Oceans of Slumber – The Banished Heart
Şayet denk geldiyseniz Winter kritiğinde Oceans of Slumber’ın büyük bir potansiyelinin olduğundan söz etmiş ve şimdiden ön saflarda yer tutarak beklemeye geçmemiz gerektiğini belirtmiştim. Metal müzik açısından akıl almaz bir sene olan 2016’nın gizli cevherlerinden birinin üzerinden geçen iki yıldan kısa bir sürenin ardından grup yeni albümü The Banished Heart ile huzurlarınızda.
Kendinceliği ve başka türlerle arasındaki yakınlık bir kenara, progresif metal ağacının dallarından birinde konumlandırılabilecek bir müziğe sahip Amerikalı grup hem Century Media’nın kanatları altında olduğu için hem de Cammie Gilbert gibi devasa bir silaha sahip olduğu için elini çabuk tutup Winter ile kazandığı ivmeyi sürdürmek istemiş ve bu oldukça mantıklı bir karar elbette. Fakat yeni albüm aslında bir anlamda beni ters köşeye yatırıyor. Ben grup artık radyo dostu şarkılar eşliğinde Cammie’nin omuzlarında yükselir gider ve bundan sonra Winter benzeri işler pek göremeyiz herhalde, diye düşünürken saçlı sakallı adamlar ve harika sesli bu zarif hanımefendi, Winter’a göre dinleyiciden daha çok şey talep eden, daha yoğun ve zorlayıcı bir albüm yapmış.
The Banished Heart’ın belirli bir doyum noktası yok. Altmış beş dakikaya ulaşan süresi içinde elbette inişler ve çıkışlar mevcut, ancak bir pik noktası belirlemek kolay değil. Davulcu Dobber’ın boşanma ve kızının doğum sürecinin yarattığı duygusal karmaşanın tetiklediği konsepti içerisinde albüm aslında bir hayli yoğun ve doom metalin dinamiklerine sadık kalarak ilerlediği bölümler de azımsanmayacak ölçüde bol tutulmuş. Bu konuda hem şaşkın hem de keyifli olduğumu, grubun bir pazarlama aracına dönüştürülmeye izin vermeyerek kendi bildiği gibi yürümesini çok takdir edilesi bulduğumu belirtmeliyim. Yani elinizde Amerikan pazarında epey iş yapabilecek formülün tüm bileşenlerine sahip harika bir materyal var ve siz ise daha derin ve karanlık sulara çekilmeyi tercih ediyorsunuz. Ulan helal size bee. Yükseldim yemin ediyorum ha. Yürü be Oceans of Slumber. Heyt be.
Ne diyordum, neyse arkadaşlar, kolay kolay herkesin içine girebileceği bir albüm değil tabii The Banished Heart ve duygusal anlamda yorucu, yıpratıcı bir yolculuğa davet ediyor dinleyicisini, ancak bu tip işlerden hoşlananlar için kısa zamanda çok değerli bir hale gelebileceğini de ilk andan itibaren hissettiriyor. Grup Winter’daki beste anlamındaki dağınıklık ve albümün her anında aynı yoğunluğu devam ettiremene sorununun üstesinden gelmiş görünüyor.
Didiklemek istemiyorum ve zaten albümü dinleyip dinlememeye bu yazı doğrultusunda karar verecek olanlar için yeterince övdüğüme inanıyorum fakat birkaç detaydan bahsetmem gerek. Her şeyden önce Cammie’nin vokali yine kusursuz. Hele o şık, zarif duruşu o kadar yakışıyor ki, tıpkı geçen günkü Funeral kritiğinde de bahsettiğim gibi müziğe gururlu ve mağrur bir hava katıyor ve ben buna bayılıyorum. Boynunda bir çeşit gitar bulunan bütün diğer elemanların zaman zaman giren canhıraş haykırışları ise Cammie’nin karşısında harika bir kontrast sağlıyor. Oceans of Slumber’ın alamet-i farikası haline gelmeye başlayan blast-beatler ise yine beklenmedik anda devreye girerek vites yükseltiyor. Bunun dışında özellikle açılış parçası The Decay of Disregard, grubun neler yapabileceğini enfes özetliyor zaten.
Albümdeki diğer güzel bir detay ise No Color, No Light parçasında saklı. Bu parçada gruba EVERGREY efsanesinden Tom Englund eşlik ediyor. Hem isminden hem de Tom Englund’un varlığından bu parçanın insana nasıl darbeler indirebildiğini az çok kestirebilirsiniz herhalde, çünkü yani ne demek EVERGREY bilmemek? Hemen ardından giren, 19. Yüzyılda yazılmış popüler bir Amerikan folk/gospel parçası Wayfaring Stranger‘ın modern bir yorumuyla birlikte kapanan albüm, son iki parçada gerçekten acımasızlaşıyor biraz.
Tekrar etmem gerek ki Oceans of Slumber’dan beklediğim albüm bu değildi. Fakat hayal kırıklığına uğramayı geçtim, böylesine yoğun bir iş ortaya koydukları için kendilerine olan saygım daha da katlandı. Miksajı ve produksiyonu nedeniyle kimi anlarda konsantre olmak güçleşse de duygusal açıdan ortalamanın çok üzerinde bir seviyede seyrediyor The Banished Heart. İçine girmek için biraz zaman tanımanız gerekebilir, fakat bir kez başardıktan sonra bir hayli canınızı sıkacağını garanti ediyorum. Aferin sana ya Oceans of Slumber. Helal lan. Yürü bee. Tamam. Yeter.