Röportaj: Tir
Merhaba.
Dark folk esintileri taşıyan dungeon synth türündeki iki albümüyle Türkiye’de daha önce örneklerine pek rastlayamadığımız bir müzik yapan Tir projesinin arkasındaki isim olan Oytun Bektaş ile birlikteyiz bugün. Oytun’la Türkiye’de pek bilinmeyen bu türü, Tir’in geleceğini ve yeni albüm Urd, Skuld&Verdandi‘yi konuştuk. Buyursunlar efendim:
Korhan: Merhaba Oytun, Metalperver sayfalarına hoş geldin. Yeni albüm Urd, Skuld&Verdandi için tebrikler öncelikle. Dungeon synth gibi Türkiye’de pek takipçisi ve icracısı bulunmayan bir türü melankolik bir folk ile harmanlayan içsel, atmosferik bir müziğin var ama tabii biz çıktıyı görebiliyoruz ancak. Kayıt ve kompozisyon sürecinden bahseder misin biraz?
Oytun: Merhaba Korhan ve Metalperver okurları. Belirttiğin gibi DS takipçisi Türkiye’de pek az, üretim anlamında da Tir şu an tek başına. Anadolu ve Orta Asya tarihi açısından bakıldığında bu tarz müziğin üretilmesinin olası olduğunu düşünüyorum. Belki bir süre daha bunun için bekleyeceğiz.
Albümün kayıtlarını 2018 Mart ayında bitirdim. Kayıt sürecim 2 ay sürdü. Albümün genel hatları ilk albümden bu yana geçen aralıkta hızlı bir şekilde kafamda netleşmişti. Bu yüzden adaptasyon sıkıntısı çekmeden tüm melodram ve şekilleniş rahatlıkla gerçekleşti diyebilirim. Akabinde sürecin mix&master ayağı Markus ve Studio E’nin ellerindeydi. Haziran 2018 sonlarında albüm tüm düzenlemeleri bitmiş şekliyle bana ulaştı. Aradaki ‘uzun’ soluklu süreç (albümün yayın tarihine kadar olan süreç) label görüşmeleri vs. ile devrildi. Sonrasında İngiltere’den Repose Records ile anlaştım ve bunun benim için en doğru seçim olduğunu düşünüyorum, keza bu duruma aracı olan Nhor’a ayrıca teşekkür etmek isterim.
Korhan: Tabii bu soruyu sormazsam olmaz: Empyrium ile olan dostluğundan, Thomas’ın albümde rol alma sürecinden bahseder misin biraz?
Oytun: Günlük hayatımda da sıklıkla sorulan bir soru. Empyrium’a olan hayran düzeyinde sevgim lise yıllarıma (90’lı yılların sonu) dayanıyor. Kendileri ile tanışmam ise 2011 yılı. Whom the Moon a Nightsong Sings projesi sonrasıydı. Haliyle o dönem Empyrium ve fan ilişkisi modunda ilerledi. Ama kısa zamanda aynı ‘dilden’ konuştuğumuz ortaya çıktıkça bugüne kadar gelen ve devam eden arkadaşlığımız büyüdü diyebilirim. Thomas’ın albüme dahil oluşu benim planladığım bir hamle olmamakla beraber açıkçası beni de sizin gibi heyecanlandıran bir süreçti. Kendisinin naçizane teklifi ve bunu tartışmasız olarak kabul etmemle gelişti. Vokal kayıtlarının bir bölümü Augsburg’da oldu, akabinde Studio E’de master kayıtlarla finalize edildi. Bu arada Memories in the Shadow parçasının sözleri de Thomas’ın Münih operasından arkadaşı Peter Kassel’in bana hediyesidir.
Korhan: Peki ilk kez bu röportajla öğrenecek olanlar için Tir projesi nasıl çıktı ortaya? Seni bu farklı müziğe iten şey nedir?
Oytun: Güzel ve gerçekten de ilk kez sorulmuş bir soru. Tir, yıllardır kendimden dahi saklamayı becerdiğim bir adım. Metal müzik ve özellikle Black Metal ile içli dışlı olmaya başlamamla beraber neler yapabileceğimi görüyordum. Karanlık sanat ve temalar her dinlediğim parçada daha fazla yerine oturuyor ve kendince figürize oluyordu. Önemli dönemeç kesinlikle Burzum’un Dauði Baldrs ve Hliðskjálf albümleriydi. O albümlerin ve sonrasında benzer oranda yapılmış albümlerin Black Metal’e kökten bağlı olduğunu biliyordum. Elbette adını koymak zordu. Ama elimdeki basit ölçekli orgumla ilk DS denemelerini (muhtemelen bilinçsizce) icra etmeye başlamıştım (2000’li yılların başı). DS’nin mistik, dark ambient ve medieval yanı yaptığım işten keyif almamı sağlamıştı. Bazen az yapılanı ya da hiç yapılmamışı zorlamak, diğer bir deyişle yeni bir yol açmak çok daha iyi olacak istemiyle Tir’i karakterize etme kararını 2016 yılında aldım.
Korhan: Peki bu müziğin daha sakin, daha içkin ve kapsayıcı bir var oluşu hayal ettiren doğayla bütünleşik yönünü düşünürsek, senin için Tir bir tür gerçeklikten kaçış kapısı sayılabilir mi?
Oytun: Müzik soyut bir kavram oldu benim için. Ona vücut buldurduğumuz argümanların en başında doğa geliyor. Tabi bu metal müziğin türevleri arasında değişkenliğe uğrayabiliyor. Viking-Pagan metal’de hayal edilen tarihi unsurlar veya savaş olabiliyor iken Black Metal’de soğuk ormanlar, kara büyü ile göğe yükselen dumanlar ya da yalnız bir kulübeye ulaşmaya çalışırken kar altında nefes alma çabanız şeklinde sahneleşebiliyor. DS’de en idealize tasvir sanırım Gizemli Kale ve Şatolar, büyüleyici ormanlar vb. Tir’in de teması bu etkileşimlerin hepsinden besleniyor ama ana hat doğa! Rüzgarın çığlığı, nehrin taşlarla beslenişi, büyük ağaç köklerinin toprağı sarması… Yaşadığımız gerçek ya da gelecekteki distopya, insan için anlamsız ve sevimsiz. Tir şu an için büyük dağlarla çevrili bir ormanın ortasında sığınağım, ahşap bir kulübem diyebilirim.
Korhan: Yurt dışında türün diğer isimleriyle irtibatın oldu mu? Benim fikirlerimi biliyorsun zaten ama albüme ve genel olarak müziğine gelen tepkiler nasıl?
Oytun: Türün belki de ‘şu an’ için en önemli ismiyle temasım oldu. Mortiss ‘den bahsediyorum. 1. ve 2. albüm için yorumları çok olumluydu. Aslında Avrupa ve Kuzey Amerika’da türe çok fazla önem var. Özellikle 2. albümle beraber DS icra eden çok fazla müzisyen ile tanıştım. Hepsinin ilk şoku bu türün Türkiye’den çıkıyor olması. Ama tüm tepkiler, albüm kritikleri ve kişisel olarak ulaşan yorumlar gerçekten de heyecan verici. Ayrıca albümün en başından beri tasarım detaylarını muhteşem şekilde sürdüren Kestawur Production’dan Caner’in de olumlu atmosfere katkısı büyük. Tüm bunlar paralelinde albüm satışları ve albümün tamamıyla ‘kendiliğinden’ gelişen PR detaylarına bakarsak şu anki geri dönüşler ve sahipleniş Çin ve Rusya (nedenini öğrenmem gerekiyorJ) dışında tüm dünyada gayet olumlu. Bu arada Prophecy menajeri Martin’den konser verebilir misin sorusunu da aldım, ama şimdilik böyle bir düşüncem olmadığını kendisine ilettim.
Korhan: Kendi sınırlarımıza geri dönecek olursak, toplumumuzun sanatsal ve fikirsel üretime karşı genel yaklaşımı az çok belli ve profesyonel davranıp yaptığın şeyi ciddiye alsan da bir kesim tarafından hor görülme tehlikesi her zaman mevcut. Tabii bu aynı zamanda -en azından düşüncede- toplum dışı yaşamı benimseyen biri için cazip de olabilir. Yapılmayanı yapmaya çalışmak, Tir için bir motivasyon kaynağı mı?
Oytun: Bu şekilde kendime ekstra bir enerji sağlamadım. Gerçek olan DS alanında Türkiye’de tek icracı olmam ama bunun tanınma anlamında; hatta özellikle Türkiye’de ciddi bir değer kattığına inanmıyorum. Aslında Tir’in değil de Oytun’un Empyrium üzerinden ünü daha fazla yürüyor, hahahJ Çok da istemediğim bir durum! Fikirsel, ideolojik ve sanatsal bakış açısından elimde tuttuklarımın alkış görmesi neredeyse hiç temennim olmadı. Anlaşılmak elbette muazzam bir duygu ama gerçekçi olmayan sahiplenişlerde pek yavan. İnsanların kirliliğini az-çok biliyorsunuz. Sıfır değer üreten ve emeği bulunmayan kişiliklerin muhteşem dağ devirişlerini gülümseyerek izliyorum. Basitlik ve bu şekilde onanma arzusu kanıksanmış bir salgın haline geldi. Bazı şeyler kendiliğinden bilinmeli ya da yok olmalı. Endüstriyel esaretle yapılan her şımarıklık tartışmasız iğreti duruyor.
Korhan: Black metal ile ilgili olduğunu biliyorum. Tir’de bir gün cızırtılı bir şeyler duyma ihtimalimiz var mı? Tir ile ilgili gelecek planların neler?
Oytun: Tir adı altında Black Metal ile ilgili bir üretim olmayacağı kesin. Sürecin ise henüz başında olduğuma inanıyorum. Kafamda çok daha fazla detay var. Büyük hamleler olacağından eminim.
Korhan: Röportaj yaptığım bütün müzisyenlere sorduğum bir soruyla kapatalım: Daha önce müziğini dinlememiş birine ilk dinleteceğin üç parça hangileri olurdu?
Oytun: Mountains, Giant’s Tragedy ve Song Of The Rain.
Korhan: Hepsi bu kadardı sanırım. Sana bol şans diliyorum, umarım Tir uzun ömürlü bir proje olur. Son olarak ne söylemek istersin?
Oytun: Tekrar teşekkürler Korhan. Tir’in yolculuğu hayal kurdurabilmekten yana. Bu serüvene katılanlara ayrıca teşekkürler! Karanlık sanat yoluna devam ediyor.
Repose Records üzerinden Tir’in son albümü Urd, Skuld&Verdandi‘ye ulaşabilir, Tir’in BANDCAMP sayfası üzerinden bu projeye destek olabilirsiniz.