Konvent – Puritan Masochism
Merhaba.
Pozitif ayrımcılık ile dolu bir inceleme yazısına hoşgeldiniz. Bugün sizlere tüm üyeleri kadın müzisyenlerden oluşan Danimarkalı death-doom grubu Konvent’i ve ilk albümleri Puritan Masochism’i tanıtmaya çalışacağım.
Belki size sirayet etmemiş olabilir ama aslında 2017’de yayımladıkları ilk demolarının ardından doğrudan NUCLEAR BLAST çatısı altına giren Konvent ile ilgili hızla yükselen bir beklenti dalgası vardı aslında bir süredir. Birkaç ay önce yayımlanan Puritan Masochism‘i dinlediğim/izlediğimden beri ben de bu hype dalgasının bir parçası olarak heyecanla bekliyordum albümü ve özellikle vokalist Rikke’nin performansını çok merak ediyordum…
Aslında albümün hem beklentilerimi karşıladığını hem de biraz hayal kırıklığı yarattığını söyleyebilirim. Tabii düşününce hayal kırıklığımın sebebinin hem biraz fazla pazarlanmış olmalarından hem de dinlediğim ilk şarkının yüksek tahrip gücünden kaynaklandığını fark etmek zor değil. Gitarist Sara Helena Nørregaard’ın türün dinamiklerini çok iyi kavradığını gösteren, geleneksel doom metaldeki groove ile death metalin eziciliğini birleştiren gitarları ile Rikke’nin acayip derin, tok ve güçlü brutal vokali, albümde en çok öne çıkan unsurlar; death-doom seven herkesi tatmin edecek bir işe imza atmış Konvent, ona şüphe yok. Öte yandan grubun henüz kendi tınısını bulamadığını, etkilendiği isimlerin gölgesinden tam manasıyla sıyrılamadığını da hissettiriyor Puritan Masochism. Tabii henüz çok erken ve gruba buradan yüklenmek doğru olmayabilir.
Enfes bir açılışın ardından doom ile death metal arasında zarifçe dans eden şarkılarla devam ediyor albüm. Bu dansın ana aktörleri ise elbette bas gitarist Heidi Withington Brink ve gitarist Sara Helena. Doom tarafı baskın çıkmaya başladığında Heidi’nin gürüldeyen basları da öne çıkıyor şarkılarda ve daha sert kısımlarda ise Sara Helena’nın 90’lardan esinlenen rifleri direksiyonu ele geçiriyor genelde. The Eye şarkısında veya orta tempolu olmasına rağmen çok gaz Cycle of Suffering ‘de bu denge oyunlarını görebilirsiniz. Müziğin tepesine binen, haraç kesen, ümüğüne çöken Rikke ise vokaliyle ezip geçiyor resmen.
Uzun uzun Rikke övmek istemiyorum, o yüzden sadece World of Gone‘a dikkat çekmek istiyorum. Çok, çok üstün death metal kükremelerine alışmaya başladığınızı zannettiğiniz anda albümün dördüncü şarkısı ve gerçek bir Rikke şovu World of Gone giriyor. Yani, gerçekten… Bilemiyorum. Bu kadını canlı izlemek şu anki en heyecan verici gelecek hayalim olabilir, haha. Öyle hissettirmiyor zaten ama umarım stüdyo dehası değildir bu vokal.
Albümün son iki parçası birbirine bağlanan Ropes isimli epik bir besteden oluşuyor. Grubun Peaceville Üçlüsü’nden ne kadar esinlendiğini görüyoruz aslında gider ayak ve son anda ağızda böyle bir tat bırakmaları hoşuma gitti. Özellikle Pt.II‘de tempo arttıkça MY DYING BRIDE perişanlığı seviyesine yaklaşılıyor ki mis gibi. Ayrıca grubun doom sınırlarının ötesine taştığı da gözlemlenebilir yine bu parçada bence fazlasıyla. Rikke’nin vokali mutsuz ve brutal her şeye çok iyi uyduğu için grup da dirsek temasını kaybetmemiş sludge gibi türlerle ve doğru bir tercih olmuş. Çok öne çıkan bir rifin, nakaratın olmadığı albümde böyle bir çeşitlilik lazımdı, yoksa çok çabuk sıkabilirdi.
Puritan Masochism iyi bir başlangıç ve Konvent’in üzerine koyarak ilerleyebilecek potansiyele sahip olduğunu gösteriyor. Hatta bir debut olduğunu düşününce daha da şaşırıyor insan. Rikke’nin omuzlarında belirli bir seviyenin üzerine rahatlıkla çıkıyor Konvent ama yine de ya ikinci bir gitara ya da daha vurucu bir beste anlayışına geçmeleri gerekiyor sanki. Bir sonraki albümlerini merakla bekliyorum.