Esoctrilihum – Dy’th Requiem for the Serpent Telepath
Merhaba.
Hayatta bazı şeyler vardır ki onların varlığını geçersiz kılmak mümkün değildir. Nasıl ki dünyanın dönmesini durduramıyor, dövizin yükselişini engelleyemiyor, başımızdakinden kurtulamıyor veya gerçeği görmek istemeyen birinin yüzünü doğrulara çeviremiyor, aklı katleden korkuları bastıramıyorsak, Esoctrilihum’un her yıl 70-80 dakika uzunluğunda devasa bir albüm yayımlamasının da önüne geçemiyoruz bir süredir. Bu adam belli ki bu haltı yapacak; ya kabul edip memur gibi her yıl mesai ayırıp dinleyeceğiz kendisini el mahkum, ya da görmezden gelip hiç yokmuş gibi hayatımıza devam edeceğiz.
Yokmuş gibi davranmak kolay değil o kadar. Sadece eski sevgililerinizden bahsetmiyorum; Esoctrilihum’u da yok sayamıyoruz kolay kolay, çünkü bir şekilde ortalamayı tutturan ve bazen de hayli üzerine çıkan albümler yapmayı becerip kendini zorla dinletiyor Asthâghul Bey. Hem tek kişi (trve!) hem de Fransız (kvlt!) olunca otomatik mi geliyor bu kalite bilmiyorum ama son yılların en şaşalı, en havalı tek kişilik projelerinden birini yönetiyor Asthâghul, orası kesin.
Deneysel olmasa da en azından mümkün olduğunca çeşitlilik gözettiği için uzun çalma süreleri insana o kadar da koymuyor ama ne olursa olsun, tekrar laneti bir şekilde kendini belli ediyor artık Esoctrilihum müziğinde. Son olarak Eternity of Shaog‘de death/black metal kırması müziği sevmiş ama atmosferin biraz zorlama olduğunu düşünmüş, şarkıdan şarkıya değişen hava nedeniyle biraz kopuk ve dağınık bulmuştum albümü. Dy’th Requiem for the Serpent Telepath için de üç aşağı beş yukarı benzer şeyler düşünüyorum galiba, çünkü Asthâghul yine kafasına göre bir death metal, bir atmosferik black metal, bir dungeon snyth yapıp tek tek keyifli, bir araya geldiklerinde ortaya çıkan kolektif etkisi tartışmaya açık şarkılar yazıyor. Yetenekli ve yaratıcı olduğu tartışmaya kapalı; bütüncül bir albüm sunma yetisi ise, ne yalan söyleyeyim, biraz zayıf.
Esoctrilihum’da bir fikir filtresi bulunmadığı için Asthâghul aklına gelen her şeyi kaydedip yayımlamaya yönelik bir alışkanlığa sahip. Ben ise bazı elemeler ve rafineleştirme işlemlerinden sonra çok daha etkili Esoctrilihum albümlerine sahip olabileceğimizi düşünmüşümdür hep. Dy’th Requiem for the Serpent Telepath da bazı çok güçlü ve bazı o kadar da güçlü olmayan şarkılardan oluşarak bu düşüncemi destekliyor. Örneğin synth. kullanımı bir miktar değişmiş ve hatta bir de keman eklemeleri gelmiş aralara; Agakuh gibi parçalarda baskınlaşan bu eklemeler müziği farklı bir noktaya çekiyor ki en sevdiğim parçalardan biri Agakuh. Buna karşın Dy’th gibi, yüksek temposu sayesinde günü kurtarsa da aslında çok temel kesik taramalardan oluşan, bir-iki dinleme sonrası bayan dungeon synth temelli Craânag ve diğer tekdüze şarkılar, deneysellikten beslenen şarkıların gücünü emiyor. Hatta son bölümde azman davullar ve tapping melodilerle karanlık GOJIRA gibi bir şey oluyor şarkı. Haliyle insan da ne oluyoruz yahu, diyebiliyor. Kısacası 76 dakikalık albümde çok sevdiğim bir 45-50 dakika var diyebilirim rahatlıkla ama balığın kılçığını ayıklar gibi o 76 dakikanın içinden tek tek ayırıp albümün filetosunu çıkarmak zorunda kalmak, Dy’th Requiem for the Serpent Telepath‘e dair tek ama önemli bir olumsuzluk gibi görünüyor.
Synth. kullanımı bir an olsun durmuyor albümde. Hacimli, hatta gürültülü prodüksiyon nedeniyle bazen arkada kaynıyor ama Nominès Haàr gibi dayakçı şarkılarda bile kendini belli ediyor bir şekilde. Asthâghul’un zengin mi zengin, çeşitli mi çeşitli vokal performansı ise albümün en güçlü yönü. Fısıltılar, histerik bağırışlar, Baahl Duthr‘daki gibi çok daha temiz, anlaşılabilir kirli vokaller ve hatta Xuiotg’ın 2. yarısındaki ciğer söken çığlıklar… Asthâghul zaten aşamalardan oluşan, bölüm bölüm farklı hisler barındıran bir albüm yazmış; buna uygun şekildeki enfes vokaliyle de yönlendiriyor ruh halini istediği biçimde. İlk birkaç dinlemem sırf vokallere şaşırmakla geçti desem yeridir.
Geneldeki yaklaşım benzerliği bir yana, Eternity of Shaog‘daki akustik pasajlar ve folk hissiyatı, burada yerini senfonik synth. düzenlemelerinin getirdiği bir coşkuya, keman eklemelerinin verdiği melodik ve melankolik atmosfere bırakmış. Albüm boyunca koruyamıyor aynı havayı belki ama atmosferin yoğunlaştığı anlarda da nefes kesiyor. Hjh’at kapanışını bile dinleseniz Lovecraftian okült mevzuların peşinde koşan Asthâghul’un zihninden, bu uzun ve epik hikayeye nasıl ürkütücü bir final düşlediğini anlarsınız o kemanlardan. En melodik parçalardan Eginbaal‘ın melankolik solo gitarını da not düşeyim yine.
Albüm kadar dağınık bir yazı oldu ama bu da böyle olsun. Kapanışta kabaca şunu söylemek isterim ki Esoctrilihum dinlerken hep boşluğu doldurmak ile boşluğu kullanmak arasında bir fark olduğu fikri beliriyor zihnimde, zira Esoctrilihum bazen o boşluğu inanılmaz iyi kullanıyor, bazen de oraya geçip boş boş durarak dolduruyor yalnızca. Dy’th Requiem for the Serpent Telepath iyi bir albüm ama binlerce albüme bir tık mesafedeyken hala hamlıkları bulunan zor bir taşı oya yonta kendinize güzel bir heykel çıkarmakla uğraşmanızı salık verebiliyor muyum rahatlıkla? Galiba hayır. Yine de eminim bununla uğraşmak isteyen manyaklar var aramızda, o yüzden hem onlar için hem de Esoctrilihum’a fazlasıyla hak ettiği saygıyı göstermek için, hakkında bir şeyler karalamak istedim.