Vouna – Vouna
Merhaba.
Bir süredir, artık neredeyse herkes kullandığı için, bir albümün kritiğini paylaşmak için o albümün Spotify’a düşmesini bekliyorum. Özellikle de az tanınan veya yeraltının derinliklerinden yükselen kükürt kokulu bir şeylerden bahsedeceksem, zaten daha da sınırlı bir kitleye hitap edebileceği ve belli kişiler albüme bir şans vereceği için kritiği yazmamın ön koşulu gibi bir şey bu. Fakat Vouna’nın kendi adını taşıyan ilk albümü için o kadar bekleyemedim.
Vouna’nın tek üyesi olan Yianna Bekris, funeral doom metali modern tınılarla, pastoral bir atmosferde birleştirerek henüz ilk albümünden özgün ve ilgimi çeken bir işe imza atmış. Öyle ki WOLVES IN THE THRONE ROOM‘dan tanıdığımız Weaver kardeşlerin desteğiyle, onların stüdyosunda kaydedilen albümden tek bir şarkı dinlemem, Artemisia Records’un bandcamp sayfasına koşturup albümü satın almama yetti. Uzun süredir doğru düzgün dinlemediğim bir türde, kalanını hiç bilmediğim bir albüme gözü kapalı para harcatacak kadar etkiledi beni Drowning City. Dünya üzerinde canlı kalan tek insan gibi klişe olsa da kolay kolay eskimeyecek bir fikirden yola çıkan Yianna, çok sevdiğim birkaç elementi birden aynı anda kullanarak deyim yerimdeyse kalbimi çalıverdi.
Daha çok zindan müziği kafaları ya da uzayda salınma hisli black metal dünyalarında karşılaşacağımız bir synth temeli üzerinde, Peaceville Üçlüsü önderliğindeki 2. dalga doom metalin ve FUNERAL kadar yoğun ve insanı doğduğuna pişman eden türden olmasa da epey can sıkan bir funeral doom anlayışının ürünü olan Vouna, Yianna’nın flüt, vokal ya da piyano ile kattığı AGALLOCH türü folk sosuyla iyice ilginç bir hale geliyor. Belli ki Yianna bu türlerde gerçekten çok fazla şey tüketmiş ve sevdiği unsurları dengeli bir şekilde kendi müziğine adapte etmekte de hiç sıkıntı çekmeyen bir müzisyen. Hazır biraz yükselmişken Cattle Agalloch’un yapmadığı en iyi Agalloch şarkısı, diyerek iyice coşayım.
Birden fazla türe dokunsa da dokunduğu türlerin tabiatları neticesinde öyle aman aman bir metal dinletisi sunmuyor Vouna tabii. Buna karşın karanlık, umutsuz ve melankolik bir atmosfer yaratma konusunda gitar tabanlı muadillerinden geri kalır yanı olmadığını, özellikle Drowning City ve You Took Me ile, epey et büker bir şekilde gösteriyor. Yalnızca açılışta blast-beat olması ve albüm devam ettikçe daha doğal seslerin kullanılması, doğanın kendine ait olanı geri alması gibi bir düşünceyi de besliyor ki hey yavrum hey. Otuz iki dakikalık süresiyle de insanı süründürmeden, anlamsızlaşmaya başlamadan bitiyor albüm ve bu da önemli bir artı bana göre.
Albüm süresi ve anlam demişken, Vouna‘nın tek zayıf yanı biraz fazla tekrar içeren, üzerine bir şey konulmadığı için de kısa süre içinde anlamsızlaşmaya başlayan Last Dream. Albüm içerisinde sırıtmıyor belki ama en basitinden Drowning City‘deki çeşitliliğin çeyreği şu şarkıda olsa işler çok başka olabilirmiş, diye düşünmeden de edemiyorum. Neyse ki hemen peşine giren ve albümü enfes kapatan, baştan sona koca bir MY DYING BRIDE saygı duruşu şeklinde özetlenebilecek You Took Me, bu olumsuz düşüncelerimi dağıtıyor her seferinde.
Tamamen tesadüfen keşfedip çok sevdiğim bir ismin gönlümdeki yeri hep başka oluyor. İlerleyen yıllarda gelişip büyümesine şahit olmanın keyfi bir yana, kritiğini yazdıktan sonra başkalarının da grubu sevmeye başladığını görürsem aklımı oynatıyorum. Eğer üretmeye devam ederse Yianna Bekris’in Vouna’sı da bu tip bir isim olmaya aday ve ben şimdiden epey heyecanlıyım.