Inter Arma – Sulphur English
Merhaba.
Amerikalı Inter Arma’nın müziğini tarif etmek pek kolay değil ama 2006’da kurulan grup son dokuz yılda yayımladığı dört albümle kendi kitlesini yaratmayı fazlasıyla başardı. Amerika’nın yerel lezzetlerinden sludge müziğini, can sıkan kaotik bir death metali, tam kararında bir black metal havasını ve boğucu doom metali yenilikçi bir tavırla harmanlayan Inter Arma, son yılların en modern yüzlü isimlerinden biri.
Birkaç senede bir yeni albüm yayımlayıp türleri birbirine karıştırmayı, sınırları genişletmeyi ve insanların ruhlarına musallat olmayı kendine görev edinen Inter Arma’nın son çirkinliğinin adı Sulphur English ve aslında Nisan ayının ortalarında yayımlandı. Duman dedektörü ve korku filmlerinin atmosfer seslerini andıran, tonu belirleyen ürkütücü açılış parçası Bumgardner, az sonra taş üstüne taş kalmayacağının habercisi gibi. Bu iki dakikalık kısa girişin ardından ise albüm boyunca gücünü asla yitirmeyecek, enfes kaydedilmiş tombul davullar ve belki başka bir yerde kullanılsa keyifli olabilecek ama Inter Arma müziğinde ancak insanın boğazına dolanıp nefesini kesen türden bir açılış rifine sahip A Waxen Sea giriyor ve Sulphur English‘in ruhunuza doğru fırlattığı izmarit, dev bir yangın başlatıyor.
Önceki albümlere nazaran fazlasıyla karanlık, boğucu bir Inter Arma var Sulphur English‘te ve bu epey ilginç; fazlasıyla doom metal etkilenimleri olan bir gruptan beklenmeyecek ölçüde yüksek tempolara çıkan, hatta yer yer bam-güm blast-beat giden bir albümün bu kadar boğucu olması, üstelik de bunu black metal sınırını çok aşmadan başarabilmesi büyük olay. Daha net bir tablo çizmek için Citadel gibi şarkıları dinlerken aklıma gelen MORBID ANGEL ismini anmak gerekebilir. Hem ritim hem solo gitarda Morbid Angel tadı almamak zor.
Kimi vokal numaraları ve haddinden biraz fazla uzayan orta bölümü nedeniyle pek ısınamadığım tribal davullu Howling Hands (NEUROSIS‘i çok seven baksın tabii) ve yine enfes vokal performansı ve solo gitarlarına rağmen geç açılıp çabuk bayan Blood on the Lupines haricindeki yedi şarkı ve elli müziğin tamamına kefilim galiba. Hazır ısınma-soğuma muhabbeti yapıyorken black metal konusuna dönecek olursak; grubun önceki albümlerinde yer alan ve pek sevmediğim Amerikan hipster black metali dinamikleri yerini çok daha Avrupai, daha kaotik bir black metal anlayışına bırakmış Sulphur English‘te ve bu da albümü Avrupalı dinleyiciye daha yaklaştırmış kanımca. Ayrıca defalarca söylemekten çekinmeyeceğim, albümün o müthiş baskıcı atmosferinin yoğunlaşmasını sağlamış. Ağır top statüsünde olduğu için aynı şarkıdan gidiyorum yine ama Citadel‘de albümün sonlarındaki on dakika üstü epikler The Atavist‘s Meridian ve Sulphur English‘te bu black metal etkilenimlerini görmek mümkün.
Yoğun ve katmanlı olsa da gitar işçiliğinden ziyade davul ve vokal öne çıkıyor albümde. T.J. Childers gerçekten müthiş bir iş çıkarmış davulun başında. Bu arada kendisi aynı zamanda klavye, perküsyon, akustik ve bas gitar da çalıp atmosfer seslerinin kurgulanmasına da yardımcı olmuş. Deli herhalde. Kayıt ve miksaja da ayrıca şapka çıkarmak lazım. Pes gitarlar, duvarları titreten davullarla birleşince gerçekten albüm kapağındaki gibi yangın yerine dönüyor ortalık. Bir tek vokallerin bu kadar efektli olması bir süre sonra batmaya başladı bana ama o da oluversin.
Geçen PozKes‘te de bahsettiğim gibi bu devirde bu kadar karmaşık ve uzun albümler yapmak gerçekten yürek ister ama oldu mu da tam oluyor gerçekten. Birkaç ufak detay ve altmış yedi dakikanın içinde ileride yavaş yavaş atlamalara başlayacağımı düşündüğüm bir on-on beş dakika haricinde Sulphur English gerçekten müthiş. Sabredip fırsat veren çıkar mı bilmiyorum ama son ana kadar direnip köklerine tutunan şu ağaç gibi alevler içinde kalabilirsiniz birkaç dinleme sonrasında. Vay be Inter Arma.
88/100

Albüm kapağı müziği çok iyi tanımlıyor. Özellikle A Waxen Sea şarkısı boğulmak için birebir.