KAUAN – Sorni Nai
Bu kritik 11 Ocak 2016’da kaleme alınmıştır.
Her sene olduğu gibi bu sene de, koca bir yıl boyunca denk gelmediğim için listeme almadığım, bir duysam kesinlikle ilk beşime girecek albümlerle yeni yeni tanışmaya başladım. KAUAN belki de bunun en bariz örneklerinden bir tanesi. “Sorni Nai” dinlediğim ilk saniyelerde doğrudan ruhuma kendini işlemeye başlayan, bütün bilincimi, zaman ve mekan algımı darmadağın eden, bütün dünyevi dertleri sağa sola savurup ebedi mutluluğa benzer bir hissi saniye saniye yaşatan bir albüm. Daha kritiğin başında bile kendimi övmekten alıkoyamadım, düşünün işte ne derece tokat yediğimi. Diğer yandan bunca fazla övgünün de bazı kimseler için ters etki yapacağını da bildiğimden ve onların da bu güzeller güzeli albümü kaçırmamasını istediğimden şimdi bu 52 dakikalık kompozisyon harikasını enine boyuna inceleyeceğim.
Atmosferik doom metal ve post-rock karışımı bir türe sahip, Rusya kökenli, ancak Fince şarkılar yazan bir grup KAUAN. Türü bile birçoğunuzun ilgisini çekmeye yetebilir. Birçok sitede benzer gruplar olarak AGALLOCH, EMPYRIUM, ALCEST gibi saadetimizin üzerine kara bulut gibi çöken efsane gruplar yazılıyor. Açıkçası ben KAUAN müziğini hiçbirine tam olarak benzetemesem de gittikleri yolun pek de farklı olmadığını kabul ediyorum. Bir fark belki şudur, “Sorni Nai” yalnızca üzüntünün ve acıların bir dışavurumu değil, dinleme koşullarına göre dinleyiciye ferahlık ve huzur da vadeden bir albüm. Özellikle Anton Belov’un “Akva” şarkısının 6:25 gibi giren o okşayan vokaliyle, dinleyiciyi tatlı bir boşluğun içine sokuyor. Albümün geri kalanında ise ciddi ciddi upuzun bir yolculuğa çıkarıyor sizi müzik. Bu konuda oldukça başarılılar, çünkü…
Çünkü KAUAN grubunun bütün üyeleri gerçek anlamıyla dağcılardan oluşuyor. Hem uzun dağ yürüyüşleri hem de tırmanışlar yapıyorlar. Kişisel yaşantıları ise doğrudan müziklerini etkilemiş. Hayatımın kayda değer bir kısmı patikalarda ve yaylalarda geçtiği için, bu albümü gereğinden fazla içselleştirmiş olabilirim. İlk yaptığım kamplı yürüyüşte, şubat ayının ortasında karların arasından üstümde tişörtle geçerken etrafa baktığımda, “Sorni Nai”yi dinlediğim andaki hissin aynısına kapılmıştım. O uzun yolculuk hissini, doğanın hem yumuşaklığını hem de acımasızlığını sanırım başka hiçbir grupta bu kadar organik, içten hissedemeyebilirsiniz. Albümün tamamının tek bir şarkıdan oluşuyor olması da, söylediklerimi destekler nitelikte.
Peki yalnızca yumuşacık melodiler, klasik gitar arpejleri, okşayan vokaller ve özenle seçilmiş synthler mi var bu albümde? Elbette hayır, bunlarla birlikte çığlık vokaller, distorte edilmiş gitarlar da mevcut. Fakat sizin de tahmin ettiğiniz üzere, bütün bu karşıtlık o kadar güzel birbirine entegre edilmiş ki, sanki zaten olması gerekenin olduğunu düşündürüyor dinleyiciye. Sanırım metale kulağı biraz alışık olan hiç kimse şarkıların arasında beliren sert kısımları yadırgamayacaktır. Albümdeki her şey o kadar tam ki, en basit bir ses efekti bile çıkarıldığında eksikliği göze batabilir. Bunca bütüncül ve öz bir müzik yapmak ise cidden her baba yiğidin harcı olmayan bir şey.
Albümün olumsuz denilebilecek tek bir yanı var, o da yine dinleyicinin zevkine göre değişen bir faktör. Progresif müziğe alışkın bir bünye için bile, şarkıların genelde çok uzun geçiş kısımlarından ibaret olduğunu düşünmek olası. Metal kısımlar bazen o kadar çok yükseltiyor ki dinamiği, geri kalan kısımlar bir sonraki patlamaya hazırlık aşaması gibi görünebiliyor. Ancak dediğim gibi bu genel olarak albüme yaklaşımla ilgili bir husus. Bu albüm kesinlikle olumlu veya olumsuz bir beklentiyle değil, tam olarak nötr bir şekilde açılıp dinlenilmeli. Her şey bir yana eğer yukarıda ismi geçen gruplardan en az birini seviyorsanız mutlaka açıp dinleyin. Pişman olmayacaksınız.
96/100