Sigh – Shiki
Merhaba.
Mevsimleri insan yaşamının farklı evreleriyle bağdaştırarak yapılan edebiyatın haddi hesabı yok herhalde. Dünyayı çok daha renkli ve büyülü bir hale getiren kiraz çiçeklerinin açtığı ilkbahardan girip renklerin solduğu, şeylerin çürümeye başladığı, yaşama coşkusunun yerini bir çeşit ölüm seromonisine bıraktığı kış mevsiminden çıkan kaç farklı esere denk geldiğinizi şöyle bir düşündüğünüzde, insanın hayatı mevsimler üzerinden anlatmaya ne kadar hevesli olduğunu da fark edeceksiniz.
Shiki sözcüğünün Japonca dilince pek çok anlamı var. Renk, motivasyon, bir orkestrayı yönetmek, ölüm vakti, dört mevsim, bilinç, savaşma gücü, moral… Liste uzadıkça uzuyor. Kariyerinin 32. yılını geride bırakan avangart metal devi Sigh ise bu liste içerisinde dört mevsim ve ölüm vaktine odaklandığı 12. stüdyo albümünde, tematik açıdan genele hitap ediyor gibi görünse de müziğinde kendine has deneysel bakışını yansıtmaya devam ediyor.
Müzikteki birlikteliğini duygusal anlamda da paylaşan Kawashima çiftinin tezatlıklardan beslenen bestelerini seviyorum. Zaten Mirai’nin Euronymous ile ahbaplık edip ondan ilham alarak çiğ black metal yaptığı gençlik günlerinde bile farklılık peşinde koştuğu belliydi; 2007’de gruba katılıp saksafonu ve vokaliyle Mirai’nin bestelerine yeni bir anlam katan Mika Kawashima ile güçlerini birleştirdiğinde daha da fantastik bir müzik yapar oldu Sigh. Psikodeli arka planında türden türe sıçrayan Sigh besteciliği, Shiki‘de standardını korumakla kalmamış, üzerine yeni bir şeyler de koymuş.
Aslında burada direkt Mike Heller’dan bahsetmek lazım; FEAR FACTORY, ABIGAIL WILLIAMS, MALIGNANCY gibi birbiriyle zerre ilgisi olmayan gruplarda çalan Amerikalı davulcu, hali hazırda yeterince abuk olan diskografisine bir de Sigh yapıtı eklemiş ve Kawashima’lar kusura bakmasınlar ama Shiki‘ye adeta boyut atlatmış. Prodüksiyonda da -tam dozunda- öne çıkarılmış ve netleştirilmiş davullar tüm albümü ele geçirmiş durumda. İster güçlü black metal veya thrash metal ritimleri olsun, ister saçma sapan bongo perküsyonları yahut birtakım Uzak Doğu zilleri; elini neye vursa muhteşem sesler çıkarıyor Heller ve en standart rifleri bile çok daha incelikli, deneysel duyurmayı başarmış. Şifozrenik geçişlerle insanı afallatan Fuyu Ga Kuru‘ya kulak kabartmanız yeterli Heller’ın nasıl dolu dolu bir işçilik ortaya koyduğunu anlamak için.
Bu harika davul performansının dışında elbette Mirai Kawashima’nın eklektik synth. altyapısı, zaman zaman hayli sertleşebilen güçlü rifleri ve Mika Kawashima’nın zarif saksafonu da Shiki‘yi yukarı taşıyor. Hoş, Mika’nın saksafonu çoğu zaman belli belirsiz bir karaktere sahip ve önceki albümlere göre biraz daha az kullanılmış. Yine de bence harika bir CELTIC FROST selamı gibi tınlayan Kuroi Kage‘de ve Fuyu Ga Kuru‘da harika partisyonlara sahip. Mirai’nin psikodelik klavyesi biraz daha ön planda bu defa ve toplama bakınca gitar solosundan çok klavye, saksafon ve flüt soloları olduğunu söyleyebiliriz.
Flüt demişken, Mirai’nin bir gecede iki defa geceyarısı yaşadığını iddia ettiği paranormal bir tecrübeden ilham alan Mayonaka No Kaii, eskini progresif rock gruplarını andıran vokal melodileri, farklı hislerin temsili olan shakuhachi (yöresel bir flüt) solosu, Hammond organ solosu, gitar solosu derken Sigh’ın geldiği son noktayı da gözler önüne seriyor. Mirai, on yılların birikim ve ilhamını bir potada eritmek konusunda ustalaşmanın da ötesine geçmiş resmen; beş buçuk dakikada daldan dala atlayan parçanın nasıl bu kadar yekpare tınlayabildiğini, farklı kısımlarından bağımsız şekilde bütün bir hikaye anlatabildiğini tam çözemedim hala, haha.
Kuroi Kage‘nin heavy kere heavy ana rifi, hem folk havası hem de yedi dakikaya sığdırdığı onca geçişiyle favorilerimden Satsusi‘nin ilk yarısındaki gitarlar, Shouku‘nun 3. dakikasındaki enfes solo derken yine Mirai’nin gitarının şov yaptığı pek çok an var elbette. Bu arada akılda kalan gitar sololarından birinin de yakın zamanda KREATOR‘a katılan Frédéric Leclercq tarafından çalındığı notunu düşmek lazım. Daha metal ağırlıklı ve direkt parçalardan Shoujahitsumetsu‘da döktürüyor Leclercq. Alman thrash metal grubunda bas gitar çalan Fransız müzisyen, Japon avangart grubun albümünde konuk sololar atıyor. Fıkra gibi bir şey ama değil. Ayrıca bu parçanın riflerinde Spirit Crusher köprüsü duyabilirsiniz, benden söylemesi. Mirai’nin DEATH aşkını daha geçen haftalarda, çat diye Evil Dead çaldığında anlamıştım zaten; bu ufacık rif parçacığı da hoş bir gönderme bana sorarsanız.
Öte yandan grubun black metal tarafının giderek törpülendiği bilinen bir durum olsa da özellikle yeni dinleyiciler özelinde yanlış beklentiler, hak etmediği eleştirilere maruz bırakabilir Shiki‘yi. Kesinlikle karanlık ve yıllardır olmadığı kadar sert bir Sigh var karşımızda, evet, fakat elektronik altyapısı kuvvetli, farklı türlerden beslenen ve zaman zaman hayli yumuşak başlı bir albüm Shiki. Yazının bu noktasına kadar fark etmiş olabileceğiniz üzere hiç black metal perspektifinden konuşmadım, çünkü Shiki‘nin bir black metal albümü olduğunu söylemek bence pek mümkün değil. Bir-iki blast-beat patlıyor, bir-iki tremolo kulakları tırmalıyor ama hepsi bu kadar. Bu uyarıyı da yapmış olalım ki taş gibi gruba yanlış yaftalar yapışmasın.
Gerçi Kuroi Kage‘nin ortasındaki o patlama anı o kadar güzel ki -bir black metal partisyonuna güzel demek de garip hissettiriyor- keşke daha çok olsaydı dedirtiyor, o da bir gerçek. Zaten grup da resmi hesaplarında blackened heavy metal gibi bir etiket kullanmış. Bence hala heavy metal diyemeyecek kadar avangart ve progresif takılıyorlar ama Mirai ağabey böyle buyuruyorsa kabul ederiz, peki.
Konsepti dahilinde zaman zaman dramatik, altyapı ve katmanlandırma tarafında besteciliğine şapka çıkartılacak, enfes davul performansıyla şaşırtan, güçlü prodüksiyonuyla şahlanan, zengin enstrüman kullanımıyla derinleşen, Japonya’nın dualistik kimliğini çok iyi yansıttığını düşündüğüm dört başı mamur bir albüm Shiki. 32. senesinde, 12. albümünde Sigh’ın hala bu kadar sağlam durması gerçekten bir şans metal dünyası için; Kawashima ailesi önünde saygıyla eğiliyor ve yıl sonu listemin üst sıralarına Shiki‘yi de ekliyorum.
Geri bildirim: 2022’nin En İyi 20 Albümü – Metalperver