Hellripper – The Affair of the Poisons
Merhaba.
Daha ilk saniyesinden ben bunu seveceğim ya kesin dediğim bir albüm ile karşınızdayım. 25 yaşındaki İngiliz müzisyen James McBain’in her şeyiyle kendi ilgilendiği Hellripper, serseriliğini 80’lerin ekstrem tınılarıyla yaşamayı sevenler için hızlı, direkt parçalardan oluşan albümler ile karaciğerinize savaş açmış durumda adeta.
Altı yıl gibi kısa bir geçmişe sahip olmasına rağmen müthiş bir istikrarla ürettiği yapıtlarla (bu albüm toplamdaki 13. Hellripper kaydı oldu; yuh be kardeşim) piyasada adından söz ettiren Hellripper, son olarak yeni albümü Banger TV‘de incelenince iyice ünlendi. Tabii öyle olunca da işin içine en son BENEDICTION yazısında bahsettiğim beklenti, hype ve hayal kırıklıkları dahil oldu yine ve anlamadan, bilmeden düşük puanlar verildi. Neyse, ben kendisini 2019’da yayımlanan Black Arts & Alchemy ile tanıdım ve özellikle AURA NOIR de dağılmışken ilaç gibi geldi bünyeme açıkçası. Hatta 2019’un En İyi 20 Albümü listesinde ufak da bir not düşmüştüm ilgilisi çıkacağını bildiğim için. Şunu baştan belirtmekte fayda var: The Affair of the Poisons, tam bir 80’ler retro blackened speed/thrash albümü ve NIFELHEIM gibi (bunun niye hiç kritiği yok? olacak iş değil), SARCOFAGO gibi, AURA NOIR gibi, SLAYER gibi isimleri sevenlere, onları veya ilham aldıkları ilk dalga gruplarını (1978 çıkışlı, speed metalin atası ve Painkiller’ın da babası sayabileceğimiz JUDAS PRIEST tatlılığı Exciter mesela) özümsemiş insanlara yönelik bir iş. Onları atladıysanız en azından yakın tarihte kararmış thrash ateşini diri tutan INCULTER gibi, BEWITCHER gibi, BÜTCHER veya MIDNIGHT gibi serserilik organizasyonlarını takip ediyor olmalısınız en azından.
James McBain, 80’ler sevgisini ve ilhamını gözümüze sokarcasına klasik bir CELTIC FROST “Ugh!” nidasıyla açıyor albümü. Onun sonrası ise enerji içeceği içirilmiş küçük bir çocuk gibi oradan oraya koşturup durmanıza neden olabilecek kadar coşkulu bestelerle dolu bir yarım saat sunuyor. Açılış ve ilham demişken, Vampire’s Grave o kadar MOTÖRHEAD şarkısı gibi ki James de bu şarkıya yine kulaklara pelesenk olmuş bir Lemmy açılışı yapıp “Alright!” diye haykırarak başlıyor. Kısacası benim gibi metale gönül vermiş bir insan için The Affair of the Poisons‘da olumsuz hiçbir şey yok kısacası. Beyaz yaka işim olsaydı da şunu dinleye dinleye müdürün odasına girip istifa etseydim dediğim, birkaç tur üst üste dinledikten sonra duş almayı bir sonraki güne bırakmaya karar verdiğim, süpermarket kapısında bekleyip alkol alışverişi yapan insana saldırıp içkisini çalmak istetecek türden, ne bileyim arkadaşlar, zombi istilasında kalabalığın arasına dalmış modifiye bir kamyonun içinde çalması gereken harika bir eser The Affair of the Poisons. işte… Anlayana tabii, haha.
Cadılık ve kara büyü temasına ve bulaşılmaması gereken karanlık güçleri kapsayan sözlerine cuk oturan enfes kapağından kayıtta önde tutulmuş zillere kadar her şeyine coşuyorum The Affair of the Poisons‘un. Yarım saat içerisinde yukarıda saya saya bitiremediğim gruplardan ve daha onlarcasından aldığı ilhamı yüzüme vurup o dönemi hap şeklinde önüme koymasından tutun da Savage Blasphemy ve Hexennacht gibi parçalarda tempoyu iyice yükseltip enfes riflerle thrash musluğunu sonuna kadar açarak insanı Kill’Em All günlerine ışınlamasına kadar albümü oluşturan her unsura ayrı yükseliyorum. Şimdiden PEACEVILLE RECORDS çatısı altına girmiş, altı yıla iki albüm, iki EP, beş-altı split sığdırmış James McBain ismi uzun yılar boyunca yanımda olacakmış, bu çocuğun çaldığı birçok konserde üzerime bira dökecekmiş ve bunu zerre sorun etmeden kafa sallamaya devam edecekmişim gibi hissediyorum. Umarım ilhamını, gazını ve bira içme arzunu hiçbir zaman kaybetmezsin James kardeşim.
Buram buram serserilik akiyor! Mukemmel bir albummus. Iste aradigimiz black/thrash!
albüm bira kokuyor