Klasik Bir Cumartesi: Blind Guardian – Imaginations From the Other Side
Bu dünyaya ait olan şeylere karşı çok az ilgiliyim. Yaşadığımız gerçekliği en kesin ve karşı konulamaz şekillerde eğip bükebilen gek tüç olan doğaya duyduğum saygı ve hayranlığı bir kenara bıraktığımda kendi yarattığımız bu yaşam çemberinin içerisindeki neredeyse hiçbir şey beni pek ilgilendirmiyor ve ciddiye almıyorum. Bunun pek çok sebebi olmasına karşın belki de ana kaynağı insanın aynı anda hem en büyük yeteneği hem de laneti sayılabilecek hayal kurma becerisi. Bir defa bir şeyi başka bir şey olarak görebilmeyi başardığınızda tekrar olduğu hali gibi görmek istemiyorsunuz. Belki bu bizim bu uyduruk dünyayla başa çıkabilmek için geliştirdiğimiz bir savunma mekanizmasından başka bir şey değil, belki de gerçeği göremememiz için tanrıların bize oynadıkları bir oyun. Fakat her ne ise bugünkü varlığımızı ve dünyanın bu halini -iyi veya kötü- bu yeteneğe borçlu olduğumuz kesin.
Bir de elbette hayalgücünü öyle bir seviyede, öyle güçlü kullanabilen insanlar var ki bizlere yepyeni evrenler, yeni yaşama biçimleri ve ancak kırıntısını kurgulayabileceğimiz bir hayatın her detayı nakış gibi işlenmiş muhteşem bir haritasını sunabiliyorlar. Hayalgücü sayesinde oluşturduğumuz sanat kavramının pek çok farklı dalında faaliyet gösteren bu isimlerin müzik alanındaki en büyük temsilcisi ise bence tartışmaya kapalı bir şekilde Alman grup BLIND GUARDIAN.
Adını 1988 yılında çıkardığı ilk albümü “Battalions of Fear” ile duyuran Blind Guardian, sonrasında 1995 yılına kadar çıkardığı benzer yapılardaki üç albümündeki hızlı, melodik ve coşkulu müziğiyle -ve elbette mikrofonun başındaki ozanlar ozanı Hansi Kürsch sayesinde- kısa sürede adını duyuyarak hem speed metal türü içinde hem de genel metal piyasası içerisinde kendine saygın bir yer edinmeyi başardı. 1995 yılında ise grup -ne kadar doğru olduğu ileriki yıllarda çıkan pek çok albümle defalarca ispatlanan- farklı bir karar alarak daha epik, değişken tempolu ve müzikal anlamda varyasona daha açık bir müzikal anlayış benimseyerek bana göre ilk gerçek Blind Guardian klasiği “Imaginations From the Other Side” (IFtOS) isimli şahesere imza attı.
Hansi Kürsch’ün efsaneler, mitolojik hikayeler, fantastik edebiyat ve genel olarak bu dünyadan olmayana duyduğu ilgi ve sonsuz açlığın bir yansıması olarak temelini en meşhur efsanelerden biri olan Kral Arthur efsanesine ve büyük kralın inşa ettirdiği, “Altın Şehir” olarak da anılan Camelot şehrinde geçen öykülere dayandıran, ancak aynanın diğer tarafından iç içe geçmiş bir halde bulunan pek çok diyardan beslenmeyi de ihmal etmeyen IFtOS bu anlamda da pek çok referans barındırıyor.
Fikir bazında esinlendiği şey böylesine devasa, günümüzde pek çok insanın gerçek sanacağı kadar yaşamla iç içe geçmeyi başarmış bir efsane olmasının yanı sıra Arthur’un ve Camelot’un hikayesinin oldukça inişli çıkışlı olması, Hansi’nin Lewis Caroll’dan (yani bu referansı çıkaramayan yoktur herhalde, değil mi?) Tolkien’a, Frank Baum’dan Moorcock’a pek çok ünlü hayalperestten etkilenmiş olması IFtOS’un hayli değişken bir tempoda seyretmesini sağlıyor ve Blind Guardian müziğini genel anlamda speed/power metal kırması pata-küte giden bir yapıdan sıyrılıp hikayenin gerektirdiği gibi şekil almasını zorunlu kılan bir kimliğe kavuşturuyor.
Her zaman için en sevdiğim davulculardan biri olan, 2005 yılı içerisinde 20 yıllık bir birlikteliğin ardından gruptan ayrılarak beni yıkan Thomas “Thomen” Stauch’un her boşluğu dolduran ve gitarın her hareketine uyum sağlayabilen mükemmel performansı, Hansi’nin dünya üzerinde yürümüş her ozanı ve gezgini hasetinden çatlatacak inanılmaz hikaye anlatıcılığı ve vokali ile Marcus-André ikilisinin bana göre çoğu zaman IRON MAIDEN’ı bile geride bırakan bir işbirliği ve uyum içerisindeki durmak bilmez melodi bombardımanı ile IFtOS’da herhangi bir kusur bulmak neredeyse imkansız.
Grubun IFtOS önceki son albümü “Somewhere Far Beyond” ile başlayan bir değişimi var. IFtOS ile grup saf speed metal yapmaktan çıkıp power metali de işin içine katıyor ve fantastik ögelerin dozajını iyice arttırmaya başlıyor. Sonrasındaysa herkesin bildiği -ya da bilmesi gerektiği- üzere 1998 yılında “Nightfall In Middle-Earth” ile modern ozanlık konusunda başka hiç kimsenin hiçbir zaman ulaşamayacağı bir mertebeye çıkıyor. Bu açıdan Somewhere Far Beyond gibi hala BG köklerine bağlı, çiğ, agresif ve nereden baksanız çok güçlü bir albüm ile Nightfall… gibi dünyada kendisiyle yarışabilecek herhangi bir albüm bile bulunmayan gerçek bir başyapıt arasında kalıyor IFtOS. Ancak emin olun “Imaginations From the Other Side”, “I’m Alive”, “A Past and Future Secret”, “The Script For My Requiem”, “Mordred’s Song”, “Born In A Mourning Hall”, “Bright Eyes” “Another Holy War” ve “And the Story Ends” gibi şarkıların hiçbirinin bu iki albüme kendini kanıtlamaya hiç ihtiyacı yok.
Söz konusu Blind Guardian olduğu için daha sayfalarca yazabilir ve pek çok alakalı-alakasız şeyden bahsedebilirim ancak itici olmak ve daha da önemlisi okuyucuyu gruptan soğutmak istemiyorum. Fantastik hikayelerden, efsanelerden, masallardan ve tarihi olayların sanatsal biçimlerde işlenişinden hoşlanıyorsanız eğer gibi bir şeyler diyerek potansiyeli kısıtlamak ve Peter Pan’a, Alice’e veya Merlin’e inanmayan, “Çocuk musun sen ya bunlarla ilgileniyorsun hala?” mantığındaki dinleyicileri tamamen uzaklaştırmak da istemiyorum. O nedenle biraz daha kişisel yaklaşayım ve şöyle kapatayım: Eğer müzikal zevklerimi kendi müzik zevkinize yakın görüyorsanız, daha önce haklarında övgüyle konuştuğum albümler büyük oranda size hitap etmeyi başardıysa ve Blind Guardian ismine pek aşina değilseniz Imaginations From the Other Side’a, benim adıma, mutlaka bir şans verin, pişman olmayacaksınız.
IFtOS yazısı böyle olduysa yarın öbür gün bu köşeye Nightfall in Middle-Earth yazarken neler olacak kim bilir.
Muazzam albüm, kitap gibi. Kritik de klasik olmuş tebrikler.
Tesadüf mü bilmem Metallica’nın çoğu insana göre en deli 3 albümünde(ride, puppets ve justice) prodüktörlük yapan Flemming Rasmussen kritikte geçen 3 başarılı Blind Guardian albümünün de(somewhere, imaginations, nightfall) prodüktörlüğünü yapmış. Kesik ve tiz ritim gitar tonları, dar bas aralığı gibi teknik imzalarını saymazsak bu adamın da bu albümler üzerinde net emeği çoktur diye düşünüyorum.
Ayrıca grubun dönemlerini kabaca 3’e ayırırsak(88-90 speed metal, 92-98 melodik/power, ’02-günümüz senfonik/progresif power) sanırım en çok sevilen dönemleri bu ikinci dönem. Grubu da çok geniş kitlelere tanıtan ilk albüm bu(sonradan nightfall tüm dünyaya tanıttı tabi). 2 sene önceki Ankara konserlerinde belki konser sonrası grupla tanışırız da imzalatırım umuduyla alelacele koşup CD’sini almam ancak imzalatamam da benim küçük hüzünlerimden. 🙂
Geri bildirim: Klasik Bir Cumartesi: Blind Guardian – Nightfall in Middle Earth – Metalperver