Seidr – Ginnungagap
Ginnungagap, Nors mitolojisinde evren yaratılmadan önceki boşluğa verilen isim oluyor. Her ne kadar kelime şu an kulağa komik geliyor olsa da, Nors mitolojisi üzerine araştırma yapanların zamanında epey kafasını kurcalamış; hatta birçoklarını şu an varolan Dünya üzerinde tüm yaratımın kaynağı olarak gösterilebilecek bir noktanın varlığını araştırmaya itmiş bir kavram. Bu boşluk, elbette ki yalnızca bir “boşluk” değil. Nors mitolojisinde var olan dokuz diyarın tamamının ortaya çıkmasını sağlayacak kadar büyük bir enerjiye sahip bir “güç”.
Müziğinin esin kaynaklarının aksine, SEIDR Amerika kıtasından çıkmış bir grup. Kentuck’yli bu doom metal grubu, albüme isim olarak seçtikleri bu kavramın içini doldurmanın (kelime oyununu fark ediyorsunuz değil mi?) basit bir iş olmadığının farkında olduklarından olsa gerek, boşluğun kendine has havasını dinleyiciye yansıtmak için devasa uzunluktaki şarkılar yaratmışlar. Yalnızca biri 10 dakikanın altında olan altı şarkıya ev sahipliği yapan albüm, toplamda iki diskinde bize 87 dakikanın üzerinde bir dinleme süresi sunuyor.
Gruba yalnızca bir doom metal grubu demek epey haksızlık aslında. Zira oluşturmak istedikleri havayı dinleyiciye vermek için ne gerekiyorsa kullanmışlar, ve sonuçta ortaya farklı farklı türlerin ve etkileşimlerin “Ginnungagap”ın enerjisini beraber temsil ettiği adeta organik bir yapı çıkmış. Bir canlının her uzvunun, her organının birbirinden çok farklı olması gibi, buradaki her şarkı da kendine has büyük özellikler taşıyor. Albümün açılış şarkısı “A Blink of the Cosmic Eye”, 17 dakikalık süresinin neredeyse 10 dakikasını, dinlemiş olanların ister istemez aklına gelecek NADJA benzeri yoğun drone havasıyla geçiriyor mesela. Peşinden gelen “The Pillars of Creation” ise uzunca süre EXPLOSIONS IN THE SKY’ın o büyülü, naif post-rock gitarlarıyla ilerliyor. Müziğin ve vokallerin canlanıp sertleştiği anlar ise ağır şekilde melodik bir doom-death havasında. Her bir türün etkileşimi elbette ki tek şarkıyla kısıtlı değil; şarkıların uzun süreleri, içlerinde çok fazla değişime izin veren bir yapı sağlıyor. Her şeyin üzerinde bir doom kubbesi olması, bu yapının bazen yeterince sağılamaması anlamına gelip tekrar eden pasajlar doğuruyor tabii. Bunun yaratılmak istenen konsepte ve konsepti sarmalayan atmosfere herhangi bir zarar vermiyor olduğunu, hatta kimi zaman dinleyiciyi etki altında tutmak için fayda bile sağladığını türün dinleyicileri zaten tahmin edecektir.
Şarkıların uzun sürelerinin bir baygınlık yaratmaması, uzun zamandır dinlediğim en uzun albüm haline getirdi “Ginnungagap”ı. Normalde bir saati aşan albümlere çok fazla katlanamasam da, SEIDR’in 25 dakikalık “Sweltering II: A Pale Blue Dot in the Vast Dark” şarkısında bile ortaya koymayı başardığı dinamizm-tekrar dengesi her şeyi dinlenilebilir kılıyor. Ve işin güzel tarafı, tüm şarkılarda korunan bu denge, içlerindeki farklı etkileşimlere -ve hatta kimi zaman denemelere- rağmen tam 87 dakikalık bu organik yapının hiçbir anının sırıtmamasını sağlıyor. Boşluğun içindeki o enerjiyi hissedebiliyor, herhangi bir şarkının herhangi bir anının, yaratılacak olan evrenin hangi katmanına can vereceğini çıkartabiliyoruz. Naif gitarlarıyla “The Pillars of Creation” akıp giderken Aasgard’taki Tanrıları, o gitarların yavaş yavaş kirlendiği “The Red Planet Rises”ı dinlerken insanların Midgard’ta gezindiğini duyumsayabiliyoruz. Bunların fark edilecek halde kalmasını sağlayan orta tempolu yapı, aslında gitar üzerinden yürüyen böylesi bir albümden beklenmeyeceği şekilde, davulların kendini göstermesine izin veriyor. Davulcu John Kerr de beklenmedik anlara sıkıştırılmış ataklarıyla müziğin derinliğini bir kademe daha arttırıyor.
“Ginnungagap”ı dinledikten sonra adını daha önce duymamış olduğuma çok hayıflandığım SEIDR, türe çok fazla hakim olduğumu iddia edemesem de, bence yılın en iyi doom metal albümüne imza atmış. Türün basit icra edildiğinde izin verdiğinden çok daha zengin bir yapı ortaya çıkartmayı başarmışlar. Yıllardır çok da yaklaşamadığım bir tarzda müziğin ta derinliklerine kadar sokmayı başardılar beni. PANOPTICON insanı Austin Lunn’ın dahil olduğunu görmemle haberdar olduğum, geç keşfettiğime çok üzüldüğüm; ama bundan sonra peşini bırakmayacağım, her şeyiyle işini bildiğini belli eden adamların ortaya çıkarttığı belli olan bir grup, bir albüm. Dinleyin.
90/100