Job for a Cowboy – Moon Healer
Merhaba.
2005 yılında, Doom EP’si çıktığında 18-19 yaşlarındaydım ve hala metalde öğrenecek çok şeyi olan bir dinleyiciydim. Buna rağmen beğenilerimin temelleri oturmaya başlamıştı ve Job For a Cowboy’un yarım yamalak bir death metali yarım yamalak bir hardcore ile birleştirip üzerine de henüz o zamanlarda bile üzerimde bir etki bırakamayan ilhamsız dur-kalklarla bezemesi, bende büyük bir antipati uyandırmıştı. Aslında deathcore adı verilen bu yeni tür, MySpace‘ten yayılarak sağda solda konuşulmaya başlamıştı birkaç senedir. THE RED CHORD, DESPISED ICON, ALL SHALL PERISH gibi gruplar ilk albümlerini çıkarmışlar, metal diyarının temiz topraklarını, sularını zehirliyorlardı. Mordor’dan yükselen karanlığın önünde durulamayacağını düşünen küçük Saruman’cıklar, deathcore saflarına katılmaya başlamıştı ve orkların sayısı her geçen gün artıyordu…
Teşbihte hata olmaz ve şimdi burada kaslı ergenlerimizden deathcore linci yemek istemiyorum tabii ki ama durum üç aşağı beş yukarı böyleydi arkadaşlar o yıllarda. Metal dünyasını ikiye bölen bu gelişme karşısında hangi safta yer tuttuğumu söylememe gerek yok herhalde. Her ne kadar bugün deathcore türünün geldiği yerden mutlu olsam ve bazı örneklerini öve öve bitiremesem de o dönem deathcore, pek çok metal dinleyicisi için red flag demekti ve kariyerine bu çizgide başlangıç yapan Job For a Cowboy (JFAC), pek çokları tarafından daha ilk günden afaroz edildi.
Ne var ki Amerikalı ekip, kurucu vokalistleri (geriye kalan tek kurucu üye) Jonny Davy önderliğinde death metalin modern, hatta teknik taraflarına kayarak kendisini tü kaka görülen o deathcore dünyasından kopardı. Özellikle 2014 çıkışlı bir önceki albümleri Sun Eater, grubun enstrüman kabiliyetini gözler önüne serdiği karmaşık fikirleri, genlerindeki ritmik kalıplarla birleştirerek progresif death metal etiketiyle birlikte gruba duyulan saygıyı arttırdı. Yine de çoğu insanın onları bir deathcore grubu olarak damgaladığını, alınlarına kızgın demirle dağlanan o ibarenin geçmesinin pek kolay olmadığını biliyorum. Fakat JFAC uzun bir süredir sıradan bir deathcore grubundan çok daha fazlası ve umarım bu yazı, önyargıların kırılmasına vesile olur. Çünkü bugün konuşacağımız Moon Healer, taş gibi bir death metal albümü.
Tam 10 yıllık bir sessizlik sonrası çıkan Moon Healer, konsept bakımından da grubun ne kadar olgunlaştığını gösteriyor. Babalık, akademik kariyer (grupta doktoralı gitarist var mesela), sorumluluklar vs. derken tabii eskinin o ergen öfkesi, yerini çok daha sağlam temelli fikirlere bırakmış. İlk bölüm Sun Eater da zaten doluydu bu anlamda ama gelin vokalist Davy’nin kendi ağzından okuyalım Moon Healer‘ın öyküsünü:
“Moon Healer, farklı bir insan varoluşunu keşfetmeye çalışan birilerini konu alıyor. Kendilerini sahte simyacı olarak görüyorlar. Enteojenik deneyimlerde potansiyel bir rol oynadığına inanılan epifiz bezine odaklanmak da dahil olmak üzere çeşitli yollardan farklı bilinç seviyelerine ulaşmaya yönelik ezoterik yöntemlere kafayı takmış durumdalar. Beynin yapısını bozan kimyasallar üretiyorlar. Diğer insanlar onların büyük bir yanılgıda olduklarını düşünürlerken onlar, bir tür derin aydınlanmaya giden kapıları araladıklarına inanıyorlar.”
Müzik de konsepte uygun olarak zihin bulandırabilecek güçte, kompleks ve dinamik bir seyirde ilerliyor. Açılışı yapan Beyond the Chemical Doorway, uzaklardan gelen davetkar ama rahatsız edici bir çağrı tadındaki girişiyle tonu belirledikten sonra orta tempolu ritmik kısımlar ve azman blast-beat‘ler arasında gidip gelen histerik bir tecrübeye dönüşüyor. Müziğin tam göbeğinde duran Nick Schendzielos’un bas gitarı, şarkı boyunca bağımsız takılıp JFAC müziğine kalın bir katman eklerken Davy de derin brutaller ile tiz çığlıklardan oluşan vokaliyle müziğin kana karışma sürecini daha da hızlandırıyor. Devamlı değişen, dönüşen, bir an keyif verirken bir an insanın ruhunu karartabilen şarkılar yazmış JFAC ve bunu psikedelik bir uyarıcıymış gibi düşününce oradan oraya savrulup duran besteler, konsepte cuk oturuyor.
Moon Healer‘ı dört başı mamur bir esere dönüştüren unsurların başında davul geliyor. ENTHEOS‘tan tanıdığımız, THE FACELESS, ANIMOSITY veya ANIMALS AS LEADERS gibi hayvanlıklarda da yer almış Navene Koperweis, uzun zamandır dinlediğim en saççma davul performansını sergilemiş. Daha ilk şarkıdan başlıyor ve asla durmak bilmiyor. Albüme getirilebilecek eleştirilerin merkezinde akılda kalıcılık veya rehber fikirlerin eksikliği yer alacaktır ki bu konuda katılıyor, Moon Healer‘ın bir-iki tekrarlı motifle çok acayip bir seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum. Bu eleştirilerin temel sebeplerinden biriyse işte bu Navene Koperweis denilen şahsın akıl almaz davulculuğu. Nereyi örnek göstersem bilemiyorum ama bazen diğer enstrümanlarla birleşince bir DEATH havası yaratan zil oyunlarından tutun da anlık vites değişiklikleriyle insana emniyet kemeri kontrolü yaptıran yazımına kadar her şeyiyle kusursuz gerçekten. Ethced in Oblivion‘un son bir buçuk dakikası diyeyim hadi ama yani daha neler neler, of.
Her performansa tek tek değinmek istemiyorum ama tabii odadaki file işaret edip Nick Schendzielos’u ve acayip bas gitarını da konuşmak lazım biraz. The Agony Seeping Storm‘u sadece bas dinlemek için 8 defa dinlemişim mesela geçen gün. Tabii bu şarkının biraz THE BLACK DAHLIA MURDER‘a selam çakmasının da etkisi olabilir bir miktar. Neyse, eminim bir süre sonra başka bir şarkıdaki başka bir manyaklığını kafaya takacak, sadece onu duymak için defalarca dinleyeceğim. Neyse ki albümün prodüksiyonu bu anlamda çok yardımcı. En sıkışık anlarda bile Schendzielos, Eärendil’in ışığı gibi parlıyor. Keşke aynı şeyi gitarlar için de söyleyebilseydim çünkü bence Moon Healer‘ın tür adına bir başyapıt olmasının önündeki tek engel, bas, davul ve vokaldeki berraklığın gitarlarda olmaması. Sololar harikulade ama rifler o kadar net değil. Bana mı dağınık geldi bilemiyorum ama bazen haddinden fazla yoruyor, onu söylemek lazım.
Job For A Cowboy’un dinlerken bu kadar yıpratıp bir o kadar da ödüllendiren, her defasında yeni, ürkütücü ve hayli brutal yerlere doğru genişleyebilen bir albüm yapabileceğini hiç düşünmezdim açıkçası, o yüzden çok da uzatmayıp kapatarak bir an evvel tekrar albüme dönmek istiyorum. 2024 gerçekten dopdolu bir sene oluyor metal adına ve şimdiden 85-90 bandında puan verdiğim birçok albüm çıktı. Moon Healer, rahatlıkla o albümler arasındaki yerini aldı ve hatta bazılarını solladı bile. Sene sonunda yarışı nerede bitirir bilemem ama şurası bir gerçek ki eğer teknik/progresif death metal seviyorsanız ve henüz Moon Healer‘i dinlemediyseniz çok, çok büyük bir şey kaçırıyorsunuz.
Sen 10 yıl boyunca resmen dağıldığını açıklamadan gölgelere çekilip milleti uyut, sonra da kariyerinin baştacıyla, kraliyet mücevherinle çık gel. Vay be Job For a Cowboy, vay be.
Ben bu yaziya yorum yapmistim gibi hatirliyorum ama yapmamisim 😀 O zaman soyle soyleyim herkesin ayilip bayildigi bu albume ben bayilamadim maalesef. JFAC hic bu tech/progressive islerine bulasmayacakti. Hele ki o berbat fretless baslar falan (mixte de inanilmaz yuksek geliyor). Bana breakdown’larimi geri verin. Doom, Genesis, Ruination benim olsun gerisisi sizin.
Herkesin bir kovboya göre iş anlayışı kendine diyelim hshah