Kritik

Spectral Wound – Songs of Blood and Mire

Merhaba.

2023 Yazında Rockstadt Extreme Fest‘e katıldığımda izlemeyi istediğim gruplardan bir tanesi de Kanadalı Spectral Wound’du. Pek çokları gibi 2021 yılında, enfes A Diabolic Thirst sayesinde tanıştığım beşlinin itlik ve serserilikten beslenen çiğ black metalinin sahnede nasıl bir şeye dönüşeceğini merak ediyordum. Gündüz vakti olmasına, yaz sıcağına ve küçük sahnenin yol geçen hanı durumuna rağmen (2024’te düzelttiler neyse) iyi bir performans çıkarmış, sahne süresi boyunca hatırı sayılır sayıda seyirciyi orada tutmayı başarmışlardı. Konserin ardından akşam saatlerine kadar izlemek istediğimiz başka grup olmadığı için alana yürüme mesafesindeki Raşnov Kalesi‘ni ziyaret etmiş, kuş uçmaz kervan geçmez bu yerdeki dandik bir kaleyi bile 2-3 defa istila edip haraca bağlayan çılgın Türkler hakkında bir şeyler okuyup keyiflenmiş, ormanlık yoldan ferah ferah tekrar aşağıdaki konser alanına yürüyorduk. Yokuşun alt kısmından suratlarında makyaj kalıntıları, bir tanesinin elinde eldivenler, sırtlarda deri ceketlerle beş kişilik bir ekibin -biraz da yorgun adımlarla- tırmandığını görünce bir an afalladık. Ben yakınlaştıkça tiplere kesin kanaat getirip karşı karşıya geldiğimiz noktada “Spectral Wound!” diye haykırdım, onlar da kvlt takılmak yerine gayet güler bir yüzle selam verip teşekkür ederek devam ettiler. Yanımdaki sevgili arkadaşım Kenan “Lan demin izlemedik mi bunları? Bir fotoğraf çektirseydik, laflasaydık?” dediğindeyse hem havadan hem de dağın tepesindeki kale ziyaretinin yorgunluğundan “Bu sıcakta itle köpekle muhatap mı olayım şimdi ya, zaten terlemişlerdir hayvan gibi,” demiş, akabinde şen kahkahalarla yola devam etmiştik.

Böyle saçma sapan bir anım olması eğlenceli tabii ama şimdi düşününce bunu bir hata olarak görüyorum. Keşke elemanlarla ahbaplık kursaymış, sosyal medyası şusu busu yürüseymişim. Ben bu seviyede takılırlar, zirveleri A Diabolic Thirst çizgisinde kalır diyorum ama kazın ayağı öyle değilmiş. Pek çok 2024 listesinde –ve benimkinde de– gördüğünüz üzere Songs of Blood and Mire, Sepctral Wound’a bir, hatta birkaç basamak daha atlatarak grubun black metal sahnesindeki pozisyonunu bayağı sağlamlaştırdı. Geleneksel, klasiklerden bolca beslenen doğru bir black metalin günümüzde hala iş yapabileceğini, ille de avangart, progresif takılmak gerekmediğini bir kez daha kanıtladılar sağ olsunlar.

Tabii özellikle ilk intiba ve tanışma faslında Songs of Blood and Mire‘ı değerlerken black metale hangi açıdan baktığınız oldukça önemli. Kök ekollerin ve temellerin üzerine inşa edilmiş sağlam, fakat herhangi bir yenilik barındırmayan mimarilerle bir sorunu olmayan herkes tarafından rahatça kucaklanabilecek, öte yandan yeni dalgaların yolunu gözleyen, yenilik peşinde koşulsun isteyen maceracı dinleyiciler içinse fazla güvenli ve ortalama bulunabilecek gibi göründüğünü kabul etmek lazım. 90’ların tremolo odaklı gitarlarını, canhıraş ve bir parça melankoli barındıran çığlıklarını, çiğ prodüksiyonları seviyorsanız en azından bir-iki tur şans vereceksiniz demektir; bu da Spectral Wound’un kendini kanıtlaması ve sihri altına alması için yeterli süreyi gruba tanıyor. Birkaç dinlemenin ardından parçaların dilinize dolandığını veya o an için ne açacağınıza karar veremediğinizde elinizin bu albüme gittiğini fark ettiğinizde zeki biri tarafından dolandırılmış gibi, takdirle karışık bir “vay puştlar!” çekebilirsiniz içinizden, benden söylemesi.

Özellikle başka bir şeyle uğraşırken fon müziği görevini çok iyi üstlenerek tekrar tekrar dinlenebilmesi, 2. dalga prensiplerine sıkı sıkıya sarılmasına rağmen bugüne kadarki en temiz, görece en cilalı prodüksiyona sahip Spectral Wound albümü olması, Songs of Blood and Mire‘ı 2024’ün hayli zengin black metal kataloğu içerisinde üst sıralara taşıyan unsurlardan bazıları. Aristocratic Suicidal Black Metal (mükemmel bir şarkı ismi) gibi gayet düz, NWOBHM ilhamlı, belirli motifleri tekrarlayıp duran ve kimi anlarında referans gruplarını insanın gözüne sokmaktan hiç çekinmeyen (BATHORY ve DISSECTION duymamak imkansız) parçalardan çok daha serseri tınlayan Fevers and Suffering‘e veya WINDIR tarzı bir epiklik barındıran Twelve Moons in Hell‘e kadar her parçada duyulabilecek, albümün genel karakterini iyi yansıtan bir ritim akışı hakim. Minnoş, kulak dostu bir black metal değil bu kesinlikle, yanlış anlaşılmasın, fakat taviz vermez kimliğine rağmen çok rahat ve huzursuzluğu kontrolsüz bir öfkeye dönmüş çılgın bir karakterden ziyade kendi günahkarlığıyla barışık, umutsuzluğundan hoşnut bir tavır sergiliyor. Konforlu demek istemiyorum, fakat kabus gibi üzerinize çökmeyen, ruhunuzu mengeneye almışlar gibi hissettirmeyen türden black metal albümleri de bence gayet güçlü olabiliyor.

Hal böyle olunca da zirve anlarıyla zayıf noktaları arasında bir uçurum bulunmuyor. 2021’deki Frigid and Spellbound gibi çok net bir hit parçası yok örneğin. Herkesin favorisi başka bir parça olabilir, zira filler içermiyor ve 43 dakikasının tamamında aynı kaliteyi koruyor. Konsantrasyonu, atmosferi veya akışı bozan hiçbir şeye yer verilmemesi, geleneksel sınırlarda kalınmasına rağmen bayağı veya ucuz kopyacılıklara başvurulmaması, kasıntılıktan tümüyle uzak tavrıyla Songs of Blood and Mire her an, her ortamda açıp dinleyebileceğim türden bir black metal albümü. A Diabolic Thirst bir süre sonra 6 parçadan 3’e indi mesela ama bu her aklıma geldiğinde basacağım oynatma tuşuna, arkama yaslanıp keyfime bakacağım.

85/100


Okur puanı:

Ortalama puan 4.7 / 5. 3

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

Bir Yorum Bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.