Kritik

Spiritworld – Helldorado

Merhaba.

Spiritworld’ün kendine has bir tarzı olduğunu söylemek abartılı bir iddia olmaz. Amerikalı grup  death metal, hardcore, thrash ve country türlerini harmanlayarak enteresan bir işe imza atıyor. Bir de bu bol referanslı dinamik müziği western ruhunu yansıtan unsurlarla süslüyorlar ve ortaya çatlak kovboylardan sert müzik gibi bir konsept çıkıyor.

Temel prensip olarak SLAYER rif kalıplarını orta tempoya yerleştirip üzerine hardcore vokalleri ekliyor, araya kaotik thrash bölümleri veya PANTERA veya hardcore devlerini anımsatacak türden ritmik dur-kalk kısımları koyarak çeşitlilik yaratıyorlar. Bu, biraz eğlenmeye hayır demeyecek tüm metalcilerin gönlünü fethedebilecek bir formül ve Spiritworld’e dair son yazımda bunu yapmaya devam ettikleri sürece grubun belli bir alıcısı olacağını düşündüğümü belirtmiştim.

Öte yandan grubu canlı izleyince Stu’nun vokallerinin aslında ne kadar zayıf kaldığını, bu jenerik fikirlerin canlıda grubu nasıl amatör bir seviyeye indirgediğini, çevremde benim gibi pek çok insanın bir gazla grubu izlemeye gelip hayal kırıklığına uğradığını görünce Spiritworld heyecanım biraz sönmüştü açıkçası. Helldorado, çıksın da bakarız, dediğim işlerdendi kısacası.

Maalesef grubu Deathwestern‘in ilerisine taşıyacak bir iş değil Helldorado. Bu defa kendi ortalamasının da gerisine düşürdüğü yarım saatin altındaki süresi zaten daha ne olduğunu anlamadan bitivermesine neden oluyor ama 28 dakikalık süresi içerisinde de bittiğinde bir tur daha dönme isteği uyandıracak, tekrar tekrar dinletecek, dillere dolanacak parçalar içermiyor.

Aslında formülde önemli bir değişiklikten söz edilebilir, zira muhtemelen onların da fark ettikleri üzere bu crossover kovboy Slayer’cılığı uzun süre devam ettirilemeyecek bir fikirdi; biraz daha VOLBEAT taraflarına yaklaşıp country dozunu ciddi anlamda yükselterek farklılaşma yoluna gitmek istemiş gibi görünüyorlar. Elimizdeki 10 yeni parçanın 3-4 tanesi, büyük oranda country fikirlerinin dominasyonuyla geçiliyor. Açılışı yapan Abilene Grime, daha ilk notasından ve o spesifik gallop davullarından dolayı direkt bizi Vah Batı’nın tehlikeli, tozlu, geniz yakan atmosferine sürüklerken 2. dakikasına yaklaştığımızda neden her Spiritworld konusu açıldığında istisnasız herkesin Slayer’dan bahsettiğini anlamanızı sağlayacak bir köprü kısmına geçerek grubun alametifarikasını gözler önüne seriyor. Spiritworld’ün en iyi yaptığı şey bu ve eğer Abilene Grime‘ın çete vokallerini, western triplerini ve Slayer gitarlarını beğenirseniz hayırlı uğurlu olsun, yeni bir grubunuz oldu demektir.

Takip eden No Vacancy in Heaven ve arkasındaki Western Stars & The Apocalypse, yine Spiritworld’den dinleyebileceğiniz müziğin zirvesi sayılabilecek parçalar. Stu’nun çok iyi entegre ettiğini düşündüğüm o hafif alaycı, biraz cahil kovboy karakteri, tam tersi gayet zeki ve eleştirel sözleri öne çıkarırken thrash rifleri ve tek telden çaldıkları dayakşör dur-kalkları karşı koymak gerçekten zor. Bir de her parça 2-3 dakika bandında olunca biraz tekrarlasa hızlıca bayabilecek fikirlere takılacak zaman tanınmıyor dinleyiciye. Bir yandan bir ilüzyon gibi ama işe de yarıyor, yapacak bir şey yok.

Ayrıca biraz daha zengin tınlamak için bolca konuk müzisyen desteği almışlar, onlardan da kısaca bahsedelim. Oblivion parçasında BLACKBRAID insanı Sgah’gahsowáh, bir iblisi canlandırdığı karakterine uygun, ürkütücü bir vokal performansı çıkarmış. Hafif bir TENACIOUS D tadı almak mümkün bu parçadan. Ek olarak RISE AGAINST‘ten Zach Blair de bu parçada solosuyla öne çıkarken 2019’dan beri KREATOR‘da çalan bas gitarist Frédéric Leclercq de Stigmata Scars‘da boy göstermiş.

Öte yandan tam gazı almış yardırırken devreye giren country ağırlıklı, düşük tempolu Bird Song of Death, Prayer Lips gibi parçalar albümün önemli ölçüde hızını kesiyor. Dörtnala yardırırken birdenbire siesta saati mi geliyor ne oluyorsa, o kaotik ortam bir anda süt liman oluveriyor. Spiritworld’ün karakterine, müziğin ruhuna hiç uygun değil açıkçası ve eğer biraz daha derinlik katmak, daha ciddi görünmek istiyorlarsa bile bunun yolu distortion kapatıp tempo düşürmek olmamalı bence. Kapanıştaki Annihilism de bir kez daha açılıştakine benzer bir western ambiyansı yaratıp bir konsept dahilinde finale götürüyor güya ama temiz vokaller, duygusal gitarlar yine kel alaka tınlıyor açıkçası.

Spiritworld, kendine has bir şeyler yapıyor kesinlikle ama henüz bu formülü mükemmelleştirmenin çok uzağındalar. Vahşi Batı üzerinden anlatmak gerekirse iki kanatlı salon kapısına tekmeyi vurup sağa sola ateş açılan o kaotik sekansları kesinlikle çok iyi çözmüş durumdalar; ay ışığı altında, ateş başında geçirilen o yalnız gecelerin veya gün batımına, bir sonraki belirsizliğe doğru aheste aheste ilerlerkenki o huzursuz, melankolik halleri yansıtmada henüz pek başarılı değiller. Günün sonunda hala tek bir numaraları var ve onu da iyi yapıyorlar, evet, ama eğer bundan fazlasını beceremeyeceklerse Vahşi Batı kadar acımasız bu metal piyasasında ömürleri uzun olabilir mi, emin değilim.

66/100


Okur puanı:

Ortalama puan 3.5 / 5. 8

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

Bir Yorum Bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.