Exodus – Persona Non Grata
Merhaba.
Şöyle bir dönüp bakınca 2021 yılında saf bir thrash albümü dinleyip dinlemediğimden emin değilim. Özellikle black metal ile harmanlanmış, kişisel zevkimle neredeyse kusursuzca örtüşen birkaç albüme denk geldim (özellikle CRAVEN IDOL‘ınki enfesti mesela) ama CRYPTOSIS, PARANORM, TERRORDOME, ENFORCED (ki o da bu sene keşfeden çok olduğundan anlamsızca heyecanlanıldı bizde) gibi birçoğu füzyon thrash yapan isimleri bir kenara bırakınca şöyle kitabına uygun, formülü bozulmamış thrash yoktu pek. Kırılan kılıcı yeniden döven hünerli ustalar gibi, ordunun morali yerlerde gezerken tüm yaralarına ve acısına rağmen sancağı kaldırıp ciğer parçalayan bir savaş narasıyla düşmanın üzerine koşup silah arkadaşlarını ateşleyen bir kumandan gibi, ne bileyim arkadaşlar, umudun ta kendisi gibi geldi Exodus. Ben de şaşkınım biraz; dilim dolanabilir, mazur görün.
Exodus’u tanıtmaya gerek yok tabii. Kirk Hammett‘ın eski grubu olduğu bilgisi bile onu yeterince şöhretli bir isme dönüştürdü zaman içerisinde ama aslında Bay Area thrash metalinin en köklü, en kıymetli gruplarından birinin bu tip bir reklama ihtiyacı yok pek. 70’lerin sonundan beri aktif, inişli çıkışlı kariyerinde her zaman için çok saygı duyulmuş, birden fazla thrash klasiğine imza atmış, kadrosunda Gary Holt gibi, Steve Souza ve Tom Hunting gibi metalin önemli figürlerini barındıran dev bir grup Exodus. Thrash’in sahipliğinden bahsedeceksek şüphesiz bu müziğin bir kolundan da Exodus çekiştiriyor; dünyanın ilk thrash grubu diyen de var, ilk bir-iki arasına sokan da var -haklılar- ve bu açıdan bakınca thrash namına zayıf geçen 2021’in kurtarıcısının Exodus olması şaşırtıcı değil belki de. Ne var ki son 10-15 senede çıkan albümler nedeniyle ilgimi epey kaybettiğim için hayli düşük bir beklentiyle girdiğim Persona Non Grata‘dan “THRASH BE KARDEŞİM!” coşkusuyla çıkmayı da beklemiyordum hiç.
2014’ten beri demlenen Persona Non Grata, bir süredir sallantıda giden ekibin iç dinamiğini yeniden düzenlediği, karşılıklı iletişim ve alışverişle yazılmış. Elemanların stüdyoda birlikte vakit geçirdikleri, birbirlerinin katkılarına geri dönüşlerde bulundukları ve şurayı çıkaralım, burayı böyle yapalım, muhabbetleri döndürdükleri, tıpkı METALLICA‘nın stüdyo videoları gibi hazırlanmış enfes kamera arkası videolarından da rahatça anlaşılıyor. Bu bağ ve sağlıklı iletişim hali bestelere yansımış kesinlikle. Takip edenler biliyorlardır, bir süredir 8-10 dakikalık uzun parçalar yapmaya çalışıp büyük çuvallıyordu Exodus. Bir anda tüm bestecilik yöntemi değişmemiş ve bir-iki tane 7-8 dakika süren parça var ama elemanlar kendilerini ve birbirlerini biraz törpüleyip daha direkt bir yaklaşım benimsemiş gibi görünüyorlar bu defa; bu yüzden de Persona Non Grata eli yüzü hayli düzgün, oturaklı ve taş gibi bir thrash albümü.
Lanetlinin temposunu belirleyen, dinleyiciyi kendine kanla bağlamaya çalışan (anlayana bazı şakalar) kısa ve net şarkılar, güçlü bir lokomotife dönüşüp aslında thrash türü ve kendi kişisel tercihlerim doğrultusunda hayli uzun sayılabilecek bu treni hiç zorlanmadan çekiyor. R.E.M.F., Elitist, The Beatings Will Continue (Untill Morale Improves) veya Clickbait gibi toplamı 15 dakikayı anca bulan parçaların doğru yerleşimi (2.,4.,6. ve 8. parçalar; tesadüf olduğunu sanmıyorum) dinamizm açısından Persona Non Grata‘yı üst seviyeye taşırken albümün ağır topları da doğru anlarda devreye girip Exodus isminin ağırlığını, tecrübesini yansıtan epik anlar yaşatıyor. Country havaları estiren Cosa Del Pantano girizgahı (benzer bir hava Slipping into Madness parçasında da var) sonrasında Lunatic-Liar-Lord, 8 dakikasının tümünde aynı heyecanı koruyor mu tartışılır (bir ara gereksiz uzuyor yavaş kısımlar) ama Exodus’un uzun beste anlayışını/sevdasını/lanetini düşününce bu albümde sadece Lunatic Liar-Lord‘u şöyle bir-iki dakika kırpmak istemiş olmam, Exodus’a artı yazıyor; Persona Non Grata ve Antiseed gibi diğer uzun besteler yağ gibi kayıyorlar çünkü.
Sosyal mevzular, Amerika’da 2020’de yaşanan isyanlar ve daha fazlası da, bir thrash metal albümü dinlediğinizi hissettirecek bir öfke nöbeti halinde sözlere yansıyor. Punk ruhlu R.E.M.F. ve protest oğlu protest Elitist, bu anlamda favorilerim. Clickbait ve bir-iki parçada biraz laubali ve cringe hissettiriyor tabii amcalar ama olacak o kadar bu yaşta. Zetro Souza hala olabileceği en gaz haliyle “Motherfuckeeer!” diye bağırabiliyor ya, bir Exodus fanının bundan fazlasını aradığını sanmıyorum zaten. Rif kalitesi ve akılda kalıcılık tarafı da tartışmaya açık biraz ama Andy Sneap‘in gümbür gümbür miksi sayesinde tüm enstrümanlar birbirlerini tamamlıyorlar.
Persona Non Grata‘nın aklımda yer etmesini beklemiyordum ve o bundan fazlasını yapıp 2021’de dinlediğim en kaliteli thrash albümleri listesinde (kısa bir liste zaten) yerini aldı. Darısı diğer thrash devlerinin başına diyelim. Grubun efsanevi işleriyle kıyaslamak doğru olmayacaktır tabii ama Tempo of the Damned‘den beri dinlediğim en iyi Exodus albümü, thrash namına kısır geçen 2021’in zirvelerinden biri oldu Persona Non Grata. Saygılar Exodus ağabeylerim.
85/100
Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp PATREON’da aramıza katılabilirsiniz:
Albüm görece yavaş açılıp sona doğru coşkuyu arttırıyor gibi. En iyiler içine koymam ama uzun bir süredir bu müziği yapan dedelerin metal yorgunluğunu değerlendirmeye katınca gayet başarılı bir albüm olduğunu düşünüyorum.
Bazı şarkılarda Steve Souza’nın sesini ”Blitz”e benzettim, hatta ”konuk sanatçı olarak destek mi vermiş acep?” diye araştırdım.
Thrash metal peygamberleri Gary Holt ve Tom Hunting… Tom Hunting ölmeden önce tüm gücünü Clickbait’e harcamış be. Prescribing Horror, Lunatic-Liar-Lord ve Clickbait thrash metal efsaneleri arasına girer. Ahh keşke Rob Dukes olaydı. Zetro yeterli gelmiş ama Dukes olaydı Allah gibi sesiyle.