Candlemass – Sweet Evil Sun
İsminin hakkını verme konusunda herhalde dünyadaki en net albüm sayılabilecek Epicus Doomicus Metallicus‘taki performansıyla kısa yoldan metal tarihine adını yazdıran vokalist Johan Längquist, 2018 sonunda tam zamanlı olarak Candlemass’a geri döndüğünü duyurduğunda beklenti de atmosferin dışına taşmıştı. 30 küsür yıl sonra tekrar o sesi duyacak, orjinal kadro sinerjisiyle epik doom metale doyacaktık…
Tam öyle olmadı. 2019’da yayımlanan The Door to Doom, belki kaldırması imkansız bir yükün altında ezildi. Birkaç lokomotif parçanın sırtına binip eline reklam ve promosyon kırbacını alarak (Tony Iommi bile çaldı bir parçada) belirli bir yolu katetti katetmesine ama yarı yolda enerjisi tükenince sıradan çinko karbon pille koşturan Duracell ayıcığı gibi yığıldı kaldı.
Aradan üç koca sene ve bir de pandemi geçtikten sonra mikrofonda yine Johan Längquist’in olduğu yeni bir Candlemass albümü haberi, ben de dahil olmak üzere pek çok kişi için öyle aman aman heyecan duyulacak bir şey olmaktan çıkmış durumda. Albüm 18 Kasım’da yayımlandı ve bir ayı aşkın bir süredir ortamlarda olmasına rağmen pek konuşulduğunu görmedim. Biz buraya konuşulmayanı konuşup milletimize hizmetkar olmaya geldiğimize göre biraz kurcalayalım bakalım Sweet Evil Sun‘ı.
Mats Björkman & Lars Johansson ikilisi tam tamına 35 senedir birlikte gitar çalıyor. Bir türün öncüsü ve hatta kutsal kitabını yazmış elemanların karakteristik rif yapısını herkes gayet iyi biliyor. Elemanların yaş ortalaması 57-58’i bulmuş, metal tarihindeki yerleri sabitlenmişken artık bu saatten sonra yeni, farklı bir şeyler beklemek ne kadar doğru olur, emin değilim. Haliyle iş biraz o betonarme riflerin nasıl sunulduğuna bakıyor ki o noktada The Door to Doom‘a kıyasla Candlemass’i biraz daha bütüncül, biraz daha oturaklı bulduğumu söyleyebilirim.
Bundaki en önemli etkenlerden biri, Johan’ın müziğe daha uyumlu bir paletteki performansı. 80’ler Candlemass’inin akılda kalıcı nakaratlarından referanslar taşıyan vokal melodileri (Scandinavian Gods nakaratı mesela), arkadaki belli belirsiz synth. eklentileriyle inceden kendini hissettiren RAINBOW / DIO havası, Crucified‘da olduğu gibi net ve temiz vibrato süslemeleri ve yaşlı, bilge bir rahibin öğütlerini andıran sözlerle cuk oturuyor müziğe. Neredeyse her nakaratta akılda kalıcı bir numara çekiyor Johan ve tiz haykırışlarından kumlu, çakıllı hırıltılarına kadar performansının hiçbir anında yalpalamıyor. Karizmatik, “beni dinleyeceksiniz!” otoritesini kurabilen bir vokal olunca işler epey kolaylaşıyor.
Yetmezmiş gibi Leif Edling’in kurup sonra grup büyüyünce kenara çekildiği AVATARIUM‘dan tanıdığımız Jennie-Ann Smith de konuk olmuş. When Death Sighs‘da Johan ile düeti, zaten BLACK SABBATH diye bağıran şarkıyı daha da dramatik bir hale getirmiş. Kısacası sırf vokal dinlemek için bile birkaç tur dinlenir kısacası Sweet Evil Sun. Bu arada pırıl pırıl prodüksiyondan sorumlu kişinin de yine Avatarium’da çalan, aynı zamanda Jennie-Ann’in eşi Marcus Jidell olduğunu ekleyelim. Bunlar böyle iyice aile şirketi gibi yapmışlar kendilerini, milleti üze üze ev araba alıyorlar.
Doom metali biraz daha yıkık bir prodüksiyonla, daha kırçıllı ve kirli seven biri olarak bu temizliğe alışmakta zorlandığımı belirteyim. Tempo arttığında Candlemass’a has o umursamaz, ağır ağabey karizması kayboluyor. Bir de kimi sözler çok havalıyken Angel Battle, Black Butterfly gibi parçaların sözleri sanki uyduruk bir yapay zeka tarafından, Black Sabbath parçalarını tarayarak yazılmış gibi. Cringe değil belki ama “yav koca koca adamlarsınız,” dedirtmedi dersem yalan olur.
Bu ufak tefek pürüzler dışındaysa her dinlemede kendimi daha çok parçaya eşlik ederken bulduğum, ezberlemek veya öğrenmek için hiç çaba göstermeden neredeyse tamamını benimsediğim bir albüm oldu Sweet Evil Sun. Sanki 30 sene önce yazılmış gibi duran Crucified (Bewitched ile üst üste dinle, fark bulursan gel çık karşıma), enfes gitarlı Devil Voodoo ve nakarat şovu Where Death Sighs favorilerim olsalar da bu sefer bir-iki parçanın aksine, aklıma geldiğinde açıp tamamını dinlerim galiba.
40. yılına girmiş bir grubun 13. albümü için bunları söyleyebiliyorsam daha da uzatmanın alemi yok; basalım notumuzu devam edelim.