Dark Tranquillity – Skydancer
23 Ağustos 2011 tarihinde kaleme alınan bu kritik, hayatımda yazdığım ilk kritiktir. Ayrıca sondaki diyaloğun gerçeklikle bir bağlantısı yoktur.
Yıl 1993, Gothenburg’a bağlı Billdal şehrinin asi gençleri, Kariyerlerindeki ilk albüm için stüdyoya adım attılar. Bundan öncesinde “A Moonclad Reflection” EP’sini yayınlamış, Underground diye bilinen mekanlarda müzik icra etmişlerdi. O zamanlar dünyaca ünlü bir müzik grubu olacaklarından habersiz, tek albüm olsun bizim olsun tavrıyla işe giriştiler.
Bu albümü kaydetmeye başladıkları zaman adaş Anders’ler (Anders Jivarp ve Anders Fridén) hariç grubun bütün elemanları daha 19 yaşındaydı . Bazı elemanlar kendileri için farklı gelecekler planlıyordu.
Grubun gitaristi Niklas Sundin, kendi çizimlerini geliştirip, tasarım konusunda dünyada isim yapmak istiyordu. Ayrıca fotoğrafa da ilgisi vardı, ancak o sıralar İsveç’te her canon’u olan fotoğrafçıyım ayağına yattığı için “ergen gibi gözükmektense çizimimi yapar, fark yaratırım” düşüncesi içindeydi. Ayrıca bu işten ilerde çok hatun kaldıracağını düşünse de, “yaş oldu 19 biz hala elimizden gelenle yetiniyoruz” demekten de kendini alamıyordu.
Grubun Bateristi Ander Jivarp, Billdal sokaklarında kendini geliştirmiş iyi bir futbolcuydu. Mahalle maçlarının aranılan adamı, halı saha maçlarının para vermeyen yıldızıydı. Babasından zar zor futbolcu olma iznini kaptığı halde, arkadaşlarının teklifini kıramayıp, bateriye başladı. Aslında gitar çalmak istiyordu fakat aralarında en güçlü kollara o sahip olduğu için bateriye geçmek zorunda kaldı. Bu albümün kayıtlarına başlamadan hemen önce Milli takımdan teklif aldı. Deli gibi istemesine rağmen Mikael ve Niklas’ın atarlanmaları sonucu futbol hayatını tamamen bıraktı. Ancak hala içinde derttir ki, bütün grubun fanları Anders’in deli futbolcu olduğunu bilir.
O sıralar grubun vokalini üstlenen Anders Friden ise, yan mahalleden arkadaşlarının kurduğu In Flames grubuna geçmek istiyordu. Can dostları Jesper ve Björn’le çalmak, onların müziğinin ardında vokal yapmak için can atıyordu. Ancak bu albümün kayıtlarına başlamışlardı bir kere. Dönüş yoktu.
Grubun diğer gitarist’i Mikael Stanne ise, daha bu işe başlamadan önce, deliler gibi vokal yapmanın peşindeydi. Ailesinin dinlediği müzikten gına gelmişti artık, kendi odasında gizli gizli Kreator dinliyor. Endless Pain’le Tormentor’la kafa sallıyordu. Gitara mahkum kalmıştı diğer bir tabirle ama bu kayıtlarda vokalini konuşturma peşindeydi. İyi de şarkı sözü yazdığına inanırdı. Bir heyecanla yan mahalleden arkadaşlarının Kurduğu In Flames grubunun ilk albümünün bütün şarkılarını kendisi yazdı. Ardından “ben yazdım, ben okurum aga” diyerek vokallerini de geliştirmek amacıyla ilk albümü kendisi seslendirdi.
Basçı Martin ise garibim, bütün olaylardan habersiz biçimde, elindeki enstrümanın hakkını vermenin peşindeydi. “Hayvan gibi alet, hiç de sesi çıkmıyo zaten, boşa yaşıyoruz” diye söylenirdi arada içinden. “Bu iş böyle gitmez, ben bu oyunu bozarım” diyerek, basstan kurtulmanın hesaplarını yapıyordu. Arada bir aynaya bakıp “şu saçlara da bir şekil yapmak lazım ama ne?” diyerek hazin düşüncelere daldığı da olurdu.
Belki de kendilerinin yapacağı ilk ve son albüm olduğunu düşündükleri için, bütün her şeylerini baştan aşağıya bu albüme adadılar. Bir tek vokaldeki Anders, belki bu grupta söylemek istemediği, belki de daha kendini geliştiremediği için vokalleri baştan savma oldu. Ancak bana kalırsa bir The Gallery kadar güzeldir bu albüm. Ancak 19 yaşında olmalarının verdiği gençlik heyecanına denk gelmiş olması albüme yansımıştır.
Şarkı sözlerinin büyük çoğunluğunu Niklas Sundin yazmıştır. Şarkı sözleri, İngiliz dili ve edebiyatı okuyan, Thomas Hardy gibi aşırı ağır dille yazılmış şiirler yazan adamların şiirlerini bile anlayana, “Bunlar çok edebi” dedirten cinstedir. Özellikle A Bolt Of Blazing Gold şarkısının sözlerinin, yazılmış bir çok şiirden güzel olduğunu da belirtmek lazım. İsveç gibi memlekette Güneş’e duyulan özlem, ancak bu kadar güzel yazılabilir.
Şarkılardaki gitar kullanımına gelecek olursak. Büyük çoğunlukta Tremolo Picking denilen teknik kullanılmıştır. Özellikle In Tears Bereaved şarkısının hemen hemen tamamı bu teknikle çalınmıştır. Kayıt kalitesinin düşük olmasının da etkisyle, güzelim melodiler dinlenemez hale gelmişlerdir.
Clean vokalde Stefan Lindgren(Shadow Duet ve Through Ebony Archways) ve Anna-Kajsa Avehall (Through Ebony Archways) ile çalışıp, Death Metal’e kadın vokal kavramının öncüleri olmuş, kendilerinden sonraki bir çok grubu etkilemişlerdir. Mikael ise bir çok şarkıda back vokal yapmıştır. Ayrıca yeteneğini konuşturup Crimson Winds şarkısını hem yazıp hemde bestelemiştir. Kanımca Albümün en güzel solosunun da yazarıdır. Hatta Grubun yaptığı en iyi sololardan biri bile diyebilirim.
Dark Tranquillity’nin soundu bir daha asla bu albümünki gibi olmayacaktır. Zaten kendilerini her albümde yenilen bir grup olmaları da bunun kanıtıdır. Uzun yıllar sıkılmadan dinlenebilecek bir albüme imza atmışlardır kanımca. Hatta bunu bu kadar küçük yaşta yapmış olmaları bile büyük başarıdır. Ancak şimdilerde, konserlerinde bu albümden bir tane şarkı bile çalmayıp, bazı fanlarını üzüyorlar. Bu albümden hemen sonra Anders In Flames’e geçmiş, Mikael Hem vokali hemde şarkı sözü yazma olayını üstlenmiştir. Başarının kapıları henüz açılırken, bir konser sonrası grubun içinde şöyle garip bir diyalog vuku bulacaktır.
Mikael – Hacı iyi gidiyoruz harbi lan
Niklas – Aynen bi tane bira versene ordan bana da
Mikael – O değilde, geçen dayım konsere gelmiş bizi izlemiş, “50 dakka izledim, hangisi sensin fark edemedim” dedi. Bu böyle olmaz birader, hepimizin saçı aynı anasını satayım. Bu işe bi çözüm bulalım.
Martin – Ben kesmem bilader 4 senelik saçımı onu bi geççen.
Niklas – Mikael, hacı hadi ağzım kurudu ordan bi bira ver.
Mikael – Nasıl kesmem lan! keseceksin işte bak Anders’e hiç sesi çıkıyor mu? sende kesiceksin
Martin – Farklı bir şekil yapıcam, hepinizden farklı olucam görüceksiniz.
Mikael – Orasını ben bilmem, bir daha ki konsere kadar artık boyatır mısın küt mü yaptırırsın
Anders – Olm ben kazıtmak istiyorum saçları, ama millet alay eder diye tırsıyorum.
Mikael – Hiç bir şey olmaz korkma ben varım.
Niklas – Lan bira versene şerefsiz kime diyorum!!