MARRIAGES – Salome
Çoğumuzun manzarasız mekânlarda yetişmiş olduğunu düşünüyorum, genel olarak apartman çocukları olduk. Elbette bu konu hakkında öyle çok geniş bir genelleme yapmak söz konusu değil, fakat çoğunluğun salon penceresinden gördüğünün genellikle karşı apartmandaki komşunun evi olduğu da bir gerçek. Tabi doğduğumuz andan itibaren böyle yetiştiğimiz için bunu bir eksiklik olarak görmememiz oldukça doğal. Sanırım tam olarak bu sebepten ötürü manzara denildiğinde akla gelen ilk şey; tepeler, yeşillikler, ormanlar ve buna benzer doğa unsurları oluyor. Yaratıcılık konusunda diğer ülkelere nazaran biraz daha düşük viteste ilerlememizin, “yahu neden bu ülkeden diğer ülkedekiler kadar çok yetenekli müzisyen, sanatçı çıkmıyor?” sorularının yıllardan beri sorulmasının belki de gizli sebeplerinden biri manzarasız yetişmemiz diye düşünüyorum. Hiç olmazsa bi’ 40-50 metre açıklık olsaydı penceremizin baktığı yerde ve orada da anlamsız, çirkin betonlar olmasaydı, kim bilir belki dar vakitlerin birinde o manzara biraz ilham üfürecek ve yaklaşımlarımızı değiştirmek gibi çok büyük bir olayın müsebbibi olabilecekti. Ya da ben yanlış düşünüyorum, neyse. Odamızın penceresinden görünen yalnızca birçok pencere ve şekil şekil perdeyse bile bugün bahsedeceğim albüm, o görüntüyü yok edip, sizi bambaşka manzaraların içerisine yolculuğa çıkarabilecek güce sahip.
RED SPAROWES’dan tanıdığımız endamlı abla (bknz. Endam ile güzellik arasındaki farklar) Emma Ruth Rundle ile bas parmaklayıcısı Greg Burns’ün yanlarına künyesi oldukça sağlam olan Andrew Clinco’yu alarak kurdukları MARRIAGES, ilk albümlerinden aldıkları güzel tepkilerin akabinde, yoğun müzisyenler oldukları göz önüne alınacak olursa çok da arayı uzatmadan ikinci albümleri olan “Salome” ile geri döndüler. Elbette çok başarılı bir grubun elemanları olarak yan projelerinin asıl projeleriyle karşılaştırılması durumuna maruz kalacakları şüphesizdi. Kaldı ki, daha ilk albümlerinden “RED SPAROWES’un vokalli hali”, “RED SPAROWES’un biraz daha basitleştirilmiş alternatifi” diye etiketlemelere maruz kaldılar. Gelin görün ki bu tarz benzetmelerin hepsinin albümleri adamakıllı dinlememiş kimseler tarafından yapıldığı çok bariz. Her post-rock severin zaten bildiği bir grup olduğu için RED SPAROWES’un müziğinden bahsetmiyor, hemen mevzubahis albümün müziğine büyüteç tutuyorum.
Aslında ilk paragrafta açıkladığım durumun altını çizsem yeter, “Salome”un görevi dinleyiciyi renk ayarlarıyla fazlasıyla oynanmış yamuk fotoğraf karelerindeki göze hem aykırı hem de fazlaca doğal gelen manzaraların içinde gezintiye çıkarmak. Baskın rengi de grup yalnızca müzik olarak değil albümün görseline de fazlasıyla belirtmiş. Dinleyiciye kalan yalnızca doğru ortamda, doğru saatte, doğru ruh halinde dinlemek kalıyor. Hoş ruh halinin doğru olmasına da pek gerek yok, albümü açan “The Liar” şarkısının inceden akan nevrozlu melodi gerekli ruh hali için oldukça yardımcı oluyor. Sonra “Skin” başlıyor ve her şeyi darmadağın ediyor. Hemen her hisse çekilebilecek tarza sahip vokaller, tabanını bas gitarın oluşturduğu, gitarların da yalnızca manzaranın ardında esen rüzgâr gibi kimi zaman güçlü, çoğunlukla ise bütünlüğü sağlayan figüran gibi takıldığı zeminde özgürce kendine yer buluyor ve doğru düzenlemeler sayesinde bu formül dinleyiciyi hiç yormuyor, aksine gözünün önüne tatlı bir perde çekerek kendi tiyatrosunu oynuyor. Beklenti her ne yönde olursa olsun, bu albüm ucundan köşesinden yakalayıp beklentiyi karşılıyor. Hatta kendi standartlarını dinleyiciye alıştıra alıştıra kabul ettiriyor da diyebilirim. Bu gücü yan proje olmasından mı yoksa aşırı rahat insanların aşırı rahat ortamlarda aşırı rahat kafayla yazmalarından mı alıyor, orası tartışılır. Gidip soralım, eminim geniş manzaraya sahip bir evde yetişmişlerdir. (Bu da benim akılsız tespitim olsun bari.)
Salome’u tanıyanlar, hikâyesini bilenler içinse şöyle bir güzellik var, şarkı sözlerinin birkaçı Salome’un ağzından yazılmış gibi, ki bu oldukça güzel bir konsept. Keşke tamamen bu hikayeye yönelik yazsalardı şarkı sözlerini. Yine de hepimiz biliyoruz ki melankoli basit ama vurucu sözleri sever, tıpkı şunun gibi;
Oh Mother they say, they say he was made for me
Just you wait a while, just you wait and see
He tattooed with the Devil’s eyes
Idle hands and voice so kind
That lies
But he lies
Çok yazmaya, ölçüp tartmaya gerek yok. “Salome” dinlemek isteyenler için kendi manzarasında hazır biçimde bekliyor ve dinleyicilerden en azından bir defalığına dahi olsa bir şans istiyor. Siz siz olun Vaftizci Yahya’lık yapmayın, bence açın bi’ dinleyin.
95/100
Açıklaması zor, garip bir büyüsü var Marriages müziğinin. Red Sparowes’u da çok severim ama toplamda Marriages kadar dinlememişimdir herhalde..
‘Southern Eye’ ve ‘Skin’, yaşam boyu duymak isteyeceğiniz, bambaşka güzellikte iki şarkı..