Dead Can Dance – In Concert
2012 yılında, on beş yıllık bir hasrete son vererek yeni albümü Anastasis’i hayranlarıyla buluşturan İrlanda/İngiltere/Avustralya kökenli Dead Can Dance, aynı yıl içerisinde otuz yılı aşan kariyerleri içinde belki de en meşgul dönemlerini geçirdi. Dört farklı kıtada onlarca enfes konsere imza atıp yüz binlere ulaşan grubun en büyük kozu, şüphesiz New York death metalinin gelmiş geçmiş en iyi temsilcisi olması…
Yok, bir dakika. Grup isminde Dead filan görünce kafa gitti bir an ama öyle değil. Dead Can Dance, bir death metal grubu değil. Dahası da var: Dead Can Dance, bir metal grubu bile değil.
Dead Can Dance, ethereal’dan gotik rock türüne, neo-klasik müzikten darkwave ve daha nicelerine göz kırpan, özetle oldukça ruhani işlerle haşır neşir olan bir grup. Sesine ekmek banmak istediğim Melbournelu mezzo-soprano Lisa Gerard ve enstrüman konusundaki yeteneğinden sual olunmaz Brendan Perry ikilisi birbirinden enfes müzikleriyle yıllardır benim canım, kanım noktasına gelmiş haldeler.
İkilinin 1998 yılında Dead Can Dance’i bitirme kararı her ne kadar milyonların hayata küsmesine neden olmuş olsa da 2005 yılında tekrar konserlere çıkma kararı almaları ile yeşeren umutlar, 2012’de piyasaya çıkan Anastasis ile yeniden filizlendi ve 2013’de karşımıza çıkan In Concert albümü ise, yeşeren umutların filizlenip, efendime söyleyeyim…Yok toplayamadım cümleyi. Çok sevinçliyiz yani bu konuda ben ve kendim, iyi ki birleştiler.
Anastasis albümünün devasa dünya turnesini kutlamak amacıyla piyasaya sürülen In Concert on altı şarkılık masalsı bir yolculuk. Elbette Anastasis turnesinde kaydedilmiş bir albüm olması sebebiyle son albümden altı şarkı barındırmasına karşın diğer on şarkı, grubun hemen hemen tüm dönemlerine ilişkin bir fikir verebilecek kadar homojen bir şekilde seçilmiş.
Hem Lisa Gerrard’ın, hem de Brendan Perry’nin vokalleri inanılmaz. Kimi şarkılar Lisa’nın büyüleyici vokalleri ve mistik havalar yaratan ses oyunları ile ilerlerken, grubun daha egzotik bestelerine Brendan Perry önderlik ediyor. Orta-doğu ezgilerinin yarattığı mistik ambiyans ile birlikte, çölün ortasında, gecenin ıssızlığında, dinleyicilerine hikaye anlatır gibi söylüyor Perry sözleri. Her ikisinin de vokalini dinlerken farklı bir ruh haline bürünmek ve bulunduğunuz ortamın atmosferinin bir anda değişmesi, kaçınılmaz bir Dead Can Dance karakteristiği diyebilmek ziyadesiyle mümkün.
İlk şarkı Children of the Sun, Dead Can Dance müziğinin özeti gibi. Sürekli devam eden bir perküsyon, mistik havayı yaratan eksiksiz orkestral düzenlemeler, harika sözler ve enfes bir vokal. Grubun favori çalgılarından olan yanqin, Dead Can Dance müziğindeki vazgeçilmez yapı taşlarından biri. Hemen hemen tüm şarkılarda bir şekilde duyabileceğiniz bu enteresan enstrüman, Lisa Gerrard’ın ellerinde bambaşka bir karaktere bürünüyor.
Tüm şarkıların birbirinden farklı bir karakteristiği ve havası var. Kullanılan enstrümanlardan vokal oyunlarına, düzenlemelere kadar her şarkı eksiksiz bir Dead Can Dance şaheseri. Yine de klasik bir orta-doğu şarkısı Lamma Bada, Lisa-Brendan ikilisinin karşılıklı vokalleri ile mükemmelleşen Nierika, Brendan’ın alter egoyu nefis sözlerle dışa vurduğu Ubiquitous Mr. Love Grove, dinlemezseniz ölümü görmenizi isteyebileceğim şarkılardan bazıları.
Her şey bir yana, grubun zahmetsiz bir şekilde insanı manevi ve derin sulara sürükleyebilmesi, ruh halini değiştirebilmesi ve Dead Can Dance müziğinin genel anlamda büyük bir barış, huzur ve dinginlik yansıması şeklindeki karakteri, onu bilenler için değerini çok daha yukarı taşıyan, Dead Can Dance isminin çok farklı kişilerce, çok farklı ortamlarda anılıyor olmasını sağlayan en önemli unsur herhalde. Kliplerinden sözlerine, binlerce yıl ateşin başında oturup alevlerin dansını izlerken duymaya alıştığımız hipnotik ritimlerine kadar her şeyiyle bambaşka bir tecrübe benim için Dead Can Dance ve eminim pek çokları için de öyle.
Grubu ilk kez dinleyecek olanlar için bir konser kaydı önermek belki sorgulanabilir. Ancak In Concert‘ın kaydı o kadar mükemmel ve grup da o kadar eksiksiz ve hatasız çalmış ki, stüdyo albümlerinden bile daha vurucu ve dolu bir atmosferin oluşmuş. Bu nedenle, kimi şarkıların sonundan kırpılmamış seyirci tepkileri dışında, In Concert‘ın canlı bir kayıt olduğunu fark etmek bile neredeyse imkansız.
Hazır geçtiğimiz günlerde Schwadorf da bol bol övmüşken yeniden bu dünyaya dönmek istedim. Ne yapın edin, bir şekilde hayatınıza Dead Can Dance müziğini dahil edin. Anastasia sonrası yine uzun bir kış uykusuna yatan grubun altı yıl aradan sonra yeni bir albüm için stüdyoda olduğu müjdesini de vererek güzel müzik dinlemek isteyen herkese şiddetle, vandallıkla tavsiye ediyor ve gidiyorum.