Kritik

Sodom – The Arsonist

Merhaba.

Seneler sonra yeniden bir araya gelen Tom Angelripper ve Frank Blackfire ikilisinin thrash metal konusunda ne kadar ölümcül bir kombo olabileceğini Genesis XIX albümünde görmüş, Almanya ve thrash denildiğinde neden SODOM‘a bu kadar saygı duyulduğunu/duyulması gerektiğini bir kez daha anlamıştık. Her ne kadar pandeminin can pazarına kurban verilmiş gibi görünse de her Sodom merkezli sohbetin, yazının, videonun önemli bir parçası, Frank Blackfire’ın dönüşünü kutlayan modern thrash başyapıtı Genesis XIX‘ti.

Üzerinde fikir birliğine varılmış, her türden metalcinin bildiği ve saygı duyduğu bir albüm yaptıktan sonra hiçbir grubun işi kolay olmuyor elbette; beklentileri karşılamaya çalışarak saçmalayanlar, o ekstra dokunuşu yapabilmek, o özel lezzeti yakalamak için bünyeye aşırı yüklenerek kendini tüketenler, kıyasa girmemek için bambaşka yönlere giderken “biz zaten farklı bir şey yapmaya çalışmıştık abi yea,” kolpalığına düşenler… Sodom’un işi de kolay değildi tabii, fakat bir yandan da tötonik thrash metal devinin birilerine bir şey kanıtlamaya çalıştığı gülerin, şöyle kabaca bir düşününce, 36 sene önce sona erdiğini düşününce yeni Sodom albümü posta kutuma düştüğünde hissettiğim tek şey, kariyerinde 40 yılı devirmiş, 60’larına merdiven dayamış dedemlerin çalmaya devam ettiklerine sevinmek oldu açıkçası.

Önden paylaşılan şarkılar arasında yer alan, 2008’de kaybettiğimiz eski Sodom davulcusu Christian Johannes Dudek’in anısını yaşayan Witchhunter parçasından, davullar için özel olarak 24 kanal analog teyp kaydı alındığının duyurulmasından veya tüm albüme işlemiş punk ruhundan da anlaşılacağı üzere The Arsonist, Sodom’un yüzünü biraz daha 80’lere döndüğü, geçmişi yad ettiği bir albüm. Punk, speed metal, proto-death/black metal ve elbette thrash metal harmanından oluşan bestelerdeki naftalin kokusunu almamak zor; bu açıdan Genesis XIX kadar çeşitlilik barındırmadığından, yaratıcılık eksikliğinden dem vurulabilir ilk etapta ama eğer 80’leri, Sodom’un daha ısırgan ve serseri ruhlu zamanlarını seviyorsanız The Arsonist adeta bir old school thrash metal kliniği gibi. M-16 dönemlerini anımsatan, Frank Blackfire’ın yıllara meydan okuduğu agresif Trigger Discipline, albümün ruhunu yansıtması bakımından iyi bir örnek; bir yandan SLAYER benzerliğiyle yumruk sıktırıp adrenalin pompalarken bir yandan da proto-death/black metal gitarlarıyla Sodom’un karanlık tarafını öne çıkarıyor. Benim ve pek çokları için, sevdiğimiz Sodom’un özeti hemen hemen bu zaten.

Slayer demişken tüm hırlamaları, homurdanmaları, boğaz tahriş eden pütürlü çığlıklarıyla Tom Angelripper, 62 yaşında olduğunu asla hissettirmeyen bir performansla her zamanki gibi Sodom’u sırtlıyor. Daha ne kadar devam edebilecek bilemiyorum ama bu saldırgan kimliğin yansıtılmasındaki en önemli unsur ve Scavenger gibi daha karanlık, netameli parçalarda ekstrem sınırlara yaklaşıp harika bir iş çıkarmış. Sayısız insanı vurmuş bir keskin nişancının savaş sonrası depresyonu ve intiharından tutun da savaşın her türlü pisliğine değinen sözler de her zamanki dramatik ama net çizgisini koruyor. Kimi koca koca thrash gruplarından duyduğumuz “Yav görüyoruz hep tüm gençlerin elinde birer telefon, wallah bu teknoloji bitirecek bizi!” tarzı aşırı boomer sözlerdense Angelripper’ın savaş eleştirilerini dinlemeyi yeğlerim.

Müziğe dönelim. Ne yazık ki tekrarlı dinlemelerin ardından bile zihinde pek bir şey bırakmaması nedeniyle melodiden uzaklaşma kararı alındığı fikrini veriyor The Arsonist. Genesis XIX‘in melodik canavarları The Harpooneer veya Occult Perpetrato gibi, eski gitarist Bernd Kost zamanlarındaki gibi melodik bir beste barındırmak şöyle dursun, çoğu zaman punk ilhamlı çete vokalleriyle hep bir ağızdan şarkı isminin haykırıldığı nakarat parçacıkları haricinde (Battle of Harvest Moon, Witchhunter, Taphephobia) akılda kalıcılık tarafında biraz sorun yaşıyor The Arsonist. Omurgayı oluşturan hızlı, jilet rifler ve her parçayı olduğundan bir basamak yukarı taşıyan birbirinden enfes sololar gitar yazımı tarafında belli bir seviyenin göstergeleri, fakat dinlerken tutunacağımız, hadi gelsin diye bekleyeceğimiz kısımların eksikliği çok hissediliyor. 2. yarının en iyileri arasındaki Taphephobia‘nın son bölümündeki black metal ilhamlı tremolo gitarlar veya old school vanasını sonuna kadar açmış, MOTÖRHEAD, ZZ TOP gibi grupları sevenlerin çok coşacağı A.W.T.F ve kapanışı yapan Return To God In Parts‘ın açılışı haricinde bir anda aklıma gelecek bir rif bulmakta zorlanıyorum açıkçası. Orta, uzun vadede Trigger Discipline haricinde bir parçanın konser setlerine girmesi zor gibi bu anlamda. Ha bu arada, Twilight Void‘in girişi sizce de fazlasıyla GHOSTCirice değil mi ya?

Ghost kapaklarından da tanıyabileceğiniz usta sanatçı Zbigniew M. Bielak’ın, en sevdiğim metal grubu maskotlarından Knarrenheinz‘lı harika kapağı Sodom’un senelere meydan okuyan savaş temalı thrash metal tutkusunu çok iyi yansıtırken The Arsonist, Tom & Frank (yeni elemanları adam yerine koyamayacağım şu noktada) ikilisi için henüz emeklilik muhabbetlerine girmemize gerek olmadığını gösteren iyi bir albüm olarak hatırımda kalacak gibi görünüyor. 1-2 parça kısaltılabilir (Obliteration of the Aeons‘da ne kadar da hiçbir şey olmuyor mesela) ve sololardaki özenin bir bölümü riflere kaydırılabilirmiş ama genel resim yine gayet pozitif benim açımdan. Elbette, bu defa aklımızı alıp sene sonu listelerini zorlayamadılar belki ama daha 5 sene önce, beklenmedik bir anda diskografinin incilerinden birine imza atmışlarken şimdi tutup da etrafa tükürükler saçarak tepki gösterecek değilim. İhtilafsız klasiklere geri dönmeden evvel birkaç tur çevirin; bakarsınız bu taze napalm kokuları arasında burnunuza hoş gelecek kavruk bir şeyler bulursunuz.

77/100


Okur puanı:

Ortalama puan 3.1 / 5. 7

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

Bir Yorum Bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.