklerle, zaman zaman fikirler vererek, zaman zamansa iyi albümler tavsiye ederek karşınıza çıkarım. Herkese mutlu yıllar şimdiden.

Karışık olarak

(50 – 40)

Dun – Hors du Guffre
Pogavranjen – Jedva Čekam Da Nikad Ne Umrem
Lost Salt Blood Purges – Only the Youngest Grave
Latitudes – Old Sunlight
Setentia – Darkness Transcend
Vain Warr – Deadline Season
Emma Ruth Rundle – Marked For Death
Aenaon – Hypnosophy
Ulcerate – Shrines of Paralysis
40 Watt Sun – Wider Then The Sky

(40 – 30)
Astronoid – Air
Cultes des Ghoules – Coven, or Evil Ways Instead of Love
Death Fetishist – Clandestine Sacrament
Temple Nightside – The Hecatomb
Throane – Derrière-Nous, La Lumière
Terra Tenebrosa – The Reverses
Syberia – Resiliency
Teitanblood – Accursed Skin
Antaeus – Condemnation
Schammasch – Triangle

(30 – 20)
Uada – Devoid of Light
Pale Mist – Spreading My Wings into the Abyss That Calls
Skáphe – Skáphe²
Those Darn Gnomes – The Zodiac
Convulsing – Errata
Gnaw Their Tongues – Hymns for the Broken, Swollen and Silent
Syndrome – Forever and a Day
Wrekmeister Harmonies – Light Falls
Crowhurst – II
Shataan – Weigh of the Wolf

(20 – 10)
Drudkh / Grift – Зраджені сонцем / Hägringar
Neurosis – Fires Within Fires
Magrudergrind – II
Nails – You Will Never Be One of Us
Masses – Moloch
Wormrot – Voices
Alcest – Kodama
The Dillinger Escape Plan – Dissociation
David Bowie – Blackstar
Bloodmist – Sheen

10 – Furia – Księżyc milczy luty

furia

Furia’yla çok yakın zamanda tanışıp çok fazla sevdim. Birçok konuda ister istemez tekrara dayanmak zorunda kalan müziğin içinde bu zamanda orijinal bir yaklaşım sunmak gerçekten zor bir iş. Furia bunun üstesinden çok rahat biçimde gelen bir oluşum. Bununla birlikte üretkenlik konusunda da hiçbir sıkıntı yaşamıyorlar. Müziğini yazarken evde pijamayla kitap okurmuşçasına rahat, hiçbir değişimden, geçişten çekinmeyen, yeri geldiğinde 1 dakika kadar boşlukla insanları sessizliği dinlemeye davet edebilen, kritikte de dediğim gibi farklılığı kendine şiar edinmiş bir grup Furia. İsmini bir türlü okuyamadığımız albümü de adeta bir gövde gösterisi niteliğinde.

9 – Dark Tranquillity – Atoma

atoma-dark-tranquillity

Dark Tranquillity benim gençlik aşkım. Cidden sadece şu cümleyi yazmam bile yeterliydi benim için. Bunca sevmeme rağmen Construct albümünü bir türlü sindirememiştim ve cidden buna üzülüyordum. Atoma her haliyle derdime deva oldu. Koca albümde bir tane boş an yok, her zaman bildiğimiz, sevdiğimiz Dark Tranquillity melodik death metalin tamamiyle kralı olduğunu yeniden ortaya koymuş. Albümde favorim olmayan şarkı yok. Uzun yıllar sonra da tıpkı bir Character gibi Damage Done gibi açıp dinleyebileceğim bir albüm.

8 – Zeal and Ardor – Devil Is Fine

zeal-and-ardor-devil-is-fine

Yukarıda Furia için söylediklerim Zeal and Ardor için de geçerli. Oldukça şaşırtan ama komik biçimde bağımlılık seviyesinde dinleme isteği yaratan bir albüm Devil is Fine. Harmanladıkları elementler birbirine taban tabana zıt, ancak sonuç muhteşem. Kaldı ki bu konuda yalnız değilim, Rolling Stone’un bile listesinde ilk ona girdi ve satışları patladı. Çok fena büyüyecekler gibi, kaçıran varsa hemen davranmalı bu albüme.

7 – Blut Aus Nord & Ævangelist – Codex Obscura Nomina

a1328218776_16.jpg

İçinde bulundukları türün en önemli temsilcilerinden iki grup bir araya geliyorsa, o işin kötü olma ihtimali yok. Elbette çok fazla övgüye denk gelmedim bu toplama albüm hakkında ancak bunun sebebi çok net ortada. Alışılması, içselleştirilmesi çok zor bir müzik var Codex Obscura Nomina’da. Özellikle son dönemde türeyen disonans işlerin aslında nasıl olması gerektiği, nasıl icra edilmesi gerektiği ile ilgili adeta ders niteliğinde bir albüm. Özellikle Blut Aus Nord’un kısmındaki şarkıların her biri saniye saniye incelenip ibret alınası.

6 – Hail Spirit Noir – Mayhem in Blue

hsn_mib

Oi Magoi’yle kalbimi çok fena çalan Hail Spirit Noir, çıtayı çok fazla yükseltemese de en azından aynen korumuş ve bu durum bunca orijinal müzik icra eden bir grup için gerçekten çok zor bir şey. Bu senenin en sevdiğim beş şarkısından biri olan How to Fly in Blackness şarkısı için bile ilk onuma girmeyi başarırdı ki daha fazlası mevcut bu albümde. Başka dinleyicileri katmadan söylüyorum, Hail Spirit Noir’u tanımamak çok büyük bir eksiklik olurdu benim için. Var oldukları günden bu yana şahaneliklerinden hiçbir şey kaybetmediler.

5 – Gorguts – Pleiades Dust

gorgutspleiadesep.jpg

Luc Lemay gibi bir deha, Colored Sands ile birlikte yanına zamanımızın en yetenekli müzisyenlerinden Kevin Hufnagel ve Colin Marston’u yanına alarak zaten mükemmelin altında bir iş çıkarmayacağını garantilemişti. Bu tek parçadan oluşan EP’yi en iyi tanımlayan söz yine Luc Lemay’in müzikal anlayışını açıklamasından geliyor. Gitarı ve müziği kafasındaki hikayeleri doğru biçimde ifade etmek için bir vesile olarak kullandığını söylüyor Lemay, “Dünya’nın en iyi riffini yazabilirsiniz, ancak bunu doğru biçimde aranje edemez, olması gerektiği yere koyamazsanız hiçbir anlamı olmayacaktır. Olay daha iyi gitar çalmak olsaydı, 15 yaşında hatta 10 yaşında bile benden çok çok daha iyi gitar çalan çocuklar var, ancak beni tatmin eden müziğimle yansıtabildiklerimdir.” Söyleyecek fazla söz yok.

4 – Kayo Dot – Plastic House on Base of Sky

kayodot.jpg

Bu seneki en büyük pişmanlığım bu şahesere kritik yazamamak oldu. Zaten ülkemizde çok bilinmeyen bu hayatımın grubunu, elimden geldiğince tanıtmak için çaba sarf ediyordum ancak bu sene bir türlü yazamadım. Kayo Dot bir albümde yaptığını bir sonraki albümünde yapmayan, sürekli değişim gösteren bir grup. Toby Driver’ın elektronik müziğe hayranlığını fazlasıyla ortaya koyduğu bu albüm, önceki albümlere hiçbir şekilde benzememesiyle öne çıkıyor. Bu sebeple hatta birçok hayran tarafından da maalesef benimsenemedi. Ancak bu durum ortaya çıkan ürününün kalitesini asla düşürmüyor. Alışma aşaması benim için de biraz sıkıntılı olmuş olsa da, içselleştirdiğim andan itibaren her an gözümde daha da büyüdü. Elektronik ağırlıklı avangart sevenler için bu senenin en iyi albümü.

3 – Oranssi Pazuzu – Värähtelijä

oranssi.jpg

İlk dinlediğim zamanlarda bu kadar çok seveceğimi düşünmemiştim, ancak gün geçtikçe o kadar fazla yer kapladı ki içimde, bir yerden sonra albüme yenik düştüğümü hissettim. Oranssi Pazuzu’nun görünüşte aşırı kompleks oluşunun ardındaki düz sadelik gerçeği bizim bu basit hayatımıza kendini dahil eden kaosun kaynağıyla aynı. Küçük bir hareket, ancak büyük sonuçlar. Gün geçtikçe karmaşıklaşan basit hayatımızın da, Oranssi Pazuzu’nun müziğinin temel formülasyonu da bu işte. Saykodelik müziğin en sevdiğim yanlarından bir tanesi gerçekliği bütün çıplaklığıyla ortaya sermesi değil, gerçekliği olabildiğince gerçekçe, yine de aşırı fiyakalı biçimde ifade edebilmesi. Bunun üzerinde bir de black metalin verdiği o katıksız kin ve bozgunculuk eklenince, dışavurumu oldukça zor ama başarıldığı vakit belki de en kaliteli müziklerden biri ortaya çıkabiliyor. Her ne kadar kontrolsüz kaosun içinde basit hayatlar yaşıyor olsak da, kendimizi diğerlerinden üstün görüşümüz aynı anda hem  özgüvenimize hem de aşağılık kompleksimize hizmet ediyor olsa da, son altı yedi yılda bilgisayar kodlarına dayanan bir ilgi ve sevgi anlayışımız mevcut olsa da, bizler bu basit hayatlarda dahi duygusal dünyamızı olumlu veya olumsuz yönde şenlendirebilecek müzikal parçalara mecburuz. Siz siz olun, kendinizi açık fikirli bir müzik dinleyicisi olarak görüyorsanız, sadelikten inşa edilen bu kompleks müziğin kapısını çalın.

2 – Naðra – Allir vegir til glötunar

a1621903397_10

İzlanda Black Metal’inin durdurulamayan yükselişinin bu seneki en iyi meyvelerinden biri bu albüm. Aşırı güçlü gitarlar, gırtlağını parçalamaktan geri kalmayan vokal ve muazzam bir acı ve nefret harmanı var. Albümün son şarkısı DsO çıkmadan öncesine kadar bu sene en sevdiğim black metal şarkısıydı doğrudan. Naðra’yı kanımca iyi yapan etkenlerin başında hiç bitmeyen temposu ve hususiyetle farklı türlere kaymaktan kaçınması geliyor. Diğer yandan İzlanda Black Metal’ine etiket olmuş atonalliği de pek kullanmamış olmaları, böyle bir mecburiyet olmadan da rahatlıkla kendimizi ifade edebiliriz der gibi olmuş. Bu senenin black metal adına en büyük cevherlerinden biri bu albüm, daha fazla büyümeyi, daha fazla bilinmeyi fazlasıyla hak ediyor.

1 – Deathspell Omega – The Synarchy of Molten Bones

img_0036-1

“Erimiş kemiklerin mutlak egemenliği”. Hayatımda gördüğüm en iyi birkaç albüm kapağından birine sahip olan bu albümü yıllardır dağıldı şeklinde gelen söylentilerin üzerine hemen her geçen gün azalan umudumla içimde büyüyen bir hastalık gibi bekliyordum. Bu sene sonunda geleceğine dair çok güçlü inançlarım vardı ve haklı çıktığım için yaşadığım mutluluğu kelimelerle ifade edemem. Hayatımın gruplarından biri olan DsO’yu listenin başına koymam elbette kaçınılmazdı. Kendi tarzından ödün vermeden, 29 dakikaya sığdırılabilecek bütün mükemmellikleri sığdırmış yine DsO. Evet önceki albümler kadar kolay içselleştirilemiyor, bunu kabul ediyorum. Ancak şu dünya üzerinde kaosu, çürümüşlüğü, tükenmişliği daha iyi tasvir edebilen başka bir grup yok. Yakında konseptiyle ilgili yazı da yazacağım The Synarchy of Molten Bones, bu senenin ve sanırım geçmiş birkaç senenin de benim için en iyi black metal albümü. Baştan sona sanat.

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

0 thoughts on “2016’nın en iyileri (Ozan Turakine)

  • Tuto

    Abi zeal and ardor’u gordugume cok sevindim. Devil is fine gercekten muthis bir album. Cidden cok buyuyecek ve buyumesi gereken bi is. Kritik yazsaniz cok iyi olur

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Selam, albüm önümüzdeki Şubat ayında tekrar yayımlanacak, o zaman kesin birimiz yazarız bir kritik. 🙂

      Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.