Death Angel – Humanicide
Merhaba.
Size de oluyor mu bilmiyorum ama yoğun, katmanlı albümlere çok daldığım zamanlarda bazen şöyle yüzeye çıkıp derin bir nefes alasım, derinlerin o soğuğundan ve karanlığından sıyrılıp şöyle bir ferahlayasım geliyor. Daha geleneksel ekolleri takip eden basit besteler, yüksek bir tempo ve heyecanlı bir vokal yetiyor bazen de metal aşkını beslemeye nitekim. Aile şirketi tadında kurulup San Francisco thrash metal ortamında saygıdeğer bir pozisyona yükselen, 80’le ruhuyla sahaya çıkan gruplarımızdan Death Angel’ın yeni albümü Humanicide, tam da böyle bir anımda denk geldiğim bir albüm oldu.
Dört kuzenin gazıyla kurulan, günümüzde ise kurucu elemanlarından yalnızca Rob Cavestany’yi kadrosunda barındıran Death Angel, 1990-2004 arasını boş geçtiyse de aslında gayet başarılı bir ikinci bahar yaşıyor. Son olarak 2016’da yayımlanan The Evil Divide ile henüz zamanının geçmediğini bir kez daha kanıtlayan Bay Area’nın yaşlı kurtları Humanicide ile yine en iyi bildiği şeyi yapmaya devam ederek thrash sevenlerin gönlünü kazanacak sade, güvenli ve dinlemesi kolay bir albüme imza atmış.
İlk üç şarkı itibariyle Death Angel enfes bir açılışla içinizdeki thrash gazını açığa çıkarıyor; dişler kenetleniyor, yumruklar sıkılıyor bu üç enfes thrash parçasında. 1984’ten beri mikrofonun başında duran, 50 yaşına merdiven dayamış Mark Osegueda’nın çığlık çığlığa vokalleri ve Rob Cavestany’nin klasikle günceli iyi birleştiren rifleri, Humanicide‘ın çok yüksekten girmesini sağlıyor konuya. Özellikle Humanicide ve Aggressor, bu yıl dinlediğim en gaz thrash parçaları arasında yer alır rahatlıkla.
Tempo ya da coşku anlamında bir eksilme olmasa da d-beat marifeti I Came for Blood ve gereksiz uzun Immortal Behated ile biraz sakinleşip bilindik, hatta sıradan bestelerle biraz nefesleniyor ki Death Angel kalibresindeki bir grup için bunda bir yanlışlık göremiyorum. Bu noktadaki şarkılar da yerden yere vurulacak cinsten değil kesinlikle ama otuz küsür yıllık formüllerin biraz eskidiği de görülüyor; grubun nereden ve nasıl saldıracağı daha harekete geçmeden anlaşılıyor kısacası ama thrash sever biri için bunun çok da büyük bir sorun olacağını düşünmüyorum.
Daha sonra Alive and Screaming gibi, The Pack gibi ismiyle müsemma, kısa ve vurucu şarkılarla tabiri caizse yine sıka sıka ilerlemeye başlıyor grup ama yürüşüyü kısa sürüyor ne yazık ki. Kimi anlardaki punk göndermeler ve Revelation Song‘daki gibi daha hacimli, ekşi suratı groove işler gibi denemelere rağmen albümün ikinci yarısındaki son üç şarkı da akılda kalıcı olmaktan uzak, güçlü birer darbe indirmeyi başaramayan işler ve albüm genelindeki bu dalgalanma, Humanicide hakkında kesin bir karar vermeyi de zorlaştırıyor biraz.
Humanicide, kariyerinin ikinci baharında hayranlarını pek şaşırtmayan ve belirli bir standart tutturmakta zorlanmayan Death Angel’dan beklediğim türden, iyi bir albüm ama bütünüyle etkileyici olduğunu da söylemek zor. Albümdeki on şarkının beşi çok iyiyken diğer beşi idare eder ve iyi arasında benim için. Thrash severler için 2019’un öne çıkan işlerinden biri olabilir rahatlık ama türe biraz daha uzaksanız ve 2019’da çıkmış gerçekten güçlü bir thrash albümü dinlemek istiyorsanız şimdilik en iyi tercihler hala VIOLBLAST, CRITICAL DEFIANCE, FLOTSAM and JETSAM veya OVERKILL albümleri gibi görünüyor.
Geri bildirim: The Bay Strikes Back 2020 – Paris – Metalperver