Judas Priest – Firepower
Değişimin yüzyıllara değil, sadece birkaç saniyeye sığabildiği, tarihlerin ve sayıların anlamını yitirmeye başladığı fantastik bir çağın içerisinde bulunduğumuz için bu bilginin ve yan yana gelen rakamların ne kadar büyük bir anlam taşıdığını kavrayabilmek kolay değil belki ama bugün 1970’den beri müzik yapan İngiliz heavy metal devi Judas Priest’i konuk ediyoruz. Evet, 1970.
1970’den günümüze kadar varlığını sürdürebilmeyi başarmış ne kadar az şey olduğuna dair küçük bir beyin fırtınasının ardından Judas Priest’in hala tüm gücüyle ayakta durduğunü görmek insana biraz inanılmaz gelmeye başlıyor. Birçok ilki yaşadığımız, yaptığımız arabaları uzaya fırlatacak kadar coştuğumuz bir dönemde pek çok gelişimi öne sürerek tarihe tanıklık ettiğimiz iddia edilebilir elbette ama tarihe tanıklık gibi tarihe tanıklıktan bahsedeceksek elimizin altında Judas Priest varken çok da uzağa gitmeye gerek yok.
Firepower, kırk-sekiz yıldır aktif olan Judas Priest’ın on sekizinci stüdyo albümü. Parkinson hastalığı nedeniyle gruptan ayrılmak zorunda kalan K.K. Downing’in yer almadığı, onun yerine IRON MAIDEN insanı Steve Harris tarafından gruba önerilen Richie Faulkner’in dahil olduğu ilk Judas Priest albümü Redeemer of Souls sonrasında aslında öyle büyük bir heyecan kasırgası dönmüyordu hayranlar arasında. ACCEPT‘in 2010 yılında çıkardığı akıl almaz Blood of the Nations ardından gelen Stalingrad öncesindeki gibi bir beklenti, bir coşku yaratmamıştı yani bu albüm. Fakat Rob Halford ve ekibinin daha söyleyecek çok sözü varmış.
Hemen hemen her gün yeni bir grup veya yeni bir albüm dinleyen ve üç yüzün üzerinde albüme de inceleme yazmış, yirmi senedir bu boka aşık bir adam olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki Firepower kadar metal olmayı başaran, metal tınlayan ve bunu göğsünü gere gere gösteren az metal albümü var. Henüz ilk saniyeden insanın suratında patlıyor ve ilginçtir o ilk anın şoku on dört şarkı boyunca devam ediyor. İsminin İlki, Zincirkıran, Yedi Krallığın Koruyucusu ve daha başka birçok unvanın sahibi PAINKILLER albümünün açılışındaki o dev gövde gösterisini, kendi görkeminin o coşkulu deklerasyonunu anımsatan bir şekilde açılıyor Firepower.
Bu müziğin doğru tınlamasını sağlayan, beste yapısından gitar tonuna, vokal gücünden prodüksiyona, akılda kalıcı nakaratlardan albüm trafiğini düzenlemeye kadar aklınıza gelen bütün bileşenler, herhalde neredeyse ELLİ senedir bu işin içinde olmanın da tecrübesiye Firepower‘da kusursuz bir şekilde bir araya getirilmiş. Judas Priest gibi ne yaptığı çok belli olan bir grup ve ON DÖRT şarkılık bir albüm söz konusu olunca açıkçası biraz gözüm korkmuştu başta ve bu tercihi de çok riskli bulmuştum. Bir noktadan sonra sakız gibi uzayacağından endişeleniyordum ama ben kim köpekmişim acaba ya? Ben hayırdırmış ya?
Dinlerken İngiliz heavy metalinin ne olduğunu ve ne kadar muazzam bir şey olabileceğini tekrar tekrar kafama vurması bir yana, albümde bir tane bile zayıf şarkı olmaması daha da değerli kılıyor gözümde Firepower‘ı ve her dinleyişte şaşırmaya devam ediyorum. Daha ilk dinlemeden bayıldığım Lightning Strike, orta temposunu yediğim Spectre, epikler epiği Rising From Ruins, Traitors Gate ve Sea of Gate derken akıp gidiyor albüm. Şarkı muhabbetini uzatmak istemiyorum ama eminim o uzun şarkı listesini görüp gözü korkan olacaktır, o yüzden on dört şarkının on dördüne de kefil olduğumu belirtmiş olayım en azından.
2018 yılının en iyi albümlerinden birini 1970 yılında kurulmuş bir grup çıkardı; bu cümleyi kurabiliyor olmak bile tüylerimi ürpetiyor açıkçası ama her fırsatta göte göt demekten geri durmayan, büyük büyük gruplara hıyar hıyar laflar eden huysuz bir adam olarak Firepower‘a söyleyecek tek bir kötü söz bulamadım. Judas Priest’in son albümü mü olur bilemiyorum ama eğer öyle olursa grup en iyi şekilde sona ermiş olacak. Üstelik elli seneye ve onca albüme rağmen daha fazlasını ister halde bırakacaklar hayranlarını, çünkü Firepower bu adamların hala taş gibi müzik yapabildiğinin kanlı canlı ispatı. Ayakta alkışlıyorum, inanılmaz.
Geçen sene bu albümü ilk 10a almayarak çok büyük haksızlık etmişim. Her tanıdık bir şeyler dinlemek istediğimde elim bu albüme gidiyor. Mükemmel mükemmel. 100/100