BOSSE-DE-NAGE – All Fours
Bu kritik 10 Mayıs 2015’de kaleme alınmıştır.
Varyasyonları düşünüldüğünde en az heavy metal müziğin sahip olduğu kadar alt türe sahip olan Black metalin, corpse paintli grup elemanlarından, çiğ olsun diye kasetçalar mikrofonuyla kaydedilmiş gitarlarından, o tavizsiz, sert, pervasız karakterinden kalkıp gelip şimdilerde kareli gömlekli, burnu sivilceli, hippi görünümlü adamların icra ettiği bir müzik türü olması, kimi radikal metal müzik severler için her ne kadar olumsuz karşılansa da, olaya müzik açısından bakıldığında, türe getirilen çeşitlilik ve çok seslilik adına yadsınamaz biçimde olumlu bir durum. Artık hepimizin ağzına sakız olmuş “önceden imkanlar kısıtlıydı, şimdi devir fırsat devri” tarzı cümleleri tam buraya eklediğimi varsayın, ben de bunun üzerinden yazıma devam edeyim.
Kişiyi müzik yapmaya iten hislerin yapılan müziğe yansıması durumu, uzaktan bakıldığında 2+2=4 gibi mutlak bir sonuç olsa da, bu itici güçlerin dinleyiciye tam olarak istenildiği gibi yansıtılması her müzisyenin yapabileceği bir şey değil. Örneğin ‘camdan içeri yansıyan ilkbahar güneşinin ruha üflediği mutluluk hissi’ni notalara dökmek, hayatını müziğe adamış bir için dahi çok zor bir durum. Dediğim gibi, ortaya çıkan ürün, sahibi tarafından her ne kadar iyi görülse de (ki kimse kötü bulduğu bir şarkıyı yayınlamaz) dinleyici tarafından beğenilip beğenilmeyeceği muamma. İşte bu belirsizlik yüzünden, iki farklı bakış açısı olaya dahil oluyor. Birincisi, dinleyicinin beklentisi hiçe sayılıp, içten ne geliyorsa o ortaya konuluyor. Diğerinde ise ‘seyirciye oynamak’ diye de bildiğimiz, dinleyicinin beklentisine göre bir rota çiziliyor. (Tabi bütün genellemeler gibi, bu genelleme de yanlış) İşte bugün kendilerinin dördüncü albümü hakkında gevezelik edeceğim BOSSE-DE-NAGE, iki bakış açısı arasında küçük köprüler atan bir grup.
DEAFHEAVEN elemanları ile aynı mahalle gençleri olduklarını yalnızca birlikte yaptıkları split albümden değil, grup elemanlarının çirkinliklerinden tutun (elbette mizah yapıyorum, kalkıp sonra sen çok mu yakışıklısın falan demeyin), yaptıkları müziğin hissiyat olarak birbirilerine benzer yönlere sahip olmasından da anlaşılıyor. Fakat dediğim gibi yalnızca hissiyat bakımından andırıyor. Yoksa gözle görülür bir benzerlik söz konusu değil. Maalesef DEAFHEAVEN kadar orijinal değiller, albüm dinlenildiğinde bunun için bayağı çaba göstermiş oldukları belli oluyor.
“All Fours” grubun önceki albümlerinin isimlerine bakıldığında (“Bosse-de-nage”, “II”, “III”) büyük dörtlemenin son halkası gibi görünüyor. Önceki albümleriyle karşılaştırıldığında, gerek sound gerekse yapı bakımından ne olumlu ne de olumsuz bir değişim söz konusu değil. “All Fours” da dahil olmak üzere grubun bana göre birkaç problemi var. Bu problemlerin ilki, grubun DEAFHEAVEN’a benzememeye çalışıp, aynı zamanda onun yolundan gitmeye çabalaması. Elemanlar ellerinden geleni yapmışlar fakat yalnızca müzik değil, artworkler, kullanılan grafikler bile maalesef DEAFHEAVEN’ı andırıyor. Tabi bir de hemen hemen bütün ünlerini DEAFHEVAN’a borçlu olmaları durumu da söz konusu. Diğer bir problem ise vokal; aslında Bryan Manning’in ses rengini bayağı beğeniyorum, fakat bütün bir albüm boyunca hiçbir varyasyon katılmadan aynı biçimde şarkıları seslendirmiş olması uzun vadede can sıkıyor. Şarklılarda uzun enstrümantal pasajlar olsaydı belki bu problem göz ardı edilebilirdi. Ancak eldeki müzik biraz daha farklı vokal kullanımı istiyor.
Grup dinleyicinin ilgisini kazanabilmek adına müziğine birkaç eklemede bulunmuş. Tabi bunu benim fark etmiş olmam, bu eklemelerin çok da iyi olmadığını ortaya koyuyor. Albümü adam akıllı 7-8 defa dinlediğinizde sizin de farkına varacağınızı düşündüğüm, “burası vurucu olacak”, “şimdi epik riff girecek” kısımları maalesef kendini çok belli etmiş. (Hele albümün kapanışında giren keman, of ki ne of) Durum böyle olunca orijinallikten bahsetmek maalesef pek mümkün olmuyor. Şimdi diyeceksiniz yazının başından beri demediğin kalmadı, hiç mi iyi kısmı yok bu albümün? Elbette var. Oturup yalnızca sizi öfkeli bir acıya sürükleyecek müzik olsun diye dinleyecekseniz, emin olun albümü çok beğeneceksiniz. Şarkıların en hırçın anlarında dahi yüksek orandaki boğukluk, yeri gelecek size derin nefes aldıracak. Doğru anınızda dinlediğinizde sizi duvardan duvara bile vurabilir. Fakat bu işi yapacak onlarca grup, yüzlerce albüm var neticede. Yine de siz bi’ açın dinleyin, çok beğenmeniz olası. Ortada kötü bir müzik yok çünkü, yalnızca kalıplardan sıyrılamamış, aynılık hastalığına yakalanmış bir müzik var.
Son olarak “All fours” ile birlikte dörtlemesini bitirdiğini umduğum BOSSE-DE-NAGE, eğer bir sonraki albümde müzikal karakter adına voleyi vuramazsa, olmaktan en çok korktuğu yerde olacak; DEAFHEAVEN’ın gölgesinde.
7,5/10