Klasik Bir Cumartesi: Ulver – Bergtatt – Et Eeventyr i 5 Capitler
Merhaba. Bu hafta Klasik Bir Cumartesi köşesinde ne zamandır yazmak istediğim bir albümü, Patreon abonelerinden Hasan Molla vasıtasıyla nihayet Metalperver sayfalarına taşımanın haklı gururu içerisindeyim. Vesile olduğu ve Bergtatt gibi bir albümü incelememi istediği, ayrıca Metalperver’e destek olduğu için de Hasan’a tekrar teşekkürler.
Şimdi ceketlerimizi giyip önümüzü ilikliyelim ve biraz geçmişe gidelim.
Norveç. Oslo. 1993. Günlerden… Yok, o kadar değil. Nüfus kağıdında Kristoffer Rygg yazan 17 yaşında bir çocuk, yaşadığı şehri ve ülkesini kasıp kavurmaya başlayan, gençler arasında büyük bir fenomene dönüşmeye başlamış black metale karşı kayıtsız kalamayarak Norveç dilinde “kurt” anlamına gelen Ulver adında bir grup kuruyor. Fakat onun kafasındaki planlar, ilk Ulver albümünün kayıtları öncesinde DIMMU BORGIR‘i kurduğu için bir seçip yapmak zorunda kalıp Ulver’den ayrılan Shagrath ve Oslo’daki diğer arkadaşlarının planlarından biraz daha farklı.
Dalga dalga yayılarak bir neslin başkaldırısına dönüşen black metalin kışkırtıcı gücünün cazibesine kapılmış olmakla birlikte, Kristoffer, ya da Ulver için yaptığı işlerde kullandığı ismiyle Garm, black metalin o dönemki önemli isimlerine kıyasla şaşırtıcı ve alışagelmedik bir biçimde Norveç halk efsanelerinden ve geceleri anlatılan tüyler ürpertici öykülerden de ilham alıyor fazlasıyla. Ulver’de folk ögeleriyle black metali birleştirerek, black metalin başka türlerle böylesi yakın bir temasını ilk gerçekleştiren figürlerden biri oluyor. Bütün kurgusu güneşin batışına doğru ıssız bir ormanın derinliklerine doğru adım atan ve bir yandan yavaş yavaş duyuları keskinleşirken öte yandan yalnız olmadığının farkındalığıyla birlikte en temel içgüdüleri tarafından ele geçirilmeye başlayarak adeta vahşi bir kurda dönüşmeye başlamış, sanki doğal bir güç tarafından büyülenmiş bir insanın etrafında şekillenen ilk albüm Bergtatt – Et Eeventyr i 5 Capitler ile, tıpkı albümün kahramanı gibi, bilinmeze doğru ilk adımını atıyor Garm ve Ulver ile yazacağı müthiş destanına başlıyor böylece.
Beş bölümden oluşan bir peri masalı Bergtatt ve birçok peri masalında olduğu gibi pek çok farklı unsur barındıran, inişli çıkışlı ve zengin bir albüm. Alışageldiği gibi paldır küldür girerek standart bir Norveç black metal albümü gibi açılsa da beklenmedik bir şekilde Garm’ın masumane, neredeyse ilahi söylermişçesine yaptığı temiz vokali karşılıyor dinleyiciyi. Bergtatt‘ın alamet-i farikalarından biri de Garm’ın albümün yarısı boyunca kullandığı bu muhteşem vokali kesinlikle. 90’lar black metalini bütünüyle yansıtan bir müziğin üzerine Garm’ın Ulver’e benzersiz bir karakter katan bu vokalleri daha albümün ilk bölümünden insanı yakalıyor ve trollerle dolu olduğu bilinmesine rağmen Ulver’in çizdiği o büyülü ormana doğru çekiliveriyor kahramanımız.
Bergtatt‘ı benzersiz kılan pek çok şey var ama en önemlisi diğer klasik black metal albümlerinde olduğu gibi özümsemek ya da takdir etmek için hali hazırda biraz ekstrem metal ile haşır neşir olmak gibi bir önkoşulun Bergtatt için geçerli olmaması. Kusursuz folk/black dengesi ve Garm’ın temiz vokali, herhangi bir dinleyicinin rahatsız olmadan baştan sona dinleyebileceği bir albüme dönüştürüyor Bergtatt‘ı ve ne olursa olsun 90’lara ait, o ruha sahip bir black metal albümü için böyle bir şey söyleyebiliyor olmak biraz acayip gerçekten. Tabii bir de o dönem için neredeyse günahkarca temiz ve anlaşılır olan harika prodüksiyonun da bu noktada payı çok büyük.
Günümüzde yüzlerce grup Bergtatt‘ın açtığı yolda yürümeye çabalıyor. Folk unsurları ile yaratılan muazzam bir atmosfer, çiğ, tam manasıyla 90’lara ait bir black metal, muhteşem bir konsept ve Garm’ın kusursuz performansı, Bergtatt‘ı bu alanda yanına yaklaşılamayacak bir seviyeye çıkarıyor. 1993-1994 civarında sona eren black metalin ikinci dalgasının ardından 1995’de çıkan Bergtatt ile yeni bir yola giriyor black metal resmen. Ulver ve Bergtatt olmasa ne AGALLOCH olacaktı belki, ne DRUDKH, ne PANOPTICON ne de diğerleri…
Beş bölümden oluşan ve ne yazık ki yalnızca otuz dört dakika süren albümde bir şarkıyı diğerinden ayırmak, insanın evlatlarını ayırması kadar zor belki ama sanki yaşlı bir ağacın alçak dallarından birine yerleşmiş garip bir varlığın huzur içerisinde çaldığı flütünden dökülüyormuş gibi tınlayan dingin notalarla başlayan Soolen Gaaer Bag Aase Need, bugün bile black metal türü içerisinde dinlediğim en etkileyici bestelerden biri. Bir dakika süren geçici bir huzur sekansının ardından giren o çılgın blast-beat, güneşin batışıyla beraber insanın yüreğine yerleşmeye başlayan bilinmezlik korkusunu, merhametsiz bir fırtınanın yaklaşmakta olduğu hissini o kadar net bir şekilde yansıtıyor ki. Garm’ın çığlık çığlığa söylediği ve kabaca uzayan gölgelerle birlikte insanı esir alacak bir karanlığın dehşeti, Garm’ın her çığlığıyla daha da belirginleşiyor sanki.
Diğer şarkılara ve albümün öyküsüne girersem bitmeyecek galiba bu yazı, o yüzden henüz Bergtatt heyecanım dinmese de frenleyeyim artık kendimi.
Artık pek çok grubun ilk albümleri için benzer laflar ettiğimiz için bu konuya girmek istemiyorum ama Bergtatt‘ın henüz 20 yaşına bile basmamış çocukların elinden çıkma bir eser olduğunu düşününce bile insanın tüyleri ürperiyor. Bazı çocuklar vardır; etraflarında olan biten her şeyin, onlara söylenen her şeyin zıttına yönelirler. Ulver de biraz öyle geliyor bana. Şimdi grubun diskografisine bakıp bunu söylemek çok kolay tabii ama herkes en hızlı, en karanlık, en şeytani olmak için yarışırken Garm ve Ulver bambaşka bir emelin peşinde koşup sürünün peşine takılmayacağını daha ilk albümünden belli etmiş aslında. Eh, black metalin felsefesi de tam olarak bu değil mi zaten? Hiçbir şey için değilse, sırf bu yüzden bile bir klasik Bergtatt.
100/100
Metalperver içeriğinin katlanarak çoğalması ve zenginleşmesi için ise Patreon sayfası üzerinden Metalperver’e ulaşabilir ve destek olabilirsiniz.
Ilgin icin tesekkurler usta. Keske devami da gelseydi bu albumlerin ama adam(lar?) kafasina ne eserse onu yapiyor, saygi duymak lazim. Yaptiklarini da tas gibi yapiyorlar ayri konu. Hem belki de boyle tadinda birakmasalardi bu trilogy bu kadar ozel olmazdi.
Alakasiz ama Lost in Vegas tarzi bir reaksiyon/inceleme olayi yapsan nasil olur merak ediyorum, ne kadar kotu olabilir ki
Aslında hiç de alakasız değil. Lost in Vegas’ı epey severim ve bir noktada Metalperver içeriğini -en azından bir bölümünü- video formatına taşıma fikrim var zaten ama henüz çok erken gibi. Bakalım, Patreon’daki durumlara ve kitlenin ilgisine göre podcast/video vb. şeylerle zenginleşecek Metalperver mutlaka.
bu eşsiz albümü anlatan çok sıcak, güzel bi yazı olmuş. garm enteresan adam vesselam. sonrasında gelen iki epik albümle de ne derece farklılıklara ve yoğun duygulara sahip olduğunu gösteriyor.