Makale

Deathspell Omega Konsepti

“Gece aynı zamanda güneştir.” –Zarathoustra

Uzun süredir yazmayı düşündüğüm bu yazının, kaynak niteliği kazanması için birçok kitap okuyup, saatler süren araştırmalar yaptım. Tabii ki Deathspell Omega gibi bir grubun yazınsal kaynaklarını, değindiği konuları ve savunduğu fikirleri üzerine düşünen elbette tek kişi değilim. İnternet üzerinden oldukça doyurucu bilgiler edindim. Bütün bulduklarımı bir şekilde bu yazıya aktarabilirsem oldukça mutlu biçimde nokta koyacağım. Ancak şimdiden söyleyeyim, oldukça uzun ve tabii ki karmaşık bir yazı olacak. Eğer bazı noktalarda düşük cümleler ve güçsüz çevirilerle karşılaşırsanız bunu giriştiğim işin zorluğuna vermenizi umut ediyorum. Müzikal kariyerinin hemen hemen tamamında mükemmele yakın müzikler yapmış ve bütün bu mükemmeliyete bir de oldukça iyi yazınsal konsept sunmuş bir oluşumun faydalandığı kaynakları, alıntıladığı cümleleri olabildiğince ayrıntısıyla anlatmak ciddi anlamda zor bir iş.

Elimden geldiğince kronolojik olarak ilerlemeyi düşünüyorum. Ancak bunun içerisinde Si Monvmentum albümünün öncesi maalesef olmayacak. Zaten DsO’nun en büyük değişimi geçirdiği ve akıllara kazınan müziğinin ilk çıkış noktasını da bu albüm olarak kabul etmek hiç de yanlış olmaz. Yazıya başlamadan önce en son yazacağımı ilk olarak yazmam gerekirse Deathspell Omega sözlerini anlamak isteyen herkesin Georges Bataille külliyatını ve İncil’i hatim etmesi gerekiyor. Yazıda da sürekli değineceğim Fransız yazar Bataille’ın özellikle “İç Deney” ve “Annem” kitaplarından hemen hemen bütün DsO şarkılarında kelimesi kelimesine alıntılanmış birçok cümle, pasaj mevcut. Bu sebeple eğer yazdığım yazıyla yetinmek istemeyen varsa bu kitapları almalılar. Evet, sözü çok dolandırmadan yazımıza giriş yapalım artık.

si_monvmentvm_reqvires

Si Monvmentvm Reqvires, Circvmspice

İlk olarak albümün adından başlayalım. Oldukça ünlü bir cümle olan “Si Monumentum Requires, Circumspice” 17. Yüzyılın en tanınmış mimarlarından Christopher Wren’in mezarında yer alıyor. Cümle “Eğer onun anıtını arıyorsan, etrafına bak!” şeklinde Türkçeye tercüme edilebilir. DsO’yu doğru biçimde anlamak için de zaten ihtiyaç olan budur. Yani yalnızca şarkıları dinlemek değil, albüm kapağına, sözlere, alıntılara, kitapçıkta mevcut olan fotoğraflara kadar her şeye dikkat etmek gerekiyor. SMRC albümünün ana temaları çürümek ve antinatalizim olarak söylenebilir. Albüm kitapçığının arkasındaki yazı da Türkçeye “İbahilik” olarak geçmiş “Antinomianism” düşüncesinin Martin Luther tarafından dile getirilmiş bir tanımıdır. Johannes Agricola tarafından ileri sürülen bu fikri özetlemek gerekirse çoğumuzun ortaokul ve lisede gördüğümüz skolastik düşünceyi yıkan “Tanrıyla insanın arasına kimse giremez, kişi ne yaparsa yapsın yalnızca inancı onun tanrı tarafından kabul edilmesine yeterlidir” şeklinde kısaltabiliriz. Elbette çok daha derin konulara inilebilir ancak daha yazacak çok fazla şey var. Martin Luther İncil’in Yakup 2:21/22 de eyleme odaklanan şu kısımlarına karşı çıkmıştı bu fikirle;  “Atamız İbrahim, oğlu İshak’ı sunağın üzerinde Tanrı’ya adama eylemiyle aklanmadı mı? Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı eylemleriyle tamamlandı.” Sola Fide I ve II’de (ki Sola Fide ‘Yalnız iman’ manasına geliyor) işte bu konu ele alınıyor. Hatta Sola Fide II’de Yahudiler 10:29’un tamamı alıntılanmış; “Eğer bir kimse Tanrı Oğlu’nu ayaklar altına alır, kendisini kutsal kılan antlaşma kanını bayağı sayar ve lütufkâr Ruh’a hakaret ederse, bundan ne kadar daha ağır bir cezaya layık görülecek sanırsınız?” DsO’nun “Eylem ve inanç” üzerine olan fikirlerinin tamamı Yahudiler 10 üzerinden şekillendiğini söyleyebilirim. Bununla birlikte albüm kapağının fikri de yine Sola Fide II’nin sözlerinde bulunan “The heart of a lost angel is in the Earth” cümlesinden yola çıkıyor. Bu söz Elizabeth Browning’in “A Drama Of Exile” kitabından alıntı. Kapakta da görüleceği üzere bir “Cherub” un alaycı bir taklidi var(Keruv yani nur yüzlü kimseler, kutsal şeyleri koruyan melekler) ve kalbi tam olarak Dünya’nın üzerinde bulunuyor. Bununla birlikte Carnal Malefactor şarkısında da herkesin bildiği üzere Rentaros Taki’nin “Kojo no Tsuki”sinin kerubik ilahi versiyonu şarkıya giriyor. SMRC’nin öne sürdüğü fikir, kirlenmiş ve yok olmaya doğru hızla giden bu kötü dünyaya daha fazla çocuk getirmemektir diyebiliriz. Albümün adı burada bir kez daha anlamlı hale geliyor hatta, eserinize bakmak istiyorsanız etrafınıza bakın. Pisliğin ve bozulmuşluğun alıp başını gittiği bir dünya ve bunun sebebi yalnızca bizleriz ve her şey sonunda albüm kapağındaki keruv gibi berbat bir hale bürünecek. DsO, ölümün, bozulmanın ve yıkılmanın insanoğlunun bilinci ve anlayışı için olmazsa olmaz kavramlar olduğunu savunuyor. Bu fikir albümün giriş şarkı olan First Player’ın ilk sözlerinden doğrudan anlaşılabilir;

“Omnis humana cogitatio in fundamentis putrefactionis conditur, quam ecclesia Domini nostri ei praeposuit”

(İnsanoğlunun bütün fikriyatı tanrımızın kilisesinden yaydığı çürümüşlüğün temellerine dayanır.)

DsO her zaman insanın fıtratını ve yanılma payını yüceltmiştir. (Carnal Malefactor şarkısında Galatyalılar 6:8’den şu pasaj doğrudan alıntılanmıştır; “Kendi benliğine eken, ektiğinden ölüm biçecektir.”) Burada doğrudan şeytanın gücüne işaret edilmektedir. Çünkü şeytan gücünü kutsallıktan almaz, onun yerine insanların yanılma payından alır. Yanılma payı bozukluğa, yıkılmaya hatta ölüme yol açar.

Bu fikre göre anlayış ve idrak kabiliyeti kutsal vahiylerden değil, insanoğlunun fıtratından gelen yanılma payından gelir. Bu düşünce aynı zamanda Bataille’ın İç deney kitabında da ileri sürülüyor. Ayrıca hepimizin bildiği yaradılış hikâyesinde de bu anlayış ve idrak kabiliyeti şu şekilde ele alınmıştır. “Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız. ”Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.” İnsanoğlunun idrak kabiliyetine ulaşabilmesi için yanılma payını kullandığı oldukça net biçimde görülüyor. Bu fikir yapısı SMRC albümünden Drought’a kadar sürüyor.

Her DsO Albüm veya EP kitapçığında da bir pentragram ve etrafında latince yazılar oluyor. Hemen her albümde yazıların değiştiğini söylemek mümkün. SMRC albümünde şu cümleler yazıyor; “Dei nostri templum terrarum orbus est.” (Kilisenin sahibi tanrımız çocuksuzdur) Albüm kapağıyla ne kadar bağlantılı olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Ayrıca albüm kitapçığında bulunan fotoğraflar da Hétoïmasia ve Carnal Malefactor şarkı sözlerine ithafen hususi konulmuş. Ancak bunların da manalarına ve referanslarına girersem sanırım bu yazı bitmez. Ondan dolayı SMRC hakkında yazacaklarım bu kadar.

kenose-front

Kénôse

I

Kénôse sözcüğü yunanca ἐκένωσεν (ekénōsen) den gelir. İncil’de Filipinliler 2:6-8’in Latincesinde bu sözcük geçmektedir. Türkçesi şöyle; “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı” Burada ululuğu bir yana bırakmakta Kénôse sözcüğü kullanılmaktadır. Bu EP’de genel olarak İsa’nın yüceliği hiçe sayarak insan kırılganlığına geçişiyle kendisini alçaltması tasvir edilmekte. I’in başındaki sözler

(“Everything, except GOD, has in itself some measure of privation, thus all individuals may be graded according to the degree to which they are infected with mere potentiality”)

(Tanrı dışındaki her şeyin kendi içinde bir yoksunluk derecesi vardır, bu yüzden bütün bireyler yoksunluk potansiyelinden etkilenme seviyelerine göre derecelendirilebilir)

Arthur Lovejoy’un ünlü kitabı Varlık Zinciri’nden alıntı.

I’in sözlerinde, Kolosyalılar 1:15 (Görünmez Tanrı’nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O’dur), Yunan mitolojisindeki Hermes’in Çobanı hikâyesinden ve Filipinliler 2’den alıntılar var. Şarkının başında Yaşeya 7:9’dan “Si non credideritis, non intelligetis” (İnanmayan, anlayamaz da) alıntısı mevcut. İnsanlık doğası gereği kutsallıktan uzak bir varlıktır. Kabahat ve hata her insanda mutlaktır. İsa ululuğu bir yana bırakarak kendisini alçak insan doğasına maruz bırakmıştır. “I” sorgular biçimde İsa’nın kutsallığını ve insanın doğasında olan yanılma payına sahip olma durumuna düşmesini yorumlamaktadır.

“hast thou succumbed to the original malady?…..Dost thou still stand in undiminished Majesty after the exinanition of divine attributes the face of profound fire gone astray, exhaling austerities in concealed, divine radiance?”

“Gerçek bir hastalığa yenik düştün mü?… Yoldan çıkmış ateşin, şiddetin yüzüne gizli ve haşin biçimde soluyup kutsallığı yok etmesinden sonra bile azalmayan haşmetinle ve kutsal aydınlığınla hala ayakta mısın?”

Takip eden dörtlükler de yine oldukça alaycı, küçümseyici ve eleştirel devam ediyor. DsO burada Kenosis’in insanoğlunun zafiyeti için en büyük tehlikelerden biri olduğunu sürekli üsteliyor.

II

II’nin başında kitapçıkta Hristiyanların kutsal cumaya çağrı için kullandıkları şu sözler yer alıyor;

“(In abstracto…… Echange du Vide / Ecce lignum Crucis, In quo salus mundi pependit)”

“Hiçliğin değişimi / Dünya’nın kurtuluşunun asılı olduğu çarmıhın odununa bak”

Bu şarkıda da genel olarak alıntı yapılan bölümler şöyle; Bataille materyalizmi, kutsal Cuma, Leon Bloy’un “La femme pauvre” kitabı ve Martin Luther’in “Whether Soldiers Too Can Be Saved” kitabı. Hatta şarkı Martin Luther’in kitabından Tanrı adına öldürmeyi mubah kılan şu alıntıyla başlıyor;

“Therefore, God honors the sword so highly That He calls it His own ordinance, and will not have men say Or imagine that they have invented it or instituted it. For the hand that wields this sword and slays with it is then No more man’s hand, but God’s, and it is not man, But God, who hangs, tortures, beheads, slays and fights All these are His work and His judgments…Plerosis, answering the strident call of felony, Filling the void of purity gone instantly…”

Ayrıca Mass Grave Aesthetics EP’sinin konseptine de yakınlık içeriyor burası.

Bu bölüm genel olarak İsa’nın unutulan kutsallığının yankılarını ve İsa’nın insanoğlunu korku ve endişe içinde kendi kurtarıcısını bulmaya terk etmesini konu ediyor diyebiliriz. İlk iki kıta Tanrının rakipsiz gücünün altını çiziyor. Ayrıca yalnızca Martin Luther’den değil Alexander Pope’un “Essay on Man”inden bir alıntıyla  insanoğlunun gücünü de vurguluyor.

“… I am the son of Man, and this in erring reason’s spite, is my pride…”

“… Ben insanoğluyum ve hatalı mantığın inadı benim onurumdur…”

Tanrının sınırsız gücü ve dehşetiyle, sürekli kurban istemesi, lanetlemesi ve “birçok çeşit endüstrileşmiş ölüm” için kışkırtmasıyla insanoğlunun görüşünü Tanrının doymak bilmez bir Molek (İncil’de bahsi geçen Gaddar tanrı) olduğu yönünde aydınlatıyor. Tanrı’nın sınırsız metaneti de ardındaki en korkunç ve katastrofik olayların güvenilmezliği III’de daha geniş biçimde inceleniyor. Tanrı’nın maksadının muğlaklığı III’de “By a loving hand” (Sevecen bir el tarafından) ya da “Vilest of Torments” (Eziyetlerin en değersizi) olarak vurgulanıyor. Bunun mantıksız olduğu ve yalnızca Tanrı’nın değişken, zulmedici ve sonsuz gücüne ve sonu gelmeyen nedensiz lanetlemesine hizmet ettiği üzerinde duruluyor. Hiç kimse Tanrı’yı ve onun direktiflerini her ne kadar amaçsız olsa da sorgulayacak konumda değildir. III’ün sözlerindeki “No man can see me and Live!” (Mısırdan Çıkış 33:20 “Yüzümü gören yaşayamaz!”) kısmında bu düşüncenin altı çiziliyor.

III

III ilk olarak başkalarının günahının telafisi için kendini feda etme olarak ortaya konulan ve tam Türkçe tercümesi olmayan “Mystical Substitution” doktriniyle başlıyor. Kaldı ki bu Kenosis’in manasına da yakın bir mevzu. Söz konusu eylemden Levililer 16 da bahsediliyor. İsterseyen o kısmı okuyabilir. DsO çözümü “Yasaklı meyvenin olağanüstü bilinci ve idrakı elinde tutmasından” beri lanetlenmeyi reddederek ve insani günahları sahiplenerek buluyor. “Doyumsuz bir Molek” olarak işleyen kutsallık yalnızca sonsuz teslimiyet istiyor ve bunun ardında duran herkesi cezalandıracağının haberini veriyor. Ancak bunun da bir çeşit acıdan alınan zevk ilişkisi yarattığının altını çiziyor DsO; Mario Praz’ın “The Romantic Agony” eserinden alıntıladığı şu sözle,

May Repentance be nothing more than a mask of algolagnia?

(“Pişmanlık Algolagnia’nın maskesinden ibaret değil midir?”)

(Algolagnia; en basit tabiriyle mazoşizm)

Ahlaksızlığın yolu insanoğlunun dinsel yüceliğe karşı hakiki kurtuluşudur. Bununla ilgili Joyce O. Lowrie, Jules Barbey d’Aurevilly’nin şiiri Treize Ans’tan şu kısmın altını çizmiştir;

It seems that the devil mixes a taste of incest . To make it more drunk and crazy!

(Görünüşe göre şeytan ensestin tadını daha sarhoş edici ve çılgın olsun diye karıştırmış olmalı.)

Bu sözlerin önemli olduğunu söylüyor Dr. Lowrie, çünkü ensestin diğer ahlaksızlıklara göre asıl manasını ortaya çıkarıyor. Ensest en büyük yasaklardandır ve bu sebeple en çekici olanlarındandır. Bir şey ne kadar yasaklı ve mahremse o kadar çekici olacaktır çünkü ahlaksızlık bilince ve idrak kabiliyetine dair bir arayışın yoludur. DsO da III’’de bunu yasaklı mevye konusu üzerinden sunuyor.

Ayrıca Geogers Bataille’ın İç deney kitabından şu kısım da yine DsO’nun Si Monvmentvm’dan itibaren bütün albümlerinde öne sürdüğü fikirlerden biridir;

“…’Olabilir’in en ucu gülmeyi, erimeyi, ölümün dehşet verici yaklaşımını varsayar; yanlışı, bulantıyı, olanaksız ile olanaklının bitmeyen çalkantısını varsayar ve sonuç olarak parçalanmış ama yine de derece derece yavaş olarak istenmiş olarak durumunu ve onun umutsuzluğunun içinde eriyişini varsayar. İnsanın bu amaçla öğrenebileceği şeylerin hiçbiri günahsız ve çöküntüsüz anlatılamaz.”

(Bu sözler Fas – Ite’de The Repellent Scars of Abandon and Election’da doğrudan geçiyor)

III’ün sözlerinde geçen “Lamma Sabacthani” birçoğumuzun bildiği Matta 27:46’da geçen (“Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.”) Beni neden terk ettin manasına gelmektedir. Bu kısımdan hemen önce sözlerde Vahiy 12:9’dan şeytanın dünyaya inişi alıntılanmıştır; “Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.” Buradan sonrası da Paracletus albümüne konu ediliyor. Son olarak da şarkının sonunda 2. Petrus 1:19’dan şu kısım alıntılanmıştır; “Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Gün ağarıp sabahyıldızı yüreklerinizde doğuncaya dek, karanlık yerde ışık saçan çıraya benzeyen bu sözlere kulak verirseniz, iyi edersiniz.” Buradaki sabahyıldızından kasıt şeytandır.

Kenose hakkında eklenecek birkaç şeyi daha ekleyip geçeceğim. Deathspell Omega’nın en sevdiğim EP’si olduğu için elimden geldiğince bilgi vermeye çalışıyorum. Kitapçıktaki resimlerin çoğu Vahiy 12. Bölümü tasvir ediyor. Vahiy 12. Bölümde ise “kadın”a kartal kanatları bahşedilerek nasıl şeytandan kaçtığı anlatılmakta.    (“…besleneceği yere uçup kaçabilmesi için kadına büyük kartal kanatları verildi.”) Bu kanatlı kadın, kitapçıktaki son resimde tasvir edilmiş.

II’nin 9:12’deki riffi Procreation Epidemic şarkısının 00:50’deki riffinin aynısı. Albüm kapağı ve kitapçığının çizimleri Fred Deux’un Entrée de secours Le temps qu’il fait kitabından alınma. Şarkı sözlerinde ve kitapçıkta bulunan diğer alıntılar şöyle;

“L’Esprit du Seigneur ne se promène pas seulement dans les cimetières Ceux qui Le connaissent peuvent Le rencontrer partout, fût-ce en enfer, Et Il dit Lui-même que le feu marche devant Sa Face!”

“Tanrının ruhu yalnızca mezarlıklarda yürümez, Onu bilen onunla her yerde karşılaşabilir, cehennemde bile! Ve kendi kendine ateşin gözlerinin önünden geçtiğini söyleyebilir!”

Leon Bloy

“Le fond de ma pensee est que dans ce monde en chute toute joie eclate dans l’ordre naturel et toute douleur dans l’ordre divin”

“Düşüncemin esası bu dünyada vuku bulan her eğlencenin doğal düzenle ve her acının kutsal düzenle ortaya çıktığıdır.”

Leon Bloy

“Nous n’avons pas d’autre moyen que la douleur, Pour sentir notre proper existence spirituelle et divine; Nous n’en avons pas d’autre pour la fair sentire à nos semblables”

“Kutsal ve ruhsal mevcudiyetimizi hissedebilmemiz için, Acıdan başka bir yolumuz yoktur. Hemcinslerimiz için başka bir yol yoktur”

Louis Claude de Saint-Martin

“Du wirfst mich in den Moderstaub des Todes”

“Beni ölüm toprağına yatırdın.”

(Mezmurlar 22:15)

Son olarak Leon Bloy’un Kenose ve Paracletus arasında geçiş görevi üstlenen şu sözlerini de eklemek istiyorum. Böylece Paracletus albümü daha anlaşılır bir hal alacaktır.

“Il était nécessaire que les peines de l’enfer ne fussent pas éternelles, car Satan devra en sortir un jour pour devenir le Paraclet…”

“Cehennemdeki acı sonsuz olmamalı, çünkü Şeytan günün birinde gelip kurtarıcı (Paraclete) olacak…”

 omega

Fas – Ite, Maledicti, In Ignem Aeternum

Deathspell Omega’nın müzikal zirvesi olarak adlandırabileceğim Fas – Ite çoğunlukla Georges Bataille’ın İç Deney kitabının “İşkence” isimli bölümünden kelimesi kelimesine alıntılanmış sözlerle doludur. Geri kalanlar da elbette İncil’den alıntılardır. Fas – Ite’yi doğru anlamak için İç Deney kitabını okumanızı tavsiye ederim. Oldukça ağır bir kitap olduğundan özetlenebilecek fikri bile çıkarmak çok zor. Bundan dolayı maksatlara çok fazla girmeden alıntıları gösterip, geri kalanı size bırakmayı tercih ediyorum.

Albümün ismi Matta 22:41’den alıntı. “Then shall he say also unto them on the left hand, Depart from me, ye cursed, into everlasting fire, prepared for the devil and his angels.” (“Sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!”) Tabii ki DsO bunu “Divine Law – Go, Accursed, into Everlasting Fire” şeklinde değiştirerek, “İlahi kanunlar – Ey Lanetli, sönmez ateşe git!” biçimine sokmuş.

Perinde Ac Cadaver” tabiri Loyolalı Ignatius tarafından “Jesuit Constitutions” kitabından alıntıdır. “Her şeye gücü yeten Tanrının karşısında tıpkı bir ceset gibi davran/ol.”  Albümün başında ve sonunda yer alan “Obombration”larda da yine İncil’den alıntılar mevcuttur. Ayrıca birkaç defa kullanılarak mantra haline gelen “God of terror, very low dost thou bring us, very low hast thou brought us” ise yine Bataille’ın Annem isimli kitabından alıntı. “Obombration” gölge manasına gelir ve insanoğlunun bütün yaşantısının iki ebedi hiçlik arasında yer aldığını tasvir eder.

Obombration alıntıları;

“ ut quid, Domine, recessisti longe?” (Mezmurlar 10, Ya Rab, Neden uzak duruyorsun?)

“Domine, in pulverem mortis deduxisti me” (Mezmurlar 22:15, Beni ölüm toprağına yatırdın.)

“..et Factus est sudor eius sicut guttae sanguinis decurrentis in Terram…” (Luka 22:44, Derin bir acı içinde olan İsa daha hararetle dua etti. Teri, toprağa düşen kan damlalarını andırıyordu.)

Son Obombration’da Tanrının perspektifinden bizlerin yalnızca onun gözünde cesetler olduğumuz ve insanoğlu için umutsuzluğun hat safhada olduğu vurgulanmış. Şimdi şarkıları tek tek incelemeye alalım;

The Shrine of Mad Laughter;

Şarkının ismi Vaiz 2:2’de geçen; “Gülmeye ‘delilik’, zevke ‘ne işe yarar?’ dedim” ayetine ve Bataille’ın gülmenin korku ve tiksintiye bir cevap olduğu yönündeki tanımına atıf yapmakta. Şarkının ismini de “Çılgın kahkahanın mabedi” diye çevirmek mümkün. Bataille’ın fikirleri yazının birçok yerinde de belirttiğim üzere DsO’nun temellerini atıyor. Bundan dolayı hemen her şeyi gerçekten anlamak istiyorsanız mutlaka Bataille okumalısınız, bunu yeniden belirteyim.

The Shrine of Mad Laughter’ın sözleri ilk olarak ölüm anını veya limitini açıklayarak başlıyor. Burada insan perspektifinden fikirlerin zıtlığını geleneksel bir mantıkta görüyoruz. “coronation beyond liberty and slavery” sözünde ölüm anının çelişkisi var ki DsO’ya göre bu ne “liberty” ne de “slavery”; yalnızca cehenneme düşüştür. Istırap “the defiance of descent” (çöküşün başkaldırısı) olarak öne sürülürken, cehennem hayata tutunuş, ölüm ise karşı konulamayacak kadar büyük bir güç olarak mana kazanıyor. Bu motif aynı zamanda Bataille’ın Annem isimli eserinden şu sözle taçlandırılıyor; “Ölümün rüzgarı içimdeki yaşam hissini güçlendiriyor.“As if Death was dashed onto the death within,”sözüyle de ölüm ikiye ayrılıyor. Bunların biri ruhsal diğeri de fiziksel ölüm olabilir.  “malediction, degradation, sown in me like seeds, now I belonged to my flesh; I belonged to death, in harbouring a desire for the hideous, I was beckoning to death.” Sözleri insanın dünyevi doğasında lanetlenmenin kaçınılmaz olduğu fikrini vurgularken “The idea of God is pale next to that of perdition, but of this I could have no inkling in advance.”sözü ile de tanrıyla lanetleme kavramlarının etle tırnak gibi olduğu, “Tanrı fikri”nin de bütün varlıkların kaçınmak zorunda olduğu yokluk fikrini uzlaştırmak için insanın yarattığı bir fikir olduğunun altı çiziliyor.

Bread of Bitterness;

Bu şarkının ismi The Shrine of Mad Laughter’da geçen şu cümleden alıntı; “the bread of bitterness that ignites neither devotion nor fervour; resplendent nothingness!” (Teslimiyeti ve tutkuyu kül eden acılığın maişeti; göz kamaştırıcı hiçlik!) Burada hayatın maişetinin zıtlığı sunuluyor. Bu da Tanrının İsa aracılığıyla insana sunduğu öbür taraftaki ebedi yaşam ki dünyevi insan doğasına göre zaten böyle bir şey yok. Öyleyse acılığın maişeti ne oluyor? Sözler “supplication without response” (Yanıtsız yakarış) ile başlıyor, burası Bataille’ın İç Deney kitabından alıntı, kitapta tam olarak şöyle geçiyor; “…yok olup giden insanın sonunda görünen tek gerçeği, yanıtsız bir yakarıştır.” “Essence of man”e görünen işte bu gerçekliktir, işte bu “silence”dır tamamen egemen olan. Ölüm üzerine ölümün gerçekleştiği anda (ki ölüm ikiye ayrılmıştı yukarıda) bu egemen sessizlik “detaches itself from the bonds which paralyze a vertiginous movement towards the void” bağlarını kopararak baş döndüren bir hareketle hiçliğe doğru yönelip kendini mecazi bir sezgi seviyesine ulaştırır. Acılığın maişeti; korkunç kirliliktir. (“Monstrous impurity”) Sözlerdeki şu kısım; “such monstrous impurity, and this incessant piety, no less revolting, cried out to heaven and they bore an affinity to God, inasmuch as only utter darkness can be likened to light,” ölümlü olan her şeyin ruhsal durumunu betimliyor; umutsuzca yaratıcının cemiyetinde yer almaya çabalamak, aynı zamanda eşit ölçüde başkaldırıp ölüme mecbur kılınmak.

The Repellent Scars of Abandon and Election;

Şarkının ismi Kalvenizm’in kader ve seçim doktrinine felsefi bir cevap niteliğindedir. Aynı zamanda Fas – Ite’nin topluca lanetlenmenin bir illüstrasyonu olduğu fikrini desteklemektedir. Şarkı kurtuluş fikrinin “masumiyet melekleri”yle (“angels of innocence”) cesurca bir dans olduğunu açıklayarak başlıyor çünkü etrafı tamamen tehlikelerle dolu.  Ardından “Tövbekarlığın kıyısında olma(“hovering on the brink of a voluntary act of contrition.”) Sözü geliyor. Kalvenizm’e göre, Kutsal ruhun tek bir gerçek kurtuluşa yani “tövbekarlığa gönüllülüğe” aracılık ettiği ve bu gerçeğin tüm insanlığın gözyaşını söküp aldığı öngörülür. Bu süreç sözlerde “that only the extinction of a divine soul could terminate,” “Yüce bi ruhun sona erdirilmesiyle yok edilebilir.” olarak büyük ihtimalle İsa kast edilerek tamamlanıyor. Deathspell Omega’nın insan doğasının kaçınılmaz günahkârlığına ve lanetlenmesine dair fikrini de içine alan bu düşünce Kalvenizm tarafından da destekleniyor; Yalnızca yüce ruh tanrının adaletinden kaçabilir ve insanlığın terkedilişini (yani lanetlenmesini) tamamlayabilir. Ardından kurtuluş şu sözlerle tanımlanıyor; “The idea of Salvation comes, I believe, from one whom suffering breaks apart. He who masters it, on the contrary, needs to be broken, to proceed on the path towards the rupture.” (“Kurtuluş fikri, bana kalırsa, ıstırap çekenin parçalara ayrılmasından gelir. Bunu yöneten kişi, aksine, parçalanmaya giden yolu tamamlayabilmek için kırılmalı.”) Şarkının geri kalan hemen bütün sözleri doğrudan İç Deney kitabından alıntı.

“Nothing of what man can know…” ile başlayan kısmı yukarıda III’ü açıklarken çevirmiştim.

The existence of things cannot enclose the death which it brings to me; the existence is itself projected into my death, and it is my death which encloses it

( Bir şeylerin var olması bana ölümü getirdikleri gerçeğini örtmez; Varlığın kendisi benim ölümüme kadar uzanmıştır ve benim ölümüm varlığı örter.)

  A Chore for the Lost;

 Albümün outrodan önceki son şarkısı ve favorim olan A Chore for the Lost, insanı yiyip bitiren esaslı bir günahın, sadece hayatta işlenebilecek bir şey olmadığını, ölümde de işlenebileceği fikrini ayrıntılıyor. Yani insan öldükten sonra da günah işleyebilir DsO’ya göre. “An exhausted fall into disgrace, famished for peace, for a mere moment of respite in dying eternities, on the verge of being deprived of all humanity,” sözleri kişiyi tüketen bir şeyin meydana geldiğini, bir dakikalığına kişinin bütün insanlığını kaybettiğini ve bu dakikanın da “mere moment” “önemsiz bir dakika” olduğunu tasvir ediyor. Ardından aşkınlığın/üstünlüğün ilk adımının sınırsız bozgun olduğunu açıklıyor. Şarkıya göre bu bozgun, aşağılık varlığa (“the sole being”) (burada Tanrı’dan bahsediyor) bir nefret objesi olarak görünen kimse için bir uyanıştır. Sözler de “Rupture” olarak tasvir edilen bu uyanış da, (Bir önceki şarkıda da “path towards of rupture” [“parçalanmaya giden yol”]) hiçliğin bilinci olarak karşımıza çıkıyor. Peşi sıra gelen şu sözler de; “nothing remains but a terrified consolation in a laughable renunciation that is not the one of a single man, thou art not dead to the devoration of sin!” bize iki tema sunuyor. Bunlardan birincisi SMRC’den bu yana gelen bütün insanlığın şeytani olduğu ve Fas – Ite’nin de bütün insanlığın doğasından ötürü lanetli olduğu teması. Diğeri de şarkının başında sunulan günah tecrübesinin ölümden sonra da devam ettiği teması. Bunu da şu söz tamamlıyor; “Every human being not going to the extreme limit is the servant or the enemy of man and the accomplice of a nameless obscenity.” (“Uçlarda yaşamayan her kişi,  insanlığın ya uşağı ya da düşmanıdır ve tarifsiz bir saçmalığa hizmet etmektedir.”) Buradaki tarifsiz saçmalık, Bataille’ın “düşüncenin ölümü” veya eylemlerin anlamsızlığı fikrine bir referans olabilir. Son olarak şu sözler; “it is a task for a man who cannot bear any longer to be, a chore for the lost in the denial of free will: perinde ac cadaver!” gerçekte özgür irade denilen bir şeyin olmadığını, insanoğlunun fıtratında günaha meyilli olduğunu belirtiyor. Doğrusu, özünde ahlak bozukluğu olan ve tanrının gözünde “nefret objesi” olarak görünen insanoğlunun kurtuluş için hiçbir şansı yoktur. Albümün başında geçen “Perinde ac cadaver” bu sefer daha bir anlam kazanıyor. Bir ceset olarak insanoğlu esaslı günahı tecrübe edebilmek için, gerek mecazi gerekse pratik olarak günah işlemeye devam ediyor. Şarkı şu Fransızca sözlerle kapanıyor; “Le vent de la Vérité a répondu comme une gifle à la joue tendue de la piété,” (“Gerçeğin rüzgarı, bu dindarlık oyununda bir tokat gibi yanıt verdi”) Ardından da albümün konsept olarak özeti olan şu sözler geliyor; “God of terror, very low dost thou bring us, very low hast thou brought us…” (“Dehşet salan tanrı, bizi bu denli aşağıya çekmektesin, çektin”) Bu söz felsefi manada Tanrı’nın dehşetinin kesin olduğunu anlatıyor. DsO’ya göre Tanrı hem kurtarıcı hem de yok edicidir, ölüm hem iğrenç hem de çekicidir. Genel olarak tanrı bizi yaşamda da ölümden sonra da “tıpkı bir ceset gibi” yargılamaktadır.

Sonuç olarak;

Daha sözünü etmediğim Diabolus Absconditus Ep’sinde Tanrı “Mutlak gizem” olarak tanımlanmıştır. Fas – Ite’de Tanrı bilinmezliğini yanıtlanmasa da, insanoğlunun bu bilinmezliğe nasıl tepki vermesi gerektiği belirtilmiştir. Çaresiz manevi yıkıma karşı başkaldırabilmesi için kendi kapasitesince “uçlarda yaşaması” gerekmektedir. Bu eylemde başı çeken de geleneksel anlamdaki şeytan görünümüdür. Drink the Devil’s Blood şarkısında “Birçok yüzü olan” olarak betimlenen şeytan karşıtlığın sembolüdür. Önceki albümlerde konulan sorular, Fas – Ite de yanıtlanıyor ve Tanrıya karşı olan insanoğlu perspektifi pekiştiriliyor. (diğer yandan uçlarda yaşayan insanoğluna karşı olan Tanrı düşüncesi de dâhil.)

paracletus

Paracletus

Albüm kapağı İncil’in Vahiy bölümünde yer alan 7 kafalı iblis tasvirinden alıntı. “Come thou sanctifier almighty and eternal God and bless this……” gibi ayinsel sözlerin büyük çoğunluğu rahip Richard Challoner’dan alıntı. Kitapçıkta ters olarak yazılmış sözler Albert Camus’nün “Düşüş” isimli kitabından alıntı. Yine albümdeki sözlerin geneli Thomas Scott Preston’un 1879 yılında çıkan kitabı “The Divine Paraclete” kitabından geliyor. Ayrıca albümün tam 42 dakika olmasıyla, Vahiy bölümünde anlatılan iblis ve ejderhanın cehennem ateşine mahkum kılınmadan önce 42 ay boyunca dünyaya hükmetmesi arasında büyük bağlantı var. İncil’e göre iblis, ejderha ve dünyadaki herkes 1000 yıllık sessizliğe ve cehennem ateşine mahkum kılınıyor. Kitapçıkta da belirtildiği üzere “Sessizlik çukuru” cehennem ateşinden önce geliyor. Hikâye Kenose EP’sinin sonundaki kadının kartal kanatlarıyla şeytandan kurtulmasının ardından şeytanın öfkeyle Dünya’ya inmesiyle başlıyor. Yine Epiklesis II, Wings of Predation (şarkıdaki latince kısım) ve Devouring Famine de Leon Bloy’dan birçok alıntı mevcut.

Bu albümde Deathspell Omega’nın ortaya koyduğu Satanizm düşüncesinin lideri Hristiyan Tanrısı’nın ta kendisidir ve İncil’de tasvir edilen şeytandan daha şeytani bir pozisyonda yer alır. Şeytan da tıpkı insanlık gibi kırılgandır. Tanrı ise Fas – Ite’den bu yana “Dehşetin tanrısı” “Dehşet saçan tanrı” olarak, rakipsiz ve karşı konulmaz kötülük gücü olarak tasvir edilmiştir. Diğer bi’ önemli nokta ise Dearth’de yer alan “Eritis Sicut Dii” (Yaradılış 3:5; “Tanrı gibi olacaksınız”) cümlesi. Sonsuzluğun kölesi olarak mahkum olmaktansa bir günlüğüne Tanrı gibi olmak yeğdir. DsO neşeli bir şekilde hepimizi bekleyen sonsuz hiçliği selamlıyor burada.

Epiklesis I’de yer alan şu latin sözler; “Roi Céleste, Consolateur, Esprit de vérité, Viens et fais en nous ta demeure, Le double abîme, la fosse épouvantable” bir Bizans duasının üzerinde oynanmış hali. Şunları söylüyor; “Kutsal Kral, Kurtarıcı, Doğruluğun ruhu, Bizi evine kabul et, İki Cehennem ve ürkütücü çukura.”  Tanrıya ruhunu kutsamak için yalvarmak yerine, iki cehennem ve ürkütücü çukur için yalvarıyor DsO.

Albümdeki alıntılara gelmeden önce, kitapçıktaki pentagramın etrafında yazan latince sözü yazalım; “Vestigia nulla retrosum” (“Geri dönüş yok” şeklinde çevrilebilir, ancak geride hiç iz kalmaması gibi bir manası da mevcut). Alıntılara gelecek olursak da, yine onlarcası var. Elimden geldiğince hepsini sıralayacağım, yine de biraz karışık bir görüntü alacağına eminim.

Abscisson’da yer alan “Implemini Spiritu Sancto” tabiri Efesliler 5:18’den alıntı; “Kutsal ruh ile dolduk” Phosphene’de Yuhanna 20:22’den alıntı mevcut. Wings of Predation şarkısının sözlerinin her birinde İncil’e büyük göndermeler var. Sıralamak gerekirse;

Two glances overwhelmed with woes (Mezmurlar 142)

Reflecting the echoes of a fall upon a bed of rocks (Eyüp 8:11-19)

Such a hideous clamour (H. Rider Haggard’ın Mr. Meeson’s Will kitabı 7. Bölüm; “Up they came, hundreds and hundreds of them (for there were a thousand souls on board the Kangaroo), pouring aft like terrifled spirits flying from the mouth of hell, and from them arose such a hideous clamour as few have lived to hear.”)

De Profundis Clamavi (Mezmurlar 130; “Derinliklerden sana sesleniyorum, ya Rab”)

It is a dreadful thing to fall into the hands of the living God! (İbraniler 10:26-31)

Take heed therefore unto yourselves (Elçilerin İşçileri 20:28-30)

Wherefore hidest thou thy face (Mezmurlar 44:22-26) (Eyüp 13:17-28)

The worm is spread under thee (Yaşeya 14:11)

Şarkının sonundaki latince kısım ise şöyle;

“Et tous les bêlements de l’agneau vibrent ainsi dans la fosse épouvantable sans qu’il ne soit possible de supposer une seule plainte exhalée par le Fils de l’Homme qui ne retentisse pas identiquement dans les impossibles exils où s’accroupit le Consolateur…”

Kutsal ruhun secde ettiği imkânsız sürgünlerdekiyle aynı yankılanmayan insanoğlunun dile getirdiği şikâyetlerin sadece tek olamayacağını ön gören Tanrının kuzusunun yakarışları kuyunun içinde korkunç biçimde yankılanır.

Bununla birlikte “Have you Beheld the Fevers?” şarkısının ismi Charles Baudelaire şiiri “Reversibility” den alıntı.

Devouring Famine ise James Shirley’in “The Last Conqueror” isimli şiirinden gelme.

Epiklesis de kelime olarak “Dua” manasına gelmekte.

Apokatastasis Pantôn ise “Evrenin yeniden inşası” anlamına geliyor.

mixed

Drought / Mass Grave Aesthetics / Chaining The Katechon / Diabolus Absconditus

Haklarında çok fazla bilgi olmadığı için bu EP’lere tek tek başlık açmaktansa hepsini tek başlıkta sunmak daha mantıklı geldi.

Diabolus Absconditus sözleri tamamen Bataille’ın Madam Edwarda isimli hikâyesinden alıntıdır. Çok da kısa ancak vurucu bir hikâyedir. Tavsiye ederim.

Mass Grave Aesthetics hakkında çok fazla bilgim olmasa da konsept olarak SMRC’ye çok yakın olduğunu biliyorum. Yine latince” Si non credideritis, Non inteligetis”  (İnanmayan, anlayamaz da) kısmı var. Ayrıca Juvenal’den “Sic volo, Sic jubeo, Stat pro ratione voluntas” (İsteğim bu, iradem bu, Emrim mantığın yerini tutar) sözüne de yer verilmiş. Burada apaçık din dogmatikliğine büyük vurgu olduğu görülüyor. Ayrıca şarkının sonundaki senfonik kısım da Mozart’ın ünlü Requiem’inin Kyrie bölümüne ait. Şuradan dinleyebileceğiniz eserin tam olarak 0:42 ile 0:54 arası ters biçimde yerleştirilmiş şarkıya. İnternetten bulabileceğiniz online bir reverser sayesinde aynı kısmı elde edebilirsiniz.

Chaining The Katechon hakkında şunları söyleyebilirim. Katechon tabiri basit bir Google aramasından doğrudan öğrenilebilir. 2. Selanikliler’in ilk 11 maddesinde kendisi tanımlanan, genel olarak Dünya’ya şeytanın gelişini engelleyen yasa tanımaz adamdır Katechon. Böylece EP’nin ismi doğrudan belirli bir mantık düzlemine oturuyor. Ayrıca EP’nin isminde olan latince söz de; “veritas domini manet in aeternum” Mezmurlar 117’den “Rab’bin sadakati sonsuza dek sürer” den alınmıştır ancak şu şekilde değişime uğramıştır “Veritas Diaboli Manet in Aeternum” yani “Şeytanın sadakati sonsuza dek sürer” anlamına geliyor. Sözlerdeki şu Fransızca kısım da “Le verdict ne vient pas d’un coup, le processus lui-même se transforme petit à petit en verdict.” Kafka’nın Dava romanından alıntıdır. (“Hüküm ansızın ortaya çıkmaz. Yöntemler adım adım hükmü oluşturur.”) Yine sözlerde Paul Celan imzalı İsa’nın son üç gününde söylenen duaları kapsayan Tenebrae şiirinden sözler ve o şiiri andıran kullanımlar mevcuttur. Ayrıca görselde bulunan latince söz “Summa Divisio” da “Büyük fark, esaslı fark” manasına gelen Daniel Chamier’in A Manual of Roman Law kitabından alıntıdır. Görsel olarak da yine SMRC ile bağlantılı olduğu söylenebilir.

Drought kapağında yer alan kadın, Andrea Islas Garcia, katarakttan ötürü kör olan ve geçimini tarım işlerinden sağlayan bir çiftçidir. 1998’de kanserden hayatını kaybetmiştir. Çoğu dinleyicinin dikkatini çekmiştir ama yine de belirtmekte fayda var, şarkı sözlerinin hepsi doğrudan Fiery Serpents’ın ilk dörtlüğünden alıntı; “…I had a salowe vision, wherein were fiery serpents and scorpions and drought, …sand, in an abrasive swirling murk, covered the crackled book of life…” Ayrıca “A shadow of horror is risen” sözü ise William Blake’in “The Book of Urizen” kitabından alıntıdır. The Crackled Book of Life şarkısının orta kısmındaki geçiş de Krzysztof Penderecki’nin The Seven Gates of Jerusalem eserinden doğrudan alıntılanmıştır. Duymak isteyen varsa şurada 5:00’den itibaren başlıyor. Ayrıca Scorpions and Drought’ın sözlerinde yüksek oranda Dante’nin Inferno’sundan tasvirler mevcuttur.

Sonuç

10 sayfalık bu yazıda elimden geldiğince, doğru veya yanlış, düşük veya yerinde çeviriler ve referanslarla Deathspell Omega’nın yazınsal konseptini, beslendiği kaynakları anlatmaya ayrıntılamaya çalıştım. Genellikle çok akıcı bir dille yazmadığımın, tek seferde okunulabilecek şekilde duru bir yazı olmadığının farkındayım. Ancak eğer bir de hemen her referansa kendi fikirlerimi de ekleseydim, sanırım bu yazıyı internette yayınlamaz kitap olarak bastırmak için girişimlerde bulunurdum. Ancak bütün bu yazıyı yazarken amacım şuydu; ilk olarak çok fazla insanın müziğine aşık olduğu, içselleştirdiği, hatta kimisinin dayanamayıp vücuduna kazıttığı bu grubun maksatlarını olabildiğince derinlemesine aktarmak. İkincisi ise belki daha genel bir amaç olan, dinlediğimiz grupların yazınsal boyutlarını inceleme merakını pekiştirmek. Elbette çok az grup DsO kadar bu işe önem veriyor olabilir ancak yine de içeriği bilmek dinlediğimizi daha iyi anlamlandırmamıza yardımcı olacaktır. Deathspell Omega bütün diskografisinde bize ölümün kaçınılmazlığını, çürümenin ve yok oluşun hepimizi bulacağını, tanrı fikrinin altında yatan şeytanliği ve şeytan fikrinin altında yatan yanılma payını savunuyor. Son albümü “The Synarchy of Molten Bones”ta da yine aynı fikirlerin üzerinden gidiyor. Umarım yakın bir zamanda onun da konseptini ve müziğini ele alan bir yazı yazabilirim. Yazı hakkında eleştirilerinizi merakla bekliyorum. Ancak şimdilik hepimiz için yeteri kadar sözcük yazıldı. Bu yazıya da artık bir son nokta gerekiyor. Öyleyse başladığımız gibi bitirelim;

“Gece aynı zamanda Güneştir.”

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 4.5 / 5. 2

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

23 thoughts on “Deathspell Omega Konsepti

  • Hayatımda okuduğum en iyi DSO yazısı diyebilirim…. Zaten En iyi diyebileceğim diğer yazıları da ozan yazmıştı.

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Teşekkürler, beğenmene sevindim.

      Yanıtla
  • so pure, so cold

    Özveriniz karşısında dehşete düştüm, gerçekten. Okurken bırakın orta-iyi zannettiğim ingilizcemin aslında bir hiç olmasını türkçe kelime dağarcığımdan bile şüphe ettim. Diğer iki deathspell omega yazınızı da ekşideki entryler sayesinde buldum. Müthiş iş çıkartmışsınız.
    Dinlediğimiz müziklerin ideolojisini, felsefesini vs. bilmek ve anlamak çok şey değiştiriyor. Açıkçası şu ana kadar deathspell omega dinlemediğimi farkettim. Fas ite’yi kaç kez dinlemiş olursam olayım kulağıma çalınmış kaotik birkaç dakikadan ibaretmiş sadece. Yazıyla beraber bu kaosun, nefretin, felsefenin ve bestelerin altındaki entellektüel birikimin bütünlüğü karşısında ezildim. ”Ben kimim lan dso dinleyeceğim amk” dedirtti.
    Özellikle böyle eşsiz oluşumların konseptlerine ve ideolojilerine dair yeni makaleler okuyabilmek çok güzel olur. Başta da dediğim gibi inanılmaz bir yazı. Umarım daha kolay yazabileceğiniz yeni makaleler de okuyabiliriz.

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Güzel düşüncelerin için gerçekten çok teşekkür ederim. Bu tarz yazılar ister istemez normal bir albüm kritiği yazmaktan daha fazla efor ve emek istiyor. Hal böyle olunca da biraz daha tepki yorum bekleyişine düşüyor insan. Böyle güzel yorumlar aldığım zaman da yazacağım yazılara olan motivasyonum gittikçe artıyor. Yeni yazılarım gelecek, öncelikle DsO’nun son albümünün konseptine dair pek çok bilgi topladım, toplamaya da devam ediyorum. O bittikten sonra da başka grupları büyüteç altına tutacağım. Yeniden çok teşekkürler.

      Yanıtla
  • Anonymous

    Merhaba oradaki. Bu gözlemlerin çoğu moist_cabbage ve Cornbread_madefish tarafından yapıldı. Bu gözlemler için onlara kredi verin.

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Selamlar, yazımın girişinde internetten faydalandığımı belirtmiştim. Yazdıklarımın ingilizcelerini bulmak çok zor değil zaten, bunu herkesin bildiğini düşündüğüm için kredi verme gereği duymadım. Google’da kolay bir aramayla yazdıklarımın ingilizcelerine rahatlıkla ulaşılabilir.

      Yanıtla
  • Öncelikle elinize sağlık demek istiyorum. Müthiş bir yazı olmuş, okurken bile yorulduğunu hissediyor insan. Yazmak için çok emek harcandığına şüphe yok. Biraz daha uzatılsa kitap olur mu bilemem ama cümle sonlarındaki parantez içi ayet isimlerini vs sayfa sonlarına dipnot olarak eklersek, sanırım iyi bir yüksek lisans tezi olabilir. Özellikle de ülkede üretilen diğer bilimsel işleri göz önününde tutarsak… Ve fakat bunu bünyesinde kabul edecek üniversiteler ve danışmanlık edebilecek akademisyenler bulmak da zorluk çekeceğinize hiç şüphe yok.

    Heyhat, internet ve burası gibi bağımsız toplulukların varlığına bir kez daha minnet duymamak işten bile değil.

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Güzel sözler için çok teşekkür ederim. Herkes sevdiği, ilgi duyduğu konular üzerine okusa, o alanda yürümeye çalışsa belki bu dediğiniz gerçekleşebilir bilemiyorum. Ancak baştan sona çarpık bir sistemin içinde olduğumuz için şuanlık çok uzak bir hayal gibi.

      Yanıtla
  • yazıya ilk yayınlandığı dönemde de denk gelmiştim ama henüz yeni doğmuş bir site olduğunuzdan ötürü denyoluğum batsın teşekkür etme tenezzülünde bulunmamıştım. dso’ya dair böylesine bir türkçe makale bulmak çok kral bişi. büyüksünüz abi, inş daha da kocaman olursunuz 🙂

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Güzel sözler için teşekkürler, hep birlikte büyüteceğiz umarım siteyi. 🙂

      Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Selamlar, ben teşekkür ederim. Aslında hemen her albüm için ekstra bilgiler edindim, Ancak Drought EP’si hakkında çok geniş bilgiler yok. Yine de önümüzdeki ay gibi yazıya yeni bilgiler eklemeyi planlıyorum, takipte kal 🙂

      Yanıtla
  • bıçkınkafa

    Grubu bu kadar iyi bilen bir kişi bulmuşken merak ettiğim bir konuyu sormak isterim. “DsO’nun en büyük değişimi geçirdiği” dönem ile öncesini kıyaslarsak sizce yeni durumları(Si Monvmentvm ve sonrası), kendiliğinden gelişen doğal bir süreç miydi, yoksa belirli etkilenimlerin ağır basması ile seçilmiş bir yol muydu? Eğer belirli etkilenimler varsa bu etkilenimler nelerdir? Bunu sormaktaki amacım, müziği böylesine yukarı taşıyan bir dönüşümün doğasını meraktan kaynaklanıyor. Sorunun cevabı belki de yalnızca DSO’nun kendisinin verebileceği bir cevaptır ancak grubu bu kadar iyi bilen bir kişinin de konu ile alakalı görüşlerini merak ediyorum.

    Yanıtla
    • Ozan Turakine

      Selamlar, öncelikle geç cevap için özür dilerim. Zamanında paslanmazkalem.com sitesinde DsO müziği üzerine iki bölümlük uzunca bir yazı yazmıştım. Orada tamamen müzikal büyüteç altında incelemiştim, daha fazla bilgi alabilmek için orayı okuyabilirsin.

      http://www.paslanmazkalem.com/deathspell-omega-imkansizligin-insasi
      http://www.paslanmazkalem.com/deathspell-omega-imkansizligin-insasi-ii-bolum

      Soruna yanıt olarak da, bana kalırsa DsO’nun geçirdiği en büyük değişim Si Monumentum ile Kenose EP’si arasında oluyor. Çünkü orada ciddi anlamda avangartlık hissiyatı üstün gelmeye başlıyor. DsO müziğini en iyi tanımlayan iki anahtar şu, Avangart Black Metal + Grindcore. Aşırı sert kısımlarda bariz Grindcore etkisi bulunurken, diğer kısımlarda ise avangart etkili black metal öğeleri mevcut. Si Monumentum, bir önceki albüm olan Inquisitors of Satan’ın biraz daha derinleştirilmiş hali gibi. Ancak Kenose baştan aşağıya bambaşka bir müzikal anlayış. Ardından gelen Fas ite ise apaçık müzikal devrim niteliğinde.

      Bu değişimin etkilenimleri için de benim ortaya koyabileceğim en bariz etkilenim Ved Buens Ende – Written in Waters albümüdür. Eğer dinlersen birçok benzerlik görebilirsin. He cidden böyle bir etkilenim olmuş mudur, bilemiyorum tabii ki. DsO kapalı bir kutu sonuçta hahaha. Haklarında çok az şey biliyoruz. Grindcore için de birçok grubu dahil edebiliriz etkilenime, hatta genel olarak grindcore türünün kendisinden etkilenmiş desek yeridir. DsO’nun Si Monumentum öncesi dümdüz Darkthrone benzeri black metal yaptığını düşünürsek, sanırım Hasjarl kendi istediği müziği Si Monumentum’la birlikte yavaş yavaş empoze etti.

      Son albüme bakacak olursak da artık hayvan oğlu hayvanlık yani. Hiçbir kategoriye sokamıyorum, o derece hayvanlık. (Bunun soruyla alakası yoktu biliyorum ama içimden geldi, kendimi durduramadım hahaha)

      Yanıtla
      • bıçkınkafa

        Çok sağol cidden, doyurucu cevabın çok teşekkür ederim için. Adamlar metalde başlı başına bir ekol yarattılar ve son albüm harbiden kelimelerin ötesinde bir durum. Ortadakinin salt müzik kafasıyla yapılmadığı çok bariz. Bunu senin yazılar sayesinde daha da iyi anladık eyvallah.

        Yanıtla
  • necrobutcher

    Bu yazıyı bu kadar geç bulduğum için çok üzüldüm. Müthiş bir yazı. Cidden biraz daha genişletilse kitap olacakmış.

    Yanıtla
  • duodenum

    Yeni albüm geliyor.

    The Furnaces of Palingenesia – 24 Mayıs

    Bandcamp’ta yayınlanan şarkıya klip bile var.

    Şarkıyı dinlemiyorum tabii, albüm yayınlansın komple dinleyeceğim. The Synarchy of Molten Bones insanlık tarihinin en iyi müzikal eseriydi. Bence geçecekler.

    Yanıtla
  • Erencan Şenocak

    Black metali şöyle böyle dinleyen biriyim ama derinlemesine içine girmek istediğim için burada rastgele kritiklere bakarken bu yazıya denk geldim. Deathspell Omega daha önce adını duyduğum ama neredeyse hiç dinlemediğim bir gruptu ancak yazının vaat ettiği şey çok cazipti ve daha önce herhangi bir grupta denk gelmediğim bir durumdu o yüzden okumaya ve anlamaya çalıştım. Ama anlamadım tabi hatta kendimi epey zayıf hissettim. ama yazının doğrultusunda epey yeni isim, kavram,eserle tanıştım. Yani merak ediyorum gerçekten şöyle bir yazı başka hangi müzik türü için yazılabilir ya da hangi müzik türü dinleyicisi bu tarz bir meraka ve donanıma sahip olabilir ben bilmiyorum. Mutlaka tekrar okunacak. Teşekkürler.

    Yanıtla
  • Erdem

    Super bir yazi olmus, eline saglik

    Yanıtla
  • İsmail

    Muazzam bir yazı, aylardır okuyorum ayrıca DsO’ya başlamak isteyenlere konsept rehberi niteliğinde atıyorum bu yazıyı, gerçekten muazzam.

    Yanıtla
  • cilginkahkahalarinmabedi

    arkadaş kaç zaman geçti bilmiyorum hala düzenli olarak okuyorum, okumaya da devam edeceğim. her seferinde yeni şeyler öğreniyorum. hayatımda hiç bu kadar ince eleyip sık dokunmuş bir deathspell omega yazısıyla karşılaşmadım. metalperverin zirvesi.

    Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.