Upon Stone – Dead Mother Moon
Merhaba.
Metali çok sevmemin başlıca sebeplerinden biri de IN FLAMES, DARK TRANQUILLITY, AT THE GATES gibi grupların 90’larda yaptıklarıdır. Kabul, pek çok insan metalin sulandırıldığını ve bu kadar duygusallığın veya hoppalıkların (metalcore diyelim) death metal gibi koydu mu oturtan bir müziğe yakışmadığını savundu senelerce; kendi kalitesizliklerini bu grupların adını anarak örtbas etmeye kalkan Amerikalı zibidiler yüzünden belli ölçüde bu argümanlara katılmakla birlikte bu tartışmanın geneline “Alemin derdi Göteborg olmuş, demek ki zamanında iyi koymuş.” perspektifinden yaklaştığımı beliterek konuyu kapatayım. Bugün, bu üçlünün kurduğu yapıdan esinlenen, hatta ne esinlenmesi, direkt kopyalayıp yapıştıran Upon Stone’u konuşacağız.
Efendim Upon Stone bir melodik death metal grubu. 1995-1996 civarlarında Göteborg’da olan biteni (The Jester Race, Slaughter of the Soul, The Gallery gibi yani) çok sevip tıpkısının aynısını yapmak isteyen kişilerden oluşuyor. Hatta bu şahıslardan biri de ünlü oyuncu Mark Wahlberg’in kardeşi, New Kids on the Block adlı ucube boyband grubunun kurucusu Donnie Wahlberg’in oğluymuş. Biliyorsunuz ben kendimi maç esnasında gereksiz bilgiler veren Ertem Şener’e bağladığımda dandik bir albüm konuşacağız demektir. Dead Mother Moon, Century Media tarafından epey allanıp pullansa da ucuz bir kopyadan başka bir şeye benzemiyor ne yazık ki.
Yalan olmasın, ilk bir-iki dinleyişte nostalji rüzgarına kapılıp albümü hak ettiğinden çok daha fazla beğenmiş, bağrıma basacak gibi olmuştum ama türün, referans grupların hayranı kimliğinden sıyrılıp Bay Metalperver olarak bakınca ilüzyon o kadar çabuk dağıldı ki, bu gösteriye para vermiş olsam gider iade almak için olay çıkarırdım muhtemelen. 1:17’lik ara faslı Nocturnalism‘i çıkarınca toplamda 30 dakikayı anca bulan albüm(ümsü) Dead Mother Moon, her şeyden önce çok kısa ve besteler de sıklıkla aynı formülü takip ettiği için herhangi bir dinamizm söz konusu olmadığından pat diye bitiveriyor. Grubun ilham aldığı aralık o kadar dar ki, ancak yarım saatlik materyal çıkarabilmişler gibi. Keşke bir-iki grup daha dinleselermiş, belki bir 8-10 dakika da o gruplardan gelirdi.
Hakkını teslim etmemiz gereken birkaç nokta var, onları da hızlıca sıralayalım: Öncelikle tek bir ana rife odaklanıp evire çevire onu satmaya çalışmamaları, kolayca başka bir şeylere benzetilse dahi (Onyx Through the Heart‘ın verse rifini veya Paradise Failed‘ın başını dinleyip de In Flames bağlantısını kuramayan kulakları kiraya versin) bir kalabalık yaratma peşinde Upon Stone. Birkaç melodik, keyifli soloyla da süsleyince gitar işçiliği sınıfı geçiyor. Çok akılda kalıcı, marş olacak şeyler değil tabii ama yine de akıp gidiyor en azından melodiler.
Övülebilecek bir diğer konuysa prodüksiyon. Hoş, Amerika menşeli dış basında ay keşke daha temiz olsaydı her şeyyy, minvalinde yorumlar bulmak da mümkün ama ben grubun 90’ların o gevşek, kirli prodüksiyonunu benimsemesini olumlu buluyorum. Amerikalı metalcore tayfa alışmış aşırı steril, mekanik tınlayan şeylere ama biz Avrupa’da sebzeyi meyveyi yıkamadan, toprağıylan yeriz gardaş. Zaten bir de 2000 sonrasının o sinir bozucu, trigger davullu vs. prodüksiyonu olsaydı hiç çekilmezdi. Buradan da biraz kurtarıyor Upon Stone.
Şarkılara giremeyeceğim, çünkü deştikçe daha da sinir oluyor insan. Sevdiğin şeye benzer bir şeyler çalmak istemeyi anlıyorum ama eğer insanlar ciddiye alsın, para versin, konserine gelsin istiyorsan biraz da özgün, yaratıcı bir şeyler yapman lazım ve maalesef Upon Stoner bu anlamda hakikaten dip seviyede şimdilik. Century Media Göteborg melodik death metalini farklı isimlerle yeniden satmanın peşindeyse Upon Stone iyi bir çalışan olarak fotoğrafını ofisin duvarına astırabilir ama bu başarıyı nasıl yakaladığını bilenler arkasından konuştukça konuşur, kimse iş çıkışı buluşmalarına Upon Stone’u çağırmaz gibi geliyor bana. Taze, yeni bir şey arayanları asla tatmin etmeyecek kadar reprodüksiyon gibi tınlamasının haricinde benim gibi yazıda bahsi geçen gruplara tapıyor dahi olsanız bir-iki tur dinledikten sonra bayıp “gideyim de şunun düzgününü dinleyeyim ya,” diyeceksiniz. Yahu kapağı bile The Jester Race‘i çizen adama yaptırmışlar. Bu ne ya yapay zekaya komut girmiş gibi amaan.