Beyond Twilight – The Devil’s Hall of Fame
Merhaba.
Sitede kendisine özel bir Spotify çalma listesi de bulabileceğiniz Norveçli efsane vokalist Jørn Lande’nin kariyerinin en üst noktalarından birini simgeleyen 2001 yılına gidelim ve o yıl içerisinde yer aldığı üç albümden – diğer ikisi solo projesinden yayımladığı ikinci albüm Worldchanger, progresif metal severlerin gönlünde özel bir yere sahip olan ARK‘ın ikinci albümü Burn the Sun – benim kişisel favorim olan Beyond Twilight albümü The Devil’s Hall of Fame‘i şöyle bir hatırlayalım istedim bugün.
Jørn Lande için söylenebilecek pek bir şey yok. Kendisini defalarca, pek çok farklı grup ile birlikte kanıtlamış, dünya çapında saygı duyulan bir vokalist. Eğer yaptığı müziğin türünü sevmiyorsanız yapılabilecek bir şey yok elbette, fakat progresif/power/heavy metal sevip de Jørn Lande markasını bilmemek olmaz. Tek bir anekdot paylaşarak bile Lande’nin büyüklüğünü okuyucuya aktarabilirim gibi geliyor bana, şöyle ki: 2010 yılında, Londra’da düzenlenen High Voltage festivali kadrosuna HEAVEN & HELL de ekleniyor, ancak bildiğiniz üzere Ronnie James Dio o dönem aramızdan ayrılıyor ve sonrasında grup onun anısına konseri gerçekleştirmeye karar vererek mikrofonu Jørn Lande’ye teklif ediyor… Vay anasını değil ise ya nedir peki sayın seyirciler?
Beyond Twilight ise 1992’de Twilight ismiyle kurulan ancak ilk albümünü isim değişikliği ardından 2001 yılında yayımlayabilen ve sonraki süreçte iki albüm daha yayımladıktan sonra 2008’de dağılan, mütevazi bir progresif metal grubu. Onları ilginç kılan şey ise ilk albümleri olan The Devil’s Hall of Fame’de vokali Lande’nin üstlenmiş olması elbette. Fakat The Devil’s Hall of Fame‘in Jørn Lande özelinde daha da dikkat çekici bir özelliği var; bu albüm, Jørn Lande’nin kariyeri boyunca yapmış olduğu en agresif, en sert, en güçlü karaktere sahip albümlerden bir tanesi, hatta belki de bu alanda birincisi.
Grubun kurucusu ve bestelerden sorumlu klavyeci Finn Zierler ile birlikte yazdıkları The Devil’s Hall of Fame için ilk söylenmesi gereken klavye ve Lande önderliğinde ilerleyen albümün oldukça karanlık, kasvetli ve yoğun bir atmosfere sahip olduğu. Progresif metalde enstrümanların ya da deli işi katmanların değil, hikayenin ve bütüncül yapının öne çıktığı bir anlayışı benimseyen ikili, müzikal açıdan doyurucu olduğu kadar hikayesiyle de sürükleyici bir albüm yazmış. Kendi beynine girmeyi başaran ve ruhunun el değmemiş kısımlarını keşfetmeye çalışan bir adamın macerasını anlatan The Devil’s Hall of Fame, başından sonuna kadar karakterle birlikte hareket edebildiğiniz, bir amaçla yola çıkıp yolun sonunda bambaşka bir noktaya vardığınız, insanda iz bırakan o benzersiz albümlerden bir tanesi. Bütün albümü çeviresiniz yoksa açılış parçası Hellfire ve albümle aynı ismi taşıyan The Devil’s Hall of Fame, ilk göz atacağınız parçalar olsun.
Kaptırıp gitmesi ve müziği geri plana atması kolay olsa da birbirinden ilginç tempo değişiklikleriyle, harika gitar sololarıyla, garip zaman ölçüleriyle, Zierler’in harika klavyesi ve elbette Jørn Lande’nin zahmetsizce şekilden şekile sokabildiği harika vokaliyle dolu dolu bir albüm The Devil’s Hall of Fame. Umarım merakınızı cezbeder ve dinlediğimiz bütün o ekstrem manyaklıklar arasında Beyond Twilight’ın fırsat bulacağı küçük bir pencerenin aralanmasına yardımcı olur bu yazı. Jørn Lande takipçileri için incelemede yeni hiçbir şey söylememiş olduğumun farkındayım ama bu müthiş sesi ve Beyond Twilight’ı daha önce duymamış birkaç dinleyiciyi Jørn Lande dünyasına çekmeyi başarayım, o bana yeter.
92/100