Klasik Bir Cumartesi: Pestilence – Consuming Impulse
Metal müziğin köklerine dair fikrim sorulsa ya da bir şeyler yazmam istense doğum sürecini hemen atlayıp seksenlerin ortasından itibaren yükselmeye başlayan ve metal denildiğinde sıradan insanların zihinlerinde nahoş imgelerin belirmesine, kanlı çağrışımlar yapılmasına neden olan ekstrem metale odaklanır, yaklaşık on yıllık bir süreç içerisinde bu müziğin genel hatlarıyla ilgili bütün kalıpların nasıl bir bir yıkılıp yeniden şekil aldığı hakkında bilmiş bilmiş “Bakınız efendim şu şöyledir, bu da böyledir,” diye uzun uzun konuşurken bir şekilde lafı tekrar tekrar PESTILENCE’a ve Consuming Impulse‘a getirmek için elimden geleni yapardım herhalde.
Benimle aynı yaştaki ilk albümü Malleus Maleficarum ile cadı avı gibi korkunç bir hadiseyi thrash metalin sınırlarını zorlayan bir sertlikte işleyen Hollandalı Pestilence, bu yazının konusu ikinci albümü ile thrash metali üzerinden çıkarıp atarak tamamen death metale geçip esas potansiyelini açığa çıkarıyor ki hem de nasıl bir potansiyel.
Bazen bazı güçlü albümler hakkında değerlendirmelede bulunurken insanı nasıl dayak yemişe çevirebildiğinden, albümün sonuna gelindiğinde yaşanması muhtemel kan-ter içinde kalma halinden, duvara kafa atma isteği uyandırmalardan veya hazırlıklı Batman’e hazırlıksız saldıracak kadar bir göz kararmasından bahsederim. Bu benzetmeler, albümün coşkusunu ve bünyeye etkisini açıklamanın tembelce ve eğlenceli yollarından biridir şüphesiz. Şimdiye kadar kaleme aldığım yüzlerce inceleme yazısında tahminimce yirmi-otuz defa bu tür bir benzetme yapmışımdır. Şimdi o benzetmelerin hepsini alalım ve Consuming Impulse için kullanalım. Hepsini. Evet.
Tarihin en büyük death metal vokalistlerinden Martin Van Drunen’in tarifi pek mümkün olmayan vokalleri üzerinden bir şeyler anlatmak istiyorum ancak nasıl kelimelere dökeceğim bu vokali, emin değilim. Kötü korku filmlerinde bir karakter birine elektrikli testere ile daldığında ketçaplı kanlar ortalığa fışkırır, kötü kötü tavuk etleri veya plastik makyaj malzemeleri kopar ya hani… Martin’in sarfettiği her kelimede canından can gittiğini hissdebiliyorsunuz resmen. Böyle devam ederse adamın ciğerinin ağzına geleceğinden endişe ederek dinlemeye başlıyorsunuz bir noktada. Kan kusarak, kendi etlerini parçalayarak, boğazını tırmalayarak söylüyor Martin. Lafı açıldığı zaman sıklıkla unutuyorum ve bu yüzden metal tanrıları beni asla affetmeyecekler ama gelmiş geçmiş en büyük death metal vokallerinden biri kendisi ve bu albümdeki performansı beni her defasında şaşırtıyor. Şimdilerde de ASPHYX ile kulaklarımıza ateş ediyor kendisi; bizi izliyorsa saygıyla selamlıyoruz buradan kendisini.
Bu defa hiç uzatmak istemiyorum kritiği ve grubun klavye kullanımının öncülüğünden, bugün benim diyen death metal gruplarında göremeyeceğiniz türden gitar numaraları örneklendirmelerinden, albümün geneline sirayet etmiş kuduz virüsünden bahsetmiş varsayıyorum kendimi. Çıkışının ardından geçen yirmi dokuz yıl içinde hiçbir zaman bir tür ikna çabasına ihtiyaç duymamış ve bundan sonra da duymayacak bir albüm Consuming Impulse. Klasik albümler ile ilgili söylediğim şeyler arasında en sevdiğim cümlelerden biri de bu oldu galiba. Hakikaten Pestilence hiç ikna etmeye çalışmıyor insanı yahu. Eziyor, vuruyor, üstünüze kusuyor; siz kendi kanınızda boğulurken sigarasını yakıp uzaklaşıyor ve buna bayılıyorsunuz.
Thrash metal severler için eminim grubun ilk albümü hala daha kıymetlidir ama PESTILENCE kurulduğu günden beri bir death metal grubu ve yalnızca bir death metal grubu da değil elbette, death metalin ne olması gerektiğini anlatan, manifestosuna katkı veren bir isim. Açıkçası klasik albümlerin sonunda kapsayıcı olmaya çalışıyor ve şimdiye kadar denk gelmemiş olanları kaçırmamak için ılımlı şeyler söylüyorum genelde ama bazı şeyler insanın standartını belirliyor gerçekten. O nedenle naçizane tavsiyem Consuming Impulse veya Pestilence bilmeden death metal dinlediğinizi pek dile getirmemeye çalışın; hakikaten gülerler insana.
100/100
Geri bildirim: Pestilence – Exitivm – Metalperver