BRUTAL ASSAULT 2022 – 2. Gün / Bölüm 2: Ekstaz!
Merhaba.
Brutal Assault 2022 festival güncemin yeni bölümünde, festivalin 2. gününün akşamında izlediğim konserleri ve bir de adına konser diyemeyeceğim fantastik bir olayı anlatacağım. Hatırlarsanız en son başarılı bir IMPERIAL TRIUMPHANT performansını arkamda bırakıp IGORRR izlemek üzere ana sahneye doğru yola koyulmuştum… Festival devam ediyor!

Photo(s) © “David Surovec”, courtesy of Brutal Assault
Saatler 20:45 civarını gösterirken iki ana sahneden (aslında yan yana yapılmış tek bir tane; birinde konser varken diğerinde bir sonraki grubun sahnesi kuruluyor ve gün içerisinde 15’ten fazla gruba çalma imkanı doğuyor bu sayede) birinden JINJER seyirciyi selamlayıp inerken, diğerinde Paranoid Bulldozer Italiono‘nun giriş kısmı çalmaya başladı ve Igorrr, yenilenmiş kadrosuyla arz-ı endam etti.
Bu noktada bir parantez açıp kadrodan bahsetmem lazım, çünkü eminim şaşıranlar olacaktır. Bir süre önce dağıldığını açıklayan, bence potansiyeline hiçbir zaman ulaşamamış Fransız black/death metal topluluğu SVART CROWN‘u bilenler vardır mutlaka. Kurucusu ve vokal-gitar sorumlusu Jean-Baptiste Le Bail, Igorrr’un vokalisti!
Aslında soprano Aphrodite Patoulidou ile takılıyor ve çok daha barok setler çalıyordu Igorrr, fakat Aphrodite hanımefendi başka sulara yelken açınca mikrofon tümüyle JB’e kalmış. Kaba tabirle bir dj olarak değerlendirebileceğiniz Igorrr’un önünde savaş boyalarını sürmüş, çılgın böğüren ve çığlık atan JB, konuyu çok daha metal bir yere çekiyor elbette. Arkadan verildi Aphrodite’in bölümleri ama elinde kuru kafası, üzerinde havalı kostümüyle fiziksel varlığının etkisi başka tabii.

Kendi kabini haricinde davul, gitar ve mikrofonda JB desteğiyle sahneye çıkan Igorrr, çok sevilen ve dinlenen son albümü Spirituality and Distortion‘dan peş peşe parçalarla başlayıp kısa sürede binlerce insanı zıplatmayı, sağa sola salındırmayı, dans ettirmeyi veya kafa sallatmayı başardı. O kadar iç içe bir müzik yapıyor ki millet nasıl tepki vereceğini şaşırıyor bazen. Hem sahnesine hem de seyirciye çok hakim; özellikle bir eliyle müziğini kontrol edip diğeriyle de davulcuya, vokaliste ve seyirciye emir veren hareketleri, bir orkestra şefini andırıyordu ve “birkaç parça bakar, D.R.I.‘a uzarım,” derken Igorrr’un eklektik şarkılarıyla yalan ettim D.R.I’ı. Aphrodite’ın yokluğu, daha teatral ve dramatik bir performansın önüne geçse de adı Brutal Assault olan bir festivalde olduğumuzu düşününce sadece brutal/scream vokal, bir handikap olmaktan çıkıyor.

Downgrade Desert, Nervous Waltz, Camel Dancefloor, Tout petit moineau gibi parçalarda seyirci iyice coştu. Tek başıma izlediğim için içkimi içip salınmaktan başka bir şey yapamıyor, bu eğlenceyi tam yaşayamıyorum diye hayıflanıyordum ki Camel Dancefloor başlayınca kendimi hiç tanımadığım, sonradan Slovak olduklarını öğrendiğim bir grupla dans ederken buldum. “Camels everywhere he,” muhabbeti ihtimaline karşın Türk olduğumu söylemedim, haha.
Hazır Igorrr’dan hemen sonra çalacakken Corpsegrinder bir sürpriz yapıp Parpaing‘de çıkar mı dedim ama maalesef olmadı. Boyun bakanı herhalde ensesini ısıtmakla meşguldü. Bilmeyenler için son Igorrr albümünde Corpsegrinder ile bir parça var. Bırakayım onu da:
Kısacası hem çok eğlendiğim hem de müziğe doyduğum bir performans sergiledi Igorrr. Maalesef son 5-10 dakikasında terk etmek zorunda kaldım, çünkü ufak sahnelerden birine koşturmam ve avangart black metalin, hatta kabaca avangart metalin Japon efsanesi SIGH‘ı kaçırmamam gerekiyordu.
Grubu dört kişi görmeyi, Mirai Kawashima’yı bas gitarda dinlemeyi beklemiyordum. Kurucu elemanlardan bas gitarist Satoshi neden gelmemiş bilmiyorum (bir açıklama da yok internette) ama bir şekilde sahneyi doldurdu tecrübeli grup. Geçtiğimiz hafta yayımlanan Shiki‘den de bir şeyler çalmalarını beklerdim ama herhalde klasik bir setle gitmek istediler. 1993’te çıkardıkları ilk albümleri Scorn Defeat‘ten A Victory of Dakini ile girdiler konsere ve sonrasında da Hangman’s Hymn (3), In Somniphobia (2) ve Ghastly Funeral Theatre (1) şeklinde bir set çaldılar. Bu arada beklenmedik anda bir DEATH – Evil Dead patlattılar ki Scream Bloody Gore sever biri olarak konserin en büyük sürprizi bu oldu benim için.

Tokyo Üniversite’sinde fizik doktorası yapmış ve doçent olarak çalışan Dr. Mikannibal rumuzlu Mika Kawashima (evliler Mirai ile), vokaliyle değilse bile (cılız geliyordu biraz) saksafonuyla ve sahne duruşuyla göz alıcıydı. Fotoğrafını görebileceğiniz üzere incil yaktı teyzem bir ara ki seyirci çıldırdı adeta. Yine de tam kadro olunabilse eminim herkes daha rahat görünürdü bence, çünkü Mirai neredeyse hiç kımıldamadan çalınca tüm iş Mika’ya kaldı. O da artık yaşla birlikte kostüm ve şov tarafında çok daha sakin takılıyor herhalde.

A Victory of Dakini, Purgatorium, The Transfiguration Fear, Evil Dead performanslarını içeren amatör bir video:
Hemen onların arkasından aynı sahnede Nergal insanının country, rock ve folk harmanı ME AND THAT MAN çalacaktı ama benim niyetim DARK FUNERAL izledikten sonra gecenin finalini yapacak, 00:20’de sahne alacak AMENRA için iyi bir yer kapmaktı. Nergal’i kendi haline bırakıp bir gözüm Amenra’nın sahne kurulumunda olacak şekilde, İsveçli black metal efsanesinin en ön saflarında yerimi aldım. Birkaç dakika sonra da herhalde grubun tarihindeki en popüler parça olan Unchain My Soul ile açılışı yaptı Dark Funeral.
En son 12 sene önce canlı izlediğim grubun enerjisi, öfke ve nefreti çok gerçek ve dalga dalga yayılıyor sahneden. Eski hitlerden The Arrival of Satan’s Empire ve My Funeral arka arkaya patlayınca zaten teslimiyetten başka pek bir çare de bırakmadılar. Ben izlediğimde vokalde Masse Broberg (Emperor Magus Caligula) vardı (ilginç bilgi: HYPOCRISY‘nin 1993 çıkışlı 2. albümü Osculum Obscenum‘un da vokalisti); 2014’te ekibe katılan Heljarmadr kat be kat daha iyi bir frontman performansıyla, karizmatik duruşuyla ele geçirdi seyirciyi.
Fakat konserin yıldızı kesinlikle davulcu Jalomaah oldu. Müthiş bir hız ve kontrolle attığı blast-beat ritimleri, bunu söylemek garip ama Dominator’ı aratmadı. NIGHT CROWNED albümünde uyuz olmuştum doğru dürüst duyulmayan, karambol davuluna ama canlıda bambaşkaymış. Özellikle eski parçaları daha hızlı çaldıklarını biliyordum ama Open the Gates‘i neredeyse iki kat hızlı çalıp iyice delirtti beni Jalomaah. Festivalde pek çok özel davulcu izleme şansım oldu ama Jalomaah’nın onlardan biri olacağını hiç tahmin etmezdim. Artık daha dikkatli takip edeceğim kendisini.

The Secrets of the Black Hearts sonrasında Heljarmadr küçük bir ahşap haç çıkardı. O, sanki bir vodoo bebeğini (İsa bebek haha) çarmıha çakar gibi yaparken seyirci de bir sonraki parçanın ne olduğunu çoktan anlamış, “Nail them to the Cross!” diye haykırıyordu. Sonraki dört buçuk dakikayı tam hatırlamıyorum açıkçası.
Kendime gelebildiğimde Amenra tarafında ışık oyunlarının başladığını, arkaya logonun verildiğini gördüm. Dark Funeral da son albümün en radyo parçası Let the Devil In‘e girince yan tarafa doğru hareketlenip Amenra için yer kapayım dedim. Tahmin edemediğim şey ise Belçikalı gruba kendini adamış, acıdan zevk alan zavallı ruhların alanı çoktan doldurduğuydu.

Günlerdir düşünüp bu ana hazırlıyorum kendimi ama hala Amenra konserini nasıl anlatacağım konusunda bir fikrim yok. Colin H. van Eeckhout, bir vokalistten ziyade bir tarikat lideri gibi ve duygu ortaklığı kurduğu binlerce insandan oluşan komünyonu, unutulmayacak bir ayin için hazır beklerken oluşan atmosfer, iki gündür katıldığım diğer konserlerden çok farklıydı. Bağıra çağıra arkadaşlarıyla eğlenen, fotoğraflar çeken, zıplayıp hoplayan goygoycu festival kitlesi gitmiş, karamsar ve içinde bir şeylerin öldüğünü hisseden kim varsa doluşmuştu. Hayatımda hiçbir konser ortamında böyle bir sessizlik, böyle bir huşu haline tanıklık etmedim daha önce.
The Pain It is Shapeless‘ın cızırtılı rifleriyle birlikte, binlerce insan sanki fiziksel olarak birbirine bağlanmışçasına aynı anda salınmaya, Amenra’nın introspektif müziğiyle kendinden geçmeye başladı. Bakışlarımı göğe dikmiş veya dizlerimin üzerine çökmüş bir haldeyken sorduğum sorulara hiçbir yanıt alamadığımda orada olduğu gibi, şimdi de tam karşımdaydı Amenra. 23 senedir yaptığı gibi yine aynı şeyi anlatıyor, hayattaki kişisel acıları olabilecek en samimi ve saf biçimde yansıtmaya çalışıyordu; iç gözlem ve yüzleşme için, gerçeğin ne olduğunu hatırlatmak için.
“Sahneye çıktığım zaman, fiziksel olarak birinin acısına dönüşebileceğime inanıyorum. Birinin içinde yaşattığı acıların maddeleşmiş hali olabilirim. Birilerinin kurbanı olabilirim. Sahnedeyken seyirciyle ve grup olarak hep birlikte bu acının üstesinden gelmek, hep bahsettiğimiz o “iyileşme” sürecini besliyor.”

Doğrudan Colin’in sözleri olan bu cümleler, Amenra konserini de özetliyor belirli ölçüde. Giderek yoğunluğu artan katışıksız bir acının boşalımı gibiydi. Mass IIII albümünün ağır topları Razoreater ve .Terziele.Tottedood., geçen yıl yayımlanan son albümün güçlü şarkılarından De evenmens gibi post-metal / sludge / doom / post-hardcore türlerinin harmanı, ritim ve devinime dayalı parçalar peş peşe akarken ben de yavaş yavaş nerede olduğumu, gün içinde yaşadığım onca şeyi unutup içimde kabarmasına, taşmasına engel olamadığım bir acının acısını çıkarırcasına oradan oraya savruldum durdum.
Müziğini her zaman güçlü görseller ve çok gerçek bir sahne şovuyla (Colin H. van Eeckhout göğsüne kancalar geçirip kendi sırtını kırbaçlıyor bazen, daha ne kadar gerçek olunabilir?) besliyor Amenra. Colin sahneye simsiyah bir rahip kostümüyle çıkıp seyirciye yüzünü neredeyse hiç dönmeden, arkası dönük bir halde kah dövünerek, kah kafa sallayarak, bazen de öylece durarak atıyor acı dolu çığlıklarını. Parçalar ilerledikçe yavaş yavaş üzerindekileri çıkarmaya başlıyor. Üstü tamamen çıplak kaldığındaysa vücudundaki bin çeşit yara haricinde sırtında yer alan, adam asmaca oyununda çizdiklerimize benzeyen dev bir darağacı ortaya çıkıyor.
Herhalde bir ara artık nefesim mi daraldı ne olduysa, kafamı kaldırma ihtiyacı duydum ve arkada Plus près de toi (Closer to You)‘nun sludge rifleri göğüs kafesimi titretirken, tam da gökyüzüne baktığım sırada bir yıldız kaydı. Tuttuğum dileği burada paylaşmaya yüzüm yok doğrusu ama herhalde tüm festivalin en unutmayacağım bir-iki anından biriydi benim için.

Evde, tek başımayken bile dinlemekten çekindiğim A Solitary Reign‘in ilk notalarını duyduğumdaysa artık çok geçti. Neye, kime bile olduğunu bilmeden akan gözyaşlarım dışında hiç kimsenin, hiçbir şeyin var olmadığı yapayalnız bir saltanatlığın tadını çıkardım dokuz dakika boyunca. Kapanış parçası Diaken çalarken toparlanıp etrafıma baktığımda birçok insanın benzer halde olduğunu görmek, Amenra’nın yarattığı o vecd, o ekstaz halinin ne kadar güçlü ve etkili olduğunu bir kez daha anlamamı sağladı.
Böylesi bir tecrübeden sonra hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmek kolay değil, o yüzden saat 02:00’de çalacak REGARDE LES HOMMES TIMBER‘i es geçip ekipçe belirlediğimiz toplanma alanına geçtim. İçtiğimi bile fark etmediğim bir bira eşliğinde ufak sahnede NAILED TO OBSCURITY izleyenleri bekleyerek, durdum öylece bir süre.
Festivalin bir sonraki gününde görüşmek üzere.

Metalperver’e katkıda bulunmak isterseniz aşağıda düğme üzerinden PATREON’a ulaşabilir, aylık abone olabilirsiniz:
Igorrr’u Utrecht’te Aborted ile izledim. Inanilmaz bir sahne sovu kesinlikle. Ozellikle vokaliste verilen kesme efekti falan acayip geliyor. Cok buyuk fani degilim (Aborted izlemeye gitmistim aslinda) ama izlencenin hakkini veriyor.