Blind Guardian – Live Beyond the Spheres

Blind Guardian ile ilgili kurabileceğim binlerce cümlem, yapabileceğim sayısız tespit olmasına rağmen Alman power metal deviyle ilgili her konusu açıldığında ilk işaret etmeye çalıştığım şey genellikle Blind Guardian’ın ya ölümüne sevilen ya da neredeyse hiç bilinmeyen bir grup olması. Gerçekten de bugüne kadar gördüğüm kadarıyla bir metal dinleyicisi ya BG hayranıdır ya da BG’ı pek dinlememiştir. Dinleyip de sevmeyenini görmek pek mümkün değil çünkü.

Özellikle özgün olmak için uğraşmayan, sıklıkla kullanılan yöntemlere başvurmaktan hiç çekinmeyen, kısaca çok zahmetsizce yaratılan bir müziğe sahip gibi duran Blind Guardian’ın bu zahmetsizlik maskesi altındaki müzikal dehası, 30 yılı geçen bir kariyere sığdırdığı 10 albümün her biri ile büyük bir patırtı koparmayı başarması, dinleyicinin hayalperest yönüne dokunup başka dünyalara açılan kapılara doğru yönlendirmesi ve gerçek anlamda bir istikrar ve adanmışlık abidesi olarak, bir güç timsali şeklinde yıllardır metal camiasının en tepelerinde duruyor olması gerçekten de muazzam bir iş. Bu kadar büyük bir grubu henüz ortaokul sıralarında tanımış bir dinleyici olarak Blind Guardian’ın gönlümdeki yerinin ayrılığı bir yana, bu üstün ozanları bu kadar erken tanımış olmakla her zaman kendimi şanslı ve gururlu hissettiğim de bir gerçek.

Son albümü “Beyond the Red Mirror” turnesinde verdikleri sayısı konserden derlenen “Live Beyond the Spheres” grubun 3. canlı albümü. Daha önce “Tokyo Tales”, “Live” ve “Imagionations Through the Looking Glass” albümleri ile hayatında hiç Blind Guardian konseri tecrübesi yaşamayan bir insanın ne kadar büyük bir şey kaçırdığını gözler önüne seren Blind Guardian, Beyond the Red Mirror ile ne kadar benzersiz olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Blind Guardian’ın hangi dönemini severseniz sevin, bu 159 dakika süren 3 CD’lik devasa konser kaydında dişinize göre bir şeyler bulacağınıza eminim. Bir de elbette grubun sahne performansının kusursuzluğunu (işin göze hitap kısmını bir kenara bırakıyoruz tabii, o BG konusunda kapanmayan tek yaramız ne yazık ki) bilenler atıyorum 29 yıl önce yazılmış bir “Majesty” esnasında grubun yavaşlamayacağını, bazı kısımları basitçe geçmeyip savaş nidalarıyla at koşturacağını biliyorlar. Blind Guardian’ın canlı performansı ortalamaların o kadar üstünde ki, bu albümdeki şarkı seçimi işini kendi performanslarından ziyade seyircinin katılımına bakarak yaptıklarına adım gibi eminim, haha.

Asla unutulmayacak Blind Guardian klasikleri “And Then There Was Silence”, “Bright Eyes”, “Nightfall”, “Mirror Mirror”, “Valhalla”, “And The Story Ends”, “Into the Storm” gibi birbirinden peş peşe patladığı bir kayıt hakkında şarkılardan bahsetmenin bir manası yok aslında. Grubun performansı, Hansi’nin ilk defa duyuşumun üzerinden geçen 17-18 yıla rağmen hala akıl almaz bulduğum insanüstü vokalleri, Andre-Marcus ikilisinin al-ver konusunda Xavi ve İniesta’yı aratmayan uyumu, her ne kadar büyük bir THOMEN’ci olsam da artık alıştığım ve flüt performansıyla da bir parça kalbimi çalan Frederik’in davulun başındaki müthiş enerjisi ile birbiri ardına giren BG klasiklerini birleştirince bu 160 dakika geçip gidiveriyor zaten.

Blind Guardian seviyorsanız zaten neyle karşılaşacağınızı çok iyi biliyorsunuzdur ve muhtemelen oyun oynarken, bir şeyler yerken, arabada, otobüste, tuvalette, hatta uykunuzda bağıra çağıra Hansi’ye eşlik etmeye başladınız bile. Daha önce Blind Guardian dinlememiş şanssız, zavallı dostlarımız için 30 yıllık kariyer ve 10 albüm göz korkutucu olabilir elbette, kabul. Bu durumda siz de vakit kaybetmeden bu kaydı açıyor, 160 dakikada grubun tarihine kısaca bir göz atıyor ve aklınızı kaybediyorsunuz. Hadi bakalım.

Bir de Blind Guardian ve konser kelimeleri yan yana gelir de bir noktada şu video açılmazsa olmaz. Gözyaşları sel: