Klasik Bir Cumartesi: Sodom – Agent Orange
Merhaba.
Grunge müziğinin ve MTV kültürünün yayılmasıyla birlikte 90’ların başından itibaren büyük bir darbe yiyen metal, birkaç ufak sahne ve ekstrem tür haricinde topyekün gerilemeye başlamıştı ve özellikle thrash türünün en büyüğü METALLICA‘nın davayı satmasının ardından diğer gruplar da farklı şeyler denemeye başlamışlardı ve thrash adeta ölüyordu…
Bir dakika. Çok değil, azıcık başa sarıp 1989’a dönelim; SEPULTURA‘nın Beneath the Remains‘i, OVERKILL‘in The Years of Decay‘i, KREATOR‘un daha geçenlerde konuştuğumuz Extreme Aggression‘ı, ANNIHILATOR‘ın Alice in Hell‘i yaptığı o muazzam 1989 yılına. Gerçekten saymakla bitmiyor 80’lerin sonundaki thrash üretimi ve öylesine kaliteli işler çıkmış ki hangisini konuşsak diğerine haksızlık gibi neredeyse… Fakat bugün biraz daha tötonik (Cermen) thrash metal övmeye devam edip efsanevi SODOM‘un 1989 çıkışlı Agent Orange albümünü konuşacağım müsaadenizle.
Sodom’un tanıtılmaya ihtiyacı yok elbette ve Agent Orange thrash metalin zirve anlarından biri olduğu için dönemin diğer thrash klasiklerinden ne noktalarda farklılıklar barındırdığından bahsedip kapatacağım çok uzatmadan. Sodom da uzatmayı sevmez zaten pek; sekiz şarkı, otuz yedi dakika ile thrash tarihine geçti adamlar sonuçta.
Grubun kurucusu ve ana bestecisi, artık 56 yaşına merdiven dayamış olan büyük usta Tom Angelripper Such, yalnızca iki albümde – ama ne iki albüm öyle – çalıp gruptan ayrılan, 90’ların büyük bir bölümünü Kreator ile geçiren ve neredeyse otuz sene sonra, geçtiğimiz yıl yeniden Sodom’a katılan gitarist Frank Blackfire Gosdzik ve 1981’de gruba dahil olup ilk beş albümde baget sallayan, ne yazık ki 2008’de aramızdan ayrılan Chris Witchhunter Dudek’ten oluşan kadrosuyla Agent Orange, bugün bile pek çokları için fazla agresif ve sert gelecek kadar güçlü, saldırgan ve brutal.
Alman thrash metal sahnesini oluşturan diğer grupların ilk dönemlerinde olduğu gibi Sodom da NWOBHM akımından bolca etkilenmiş bir isim ve tıpkı diğer üç kişilik MOTÖRHEAD veya VENOM gibi isimlerde gördüğümüz gibi kirli vokaller, yüksek tempolu davullar ve cıncırı dediğimiz palm-mute gitarların üzerine oturan, biraz çerezlik bir kimliğe sahipken Frank’in gruba dahil olmasıyla agresif thrash kimliğini bulan ve KREATOR, TANKARD ve DESTRUCTION ile beraber Almanya’nın büyük dörtlüsünü oluşturan Sodom, In the Sign of Evil ile adını duyursa da günümüzde Sodom’u Sodom yapan, birbirinden canavar şarkılarla hala konserlerde en çok ismi haykırılan Agent Orange albümüdür şüphesiz. Frank de Sodom’un başına gelmiş en iyi şey bu anlamda.
Agent Orange, Tired and Red, Remember the Fallen veya Ausgebombt, hala Sodom konserlerlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alan şarkılar ve her ne kadar Sodom diskografisine kıyasla daha sade bestelerden oluşsalar da öylesine muazzam riflerle bezeliler ki aradan geçen otuz yıla rağmen henüz herhangi bir eskime, bayatlama emaresi bile göstermiş değiller. Thrash çok büyük oranda gitar riflerinin kalitesine bağlı bir tür ve bu açıdan Agent Orange, neden gelmiş geçmiş en testisli thrash albümlerinden biri olduğunu rahatlıkla gösterebiliyor. Her şarkının ana rifi, nakaratı veya solosu ayrı ayrı akılda kalıcı olabilir mi? Sodom yapınca oluyormuş demek ki.
Tabii yalnızca gitarlarıyla değil, savaş teması etrafında şekillenen ve bu sayede ebedi bir hale gelen sözleriyle de thrash metalin ruhani boyutunda da zirveye oynuyor Sodom. İster 2989 olsun ister 3989, şu sözler hala fazlasıyla geçerli olmaya devam edecek sonuçta:
Political tyranny exercised by morbid despots
Bombardment of fire wasn’t win but loss
Corpses buried under ruins and debris
No more war the solution all the nation need!
Remember the Fallen‘da yer alan ve biraz garip duran duygusal vokaller dışında her anlamda eksiksiz bir thrash klasiği Agent Orange. Gerçekten bu yazı öncesinde bir kez daha evirip çevirip hiçbir eleştiri noktası bulamadım yine. Bay Area‘sı, Brezilya‘sı, Doğu Yakası… Hepsi çok keyifli, çok cevvaller ama Töktonik thrash sahnesi gerçekten bambaşka. Thrash be!
Çok öznel tabii ama benim için en büyük thrash metal grubu Sodom’dur. Agent Orange’ın yanında başlıca Tapping The Vein, Persecution Mania… İlk dinlediğim zamanları hatırlıyorum da nasıl bir adrenalin patlaması yaşıyordum. Bu işin içinde illa biraz pislik olacak haha.
Öte yandan kritikte konusu açıldığı için ben de söylemek isterim ki unutulmuş bir dönem var hemen 90lar başında. 80lerdeki thrash metalden yine çok daha pislik ve nasıl oluyorsa, nasıl başardılarsa hepsi kısa sürmüş oluşumlar. Bunlardan faaliyetine şimdilik devam eden Demolition Hammer dışında yine başlıca örnekleri Morbid Saint, Ripping Corpse ve pek çok muadilleri. Bence kesinlikle en baba gösterilenlerden daha iyi, daha net bir müzikti onlardaki. Şaşaasız, gösterişsiz, yık ve arkana bile bakmadan siktirip git şeklindeki metal.
Demolition Hammer’ı övdüydüm buralarda ama Morbid Saint’in ilk albümü de olacak iş değil gerçekten. İnsan dayak yemişe dönüyor bunların thrash metalini dinleyince.
Geri bildirim: Evoke – Seeds of Death – Metalperver