Cytotoxin – Biographyte
Merhaba.
Yarın bir gün bulunduğumuz yerde bir nükleer bomba patlatılsa daha ne olduğunu bile anlamadan eriyip gideceğiz ya mesela, işte Cytotoxin de nükleer gücün bu kesin, önlenemez yıkıcılığını death metali şekillendirmede kullanarak müziğini karşısında durulması imkansız bir yıkım aracına dönüştürmeye çalışıyor. Geriye hikayeyi anlatacak kimse kalmadığında yaşanan felaketin edebiyatını yapmak da mümkün olmaz elbette; bu düsturla hareket eden Alman topluluk teknik/brutal death metal tarafında inanılmaz özgün işler çıkarmıyor belki ama tematik açıdan insanlık tarihinin en büyük nükleer faciası olan Çernobil ve bundan sonra yaşanabilecekler üzerine kurguladığı karakteriyle diğer pek çok gruptan sıyrılmayı başarıyor. Radyasyon zehirlenmesiyle mutasyona uğramış azman death metal mi? Kulağa hiç fena bir fikir gibi gelmiyor.

Gruba dair en sevdiğim anları atmosfer yaratımına, ya ne fena oldu her şey triplerine girmeye çalışmadan, sadece yok edicilik tarafına odaklanarak çaldıkları zamanlar oluşturuyor. Biograpyhte bu açıdan kusursuz bir açılışa sahip. Hope Terminator gibi müthiş bir isme sahip giriş parçası, daha kendinizi bu tarz bir müziğe hazır hale getirmenize olanak bile tanımadan yüzlerce notayı ve vuruşu kulaklarınızdan içeri boca ediyor. GOROD vari tapping oyunları, güçlü bir ritim omurgası, mekanik hissettirmeden hız sınırları zorlayan enfes blast-beat davulculuğu derken 30 saniyede radyasyonun tillahına maruz kalıp kadere boyun eğdiriyor Cytotoxin insanı. Bu yıl dinlediğim güçlü açılışlardan biri Hope Terminator ve uzun süre çalma listelerimde yer alacak gibi.
Nuklearth itibariyle akılda kalıcılık tarafına biraz daha odaklanmaya başladıklarına şahit olmuştuk zaten, Biographyte‘da da bu yaklaşımın sürdüğünü görüyoruz. Gammageddon döneminin salt brutallik üzerine kurulu anlayışı yerini biraz daha melodik, biraz daha ritmik fikirlere bırakmış durumda. Bu elbette kulak dostu bir müziğe işaret etmiyor; günün sonunda tek şarkıda insanı terden sırılsıklam edecek bir hız, sertlik ve yıkıcılık tufanı Cytotoxin müziği. Fakat bu dolulukta, insan limitlerini zorlayan enstrüman kullanımlarının olduğu işleri dinlerken hissettiğim o mekanikliği, ruhsuzluğu aşmayı çok iyi beceriyorlar. Burada da devreye trafiği, tansiyonu yönlendirme konusundaki ustalık giriyor. Temelde kurban olayım bir soluklanın artık, dedirtecek seviyede, milisaniyeye mümkün olabilecek en fazla sayıda sesi sıkıştırma motivasyonuyla çalınan bir müzikte bu denli akıcı, yıpratırken yormayan, döverken bayıltmayan bir besteciliğe şapka çıkartmak gerekir bence. Sadece Hope Terminator ve Condemnesia‘yı dinleyip ziyade olsun, diyerek sofradan kalkabilirdik, fakat Cytotoxin düzenlemeleri hiçbir parçanın veya parça içerisindeki bir bölümün haddinden fazla yoğunlukla overkill noktasına, aşırıya kaçıp bokunu çıkarma seviyesine gelmesine izin vermiyor. Belki bu bazı dinleyiciler için yeterince dayakşör değil! gibi bir eleştiri noktası da oluşturacaktır, fakat ben bu seviye bir işi defalarca dinletebilmenin özel bir yeteneğe işaret ettiğine inanan taraftayım.
Jason Melidonie & Fabrice Töpfer ikilisi, içinde bulunduğumuz dönemin en üstün gitar ikililerinden ve Cytotoxin’in en büyük gücünü oluşturuyorlar. Melidonie’nın soloları her defasında insanın suratını eritmeyi başarırken Töpfer de makine netliğindeki taramalarıyla ve Melidonie ile paslaştığı kısımlarda segilediği yeteneğiyle göz dolduruyor. Cytotoxin gibi bir grup için melodik sıfatı negatif düşünceleri beraberinde getirebilir ama melodinin sınırlarını sonuna kadar zorluyor, brutallikten hiç taviz vermeden akılda kalıcı gitar akrobasileriyle devamlı dinleyiciyi taze tutmayı başarıyorlar. Özellikle bu albümde melodi ve solo karakterini Muhammed Suiçmez ekolüne daha yakın bulduğumu da belirtmem gerek. Bulloverdozed, kapanıştaki From Bitter Rivers gibi parçaları dinlerken NECROPHAGIST hissiyatı almamak imkansız ki bilen bilir, tüm hissiyatlar içerisinde tepeye oynayabilecek bir hissiyattır bu.
Her albümün bir öncekinden biraz daha uzun olması bir tesadüf mü bilemiyorum ama Biographyte‘ın biraz da negatif taraflarına odaklanmak gerekirse ilk olarak 48 dakikaya varan süresini konuşmak lazım. Bir süre sonra iç içe geçmeye, parça odağından ziyade yemesi yutması zor boyutlarda, monolit bir brutal/teknik death metal tecrübesine dönüşmeye müsait Biographyte ve her ne kadar Deadzone Desert gibi, Revelation gibi ara fasıllarıyla bütüncül bir kurgu için uğraşılmışsa da birkaç tekrardan sonra yorabiliyor. O sevdiğim rif The Everslave de miydi, şu azman beatdown kısmı Behind Armored Doors‘da mıydı yoksa başka parçada mıydı diye karıştırmaya başlamanız çok olası. Birbirlerinden net şekilde ayırmakta zorlanacağımız parçalar, bir süre sonra hem karakter hem de akılda kalıcılık bakımından monokrom bir dinletiye dönüştürüyor Biographyte‘ı. Lokomotif beste bulmakta zorlanacağınızı, 2. yarının biraz yorabileceğini, benzer fikirlerin tekrarının albüm sonuna gelmeden yeter dedirtebileceğini düşünüyorum. Ben genel anlamda memnunum halimden; girişteki 4 parça + Bulloverdozed ve kapanış ile lezzetli ve doyurucu, 30 dakikalık bir EP’ye dönüştürür, öyle devam ederim en kötü.
Yazdığım çizdiğim şeylerden bağımsız olarak Cytotoxin gibi grupları ilgiyle takip edecek kadar ekstrem metale alışkın kulaklar bu müzikten ne istediklerini, ne beklediklerini çok iyi biliyorlar ve Biographyte şimdilik ne Nuklearth kadar akılda kalıcı ne de Gammageddon kadar yırtıcı görülmediği için biraz arada kalmış, tam manasıyla benimsenememiş gibi duruyor. Genel anlamda bu fikre katılmakla birlikte Cytotoxin’i bu devrin en değerli brutal/teknik death metal oluşumlarından biri olarak görüyor ve kendi ortalamalarında kaldıklarında bile piyasadaki birçok grubun önünde olduklarını düşünüyorum. Belki bu kadar yüksek puanı hak etmiyor, fakat sevdiğimiz gruba biraz kıyak geçemeyeceksek ne diye site açıp yazı yazıyoruz ki sabah akşam, değil mi?
85/100
