Bythos – The Womb of Zero
Merhaba.
Black metal söz konusu olduğunda, Finlandiya nedense epey geri planda kalıyor. Norveç ve İsveç sahneleri hem ilk olmanın hem de yaşanan türlü fantastik olayın da katkısıyla ilk akla gelen black metal ortamlarıyken biraz daha ilgili ve günceli takip edenler için Fransa, İzlanda, Polonya, Yunanistan derken olay büyüse de Finlandiya’ya sıra zor geliyor black metal muhabbetlerinde. Oysa ki BEHEXEN gibi, HORNA gibi gruplar bu işi neredeyse komşuları kadar uzun yıllardır yapıyorlar ve bilenler için black metal camiasının saygın grupları arasında pek çok Fin isim bulunuyor.
Bythos ise Finlandiya black metal sahnesinin belki de en önemli bu iki grubundan elemanlar barındıran, görece yeni bir isim. Behexen ve SARGEIST ile adını duyuran, artık veteran sayılabilecek Hoath’ın önderliğinde, bundan yaklaşık beş yıl kadar önce bir araya gelen üç kişilik ekipteki her eleman enstrümanına ve metale fazlasıyla hakim, üretken müzisyenler. Geçtiğimiz yıl yaptıkları ilk albümleri The Womb of Zero‘dan anladığım kadarıyla da DISSECTION‘ın benzersiz melodi anlayışını orta temponun getirdiği o ağır siklet doom atmosferiyle birleştirerek ortaya kırma, yeni bir şey çıkarmak.
Haliyle de soğuk, ağır ve karanlık bir albüm The Womb of Zero. Zincirden boşanmış bir öfke seromonisi şeklinde özetlenebilen şiddetperver black metale sevgim sonsuz olsa da bu türün ağırbaşlı, üzerine basa basa konuşan olgun tavırlı halini de çok sevdiğim için daha ilk dinlemeden yakaladı beni. Kış mevsimi teması veya donmuş, solgun güller romantizmine kadar da düşmüyor bu arada ve DISSECTION ile bu yönde bir ilişkiniz varsa Bythos beklentinizi doğru konumlandırmak adına Fin grubun çok daha ateşli, yer yer canhıraş ve bazen de ızdırap içinde haykırış sekanslarına yer veren bir black metal yaptığını söylemek gerek.
Patlamalı, ateşler yağdırmalı açılışlara alıştığımız bu türde standart bir orta-tempo black metal parçası şeklinde açılan Black Labyrnth, albümün iskeleti hakkında bir fikir verse de çok özellikli bir beste değil ve aslında Hoath’ın aradaki enfes çığlıkları dışında çok bir şey sunmuyor. Meğerse mesele bir sonraki When Gold Turns Into Lead‘e hazırlık yapmakmış; ikinci parçadan tepe noktasına ulaşıyor albüm ve sonraki otuz-otuz iki dakika boyunca yavaş yavaş o noktadan aşağıya kaymaya başlasa da bittiğinde hayli yüksek bir seviyede bırakıyor dinleyicisini.
Bir WATAIN bestesinden alınmış gibi hissettiren açılış ve ana melodisi, arkasında onu besleyen enfes bas yürüyüsü ve özellikle de tremolo devreye girdikten sonra Bythos’un ne kadar işi bilen insanların elinden çıktığına şahit oluyoruz an be an. Dramatik gitarların hem tahmin edilebilir hem de heyecanını kaybetmeyen yürüyüşü zaten şahane, fakat özellikle bu parçada, DEATHCHAIN‘den tanıyabileceğiniz davulcu Larha Rytkönen (L.R.)’in performansı da öteki türlü tekrara düşme ihtimali bulunan parçayı zenginleştiriyor. Bol bol zil kullanırken melankolik, ızdıraplı ve karanlığın kollarına alınmanın istemiyle, özlemiyle tutuşan Hoath’ın vokallerine derinlik katıyor pek çok noktada. Benzer bir performansı albümün sonundaki epik kapanış parçası Luciferian Dawn‘da bir kez daha görüyoruz ama burada cuk oturuyor o ziller gerçekten. 2020’den aklıma kazınan parçalardan biriydi When the Gold Turns into Lead ve belli ki 2021’de hafızamdan çıkmayacak gibi kolay kolay.
Blast-beat ve tremolo yöntemlerine çok başvurmadan, soğuk melodiler, basit rifler ve vokal odağında ilerliyor The Womb of Zero. Hoath’ın “Sorath!” çığlıklarıyla kapanan Sorath the Opposer sonrası belki de en kulak dostu, en basit parça Omega Dragon ile iyice anlaşılıyor Bythos’un amaç ve yöntemleri. Grubun Şafak Yıldızı Lucifer ve onun hükmünün kesinleşeceği günün beklentisi üzerinden kurguladığı şarkı sözleri ve genel atmosfer hala sıkı sıkıya black metal temellerine bağlı olsa da müzikal açıdan o kadar düşmancıl bir tavırda değil Bythos ve bu açıdan türe mesafeli olanların da ilgisini çekme potansiyeline sahip. Hymn to Lucifer‘in ilahi vokalleri, Legacy of Nahmah‘ın neredeyse çok sinirli bir TRIBULATION kadar rock tınlayan gitarları ve albüm boyunca serpiştirilmiş temiz gitar partisyonları derken çeşitlilik konusunda da eller korkak alıştırılmamış hiç. Yormadan, yıpratmadan akıp giden bir 42 dakika bu ve hem beste hem de prodüksiyon anlamında bu kadar arkadaş canlısı olması daha saf, provokatif ve saldırgan black metali benimsemiş dinleyicileri üzedebilir. Bu noktada da devreye vokaller ve albümün geneline sirayet eden o ayin, yakarış, yalvarış havası giriyor tabii.
Finlandiya tabanında İsveç black metalinin yeniden ele alınışı olarak özetlenebilecek Bythos’un üretimi istikrarlı şekilde devam edebilirse grubun adını daha sık duyacağımıza eminim. Hem rahat dinlenebilen, hem incelikli ve zengin besteleriyle doygun hem de sözleri ve atmosferiyle okültizm çılgınlarını da coşturacak bir albüm yapabilmek kolay değil ama Byhtos bu işin altından kalkmayı başardı bir şekilde. Daha iyisini de yapabilecekleri ortada, umarım çok bekletmezler.
Efendi bir depresiflikte melodik black. Başyapıt diyemem ama uzun bir süredir dinlediğim en iyi birkaç şarkıyı barındırıyor.
2020 Mayıs’ından beri ciğersizim bu albüm yüzünden.
Bir, bir buçuk sene gibi görüyorum ben albümün ömrünü, daha altı ay gezersin ciğersiz. 😀