Funeral – In Fields of Pestilent Grief
Funeral benim için Tragedies‘dir. O da gelmiş geçmiş en iyi funeral doom albümüdür benim için. SKEPTICISM gibi, THERGOTHON gibi muhteşem insanların funeral doom türünü tanımlayan işlerini gözardı etmek elbette imkansız ama bu türe adını veren grup benim için FUNERAL, türün manifestosu da Tragedies isimli ızdırap seansıdır. Nokta.
Kendine dönüp baktığında devam edecek herhangi bir motivasyon bulmakta güçlük çekenlerin, kısa süre içerisinde yaşama dair acıların birden fazla biçimiyle ruhu test edilenlerin, sonsuzluk parmaklıklarıyla çevrelenmiş, akacak kanı veya kırılacak kalbi olmayan doğaüstü varlıkların ebedi anlam arayışlarının ve örnekleri çoğaltılabilecek olmasına karşın bir o kadar da sınırlı bir kitlenin müziği olan funeral doom, Norveçli FUNERAL’ın ellerinde nihai formuna kavuşuyor ve kendini ifade etmeyi korkutucu derecede iyi bilen bu insanların müziği, her açıdan Viktoryen dönemini anımsatan göz alıcı bir şaşanın perde arkasındaki trajedileri en az gözler önünde olanın kendisi kadar edebi ve teatral bir biçimde sunuyor.
Şimdiye kadar kurduğum cümlelerden Funeral’ın hakkında kolay kolay bir şeyler söylenebilecek bir grup olmadığını anlamışsınızdır herhalde. Çoğunlukla her gruba dair söyleyecek bir çift lafım olsa da dünyanın en depresif gruplarından bir tanesi ile alakalı dişe dokunur cümleler kurabilmek için kendimi zorladığımı fark ettikçe Funeral daha da büyüyor gözümde. Tabii bir de bir türlü dilimin varmadığı bir konu var ki bu adamların bu müzikleri nasıl ortaya çıkardıklarını daha da iyi ve aslında en net şekilde gözler önüne seriyor; grubun ilk albümü Tragedies’de ve mevzubahis ikinci albümü In Fields of Pestilent Grief’de çalmış iki elemanı 2003 ve 2006 yıllarında intihar ederek yaşamlarına son vermeyi tercih ediyorlar. Bu albümün sözlerinden de sorumlu olan, bas gitarının yanı sıra yürek dağlayan vokaliyle de Funeral’ın yıkıcılığında önemli bir rolü olan Einar ve birbirinden basit ve tek tek bakıldığında herhangi bir noktada kullanılması mümkün değilmiş gibi görünen fikirleri nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde insanı yerden yere vuran şarkılara dönüştürebilen gitarist Christian için söylenebilecek çok da bir şey yok aslında; dilerim ikisi de huzur içinde uyuyordur.
Bu ağırlığın ve Tragedies gölgesinin altında tutup da In Fields of Pestilent Grief hakkında detay detay bir şeyler anlatacak değilim elbette. 1995 yılındaki ilk albümün ardından kayıtları 1999’da başlasa da ancak 2002’de piyasaya çıkabilen bu ikinci albümde, Tragedies’de yer alan ve meleksi sesinin yarattığı tezat ile albüme sınıf atlatan Toril’in yerine gelen Hanne’nin başka bir diyardan kulaklarımıza ulaşan sesi ilk saniyelerden albümün içine çekilmenizi sağlıyor zaten. Einar ve Anders’in birlikte yazdığı sözlerde ise açılış parçası olan Yield to Me‘den itibaren ödenecek bedeli bile bile ve fakat umursamadan açılan kucakların, dans ederek düşmelerin, her daim hayal kırıklığına uğratan tanrıların ve kederden beslenenlerin hikayeleri anlatılıyor.
Hanne’nin metal tarihinde eşine pek rastlayamayacağınız vokalleri ile yükselen albüm bu açıdan aslında neredeyse metal kategorisi altına bile son anda giriyor denebilir. Vile are the Pains dışında hiçbir parçada brutal vokal yok örneğin. İki gitardan biri insanın en renkli, en neşeli hatıralarına musallat olmaya ve sepya tonlarda hissiz anılara dönüştürmeye yemin etmişcesine birbirinden ezici melodilerle dinleyiciyi zehirlerken diğeri ise tıpkı The Repentant‘da olduğu gibi günümüz death/doom metal gruplarının bulmak için kendilerini paraladıkları o özel rifleri zahmetsizce çekip çıkararak cömertçe oraya buraya serpiştirerek albümün genel hatlarını çiziyor. Bütün bunlardan oluşan muhteşem gösteri ise sonunun geldiğini bilen bir sanatçının zerafet içerisindeki son tiradı havasında gerçekleşiyor.
Açık olmak gerekirse bu albümü hakkıyla dinleyebilecek çok insan olduğunu sanmıyorum ama eğer bir şekilde boku yemişseniz ya da kritiklerimde sıklıkla bahsettiğim şekilde rol yapabiliyorsanız In Fields of Pestilent Grief müthiş bir albüm. Benim için Tragedies hala birkaç adım önde olsa da özellikle Hanne’nin ilham verici vokalleri bile defalarca dinlenir. Bu hafta da yağmurluymuş hep. Oh, ne güzel.
90/100
Kritikteki fazla ağdalı sözlerin yarattığı karmaşayı başka bi yerde okusam
“peh” der geçerdim ama söz konusu Funeral’sa herşey belirliliğini yitiriyo,
ve sözler de hissizliğe eşlik ediyor.Okuduğum en iyi kritiklerden biri…
Teşekkür ederim, diğer kritikleri de takip ettiysen normalde kasmadığımı görebilirsin, fakat Funeral gibi özel gruplar için biraz daha özenli davranmak gerekiyor.