Blood Incantation – Absolute Elsewhere
Merhaba.
Hidden History of the Human Race ile son yılların belki de en büyük çıkışlarından bir tanesini gerçekleştiren Amerikalı, amiyane tabirle değişikli death metal topluluğu Blood Incantation, pandemi yüzünden turlayamayarak büyük bir şanssızlık yaşamasına, 2022’de tamamı kozmik ambiyans yaratmalı, metal dışı bir synth. albümü paylaşıp kafa bulandırmasına rağmen hayranlar ne grubu ne de o muhteşem albümü unutabildi; sadece Spotify verilerinden dahi anlaşılabileceği üzere Blood Incantation, son dönemin en çok dinlenen yeni death metal gruplarından biri, hatta muhtemelen 1. sıradaki isim.
Bunu başarmalarını sağlayan bir-iki temel faktör var. MORBID ANGEL‘ın amansız tavrını DEATH‘in ilerici vizyonuyla birleştirmek, death metalin farklı ekollerine aynı anda hitap edebilmek çok başarılı bir fikir ve iş mesela. Herkesin fazlasıyla ilgi duyduğu, her alanda karşımıza çıkan kozmik konseptler ve atmosfer de müziğin ruhani tarafını oturtmak adına doğru bir çerçeve. Eh, bir de işin içine nostaljik ama ölümsüz progresif rock dokunuşlarını ekleyince karşı konulamaz bir şeye dönüştü diyebiliriz Blood Incantation için. Daha az seven vardır, kendini yerlere atıp fanlıktan ölen vardır ama hiç dinleyemeyeni, katlanamayanı görmedim henüz. Bir yerden, bir şekilde cezbediyorlar insanı mutlaka.

Absolute Elsewhere‘e dair konuşacak şey çok ama grubun birden fazla türe, alana nüfuz edebilmesini örneklendirmek adına hemen The Message [Tablet III]‘ü açalım mesela. Enfes bir death/thrash coşkusuyla açılan parça, iki dakika sonrasında flütlü, kozmik bahçelerde geziniyormuş hissi veren synth. ve temiz vokal kombolu 70’ler vitesine geçiyor; oradan enfes bir death-doom salvosuyla çıkıp akabinde belki de pek çokları için albümdeki favori anlarını yaşatacak kusursuz bir black metal rifine bağlanıyor ve gider ayak bir kez daha suratımızda patlıyor Blood Incantation. Neredeyse SAOR vari isimleri anımsatacak bir folk-black rüzgarları estirdikten sonra da fade-out ile -ki çok gıcık olurum bu tekniğe- kapanışa geçerken yağmur/gök gürültüsü sesleri, o enfes melodilere karışıp zihninizde sakinleştirici, huzurlu bir yere yerleşiyor. Her açıdan noksansız, mükemmel bir kapanış gerçekten.
Şimdi bu söylediklerimi “e kardeşim daldan dala atlamışlar, onu seven de gelsin bunu seven de gelsin derken saçmalamışlar, reklam kokan hareketler bunlar, AMARİGA’nın uşağı olmuşun eyy metalperver!” şeklinde yorumlayabilir, daha dinlemeden soğuyabilirsiniz. Önyargılarınızı bir kenara bırakın ve müsterih olun efendiler, Blood Incantation’ın tüm bu geçişleri o kadar yumuşak ve doğal ki eğer özellikle belirli bir türe antipati geliştirmiş, bir an olsun duyar duymaz oradan kaçacak bir manyaklık boyutuna ulaşmış değilseniz, özgün bütünlüğü içerisinde her bir ilham parçacığının bir diğeriyle uyumlandığını, kendine has bir yer bulduğunu siz de fark edeceksiniz. Üçer bölümden oluşan iki şarkı, hiçbir anında dinleyiciyi yörüngeden çıkarıp ne yapıyorsunuz lan değişikler, dedirtmiyor. Oynat tuşuna bastıktan sonraki o 40-45 dakika nasıl geçiyor, belli değil.
Burada aslan payını 90’ların mağara prodüksiyonuna, ve önde hangi enstrüman hangi maceranın peşinde koşarsa koşsun, büyük oranda death metal sınırları içerisinde takılmaya devam eden azman davula veriyorum ben biraz. Vokal ve davul kaydındaki hafif boğukluk, gitarların o organik cızırtısı, grubun nasıl bir ton ve tını yakalamak istediğine dair sağlam ip uçları verirken The Stargate [Tablet II], The Stargate [III], The Message [Tablet I] gibi parçalardaki brutal bölümlerin evvel zamanda, Morbid Angel‘ın stüdyodaki işi bittikten hemen sonra bizimkiler Rick&Morty vari bir portal açıp içeri dalmış da hiçbir şeyin ayarıyla oynamadan bu parçaları kaydetmiş gibi hissettirmesi çok hoşuma gitti. Benzer şekilde The Message [Tablet I]‘de temiz gitarların ve progresif bas yürüyüşlerinin arkasında hız kesmeden blast-beat atmaya devam eden davula saygılarımı sunuyorum. Albüm boyunca Isaac Faulk’un davulları sayesinde enerji hiç kesilmiyor ve küçük görünen bu detaylar, momentumun korunmasını sağlıyor. The Stargate [Tablet II]‘nin özellikle ilk yarısı 1 dakika filan daha kısa tutulsa, iyice kusursuz bir akışa ulaşacakmış. 1980 yapımı Contamination filminden alınan sample iyi, hoş, fakar biraz uzamış. Belki de ilk kısımdaki [Tablet I] mellotron sololarıyla takviye edilebilirdi ama bu sefer de aynı şeyi tekrar duyunca bayar mıydık, emin olamadım. Öv ha öv derken küçücük bir can sıkıntısını da paylaşmadan geçmeyeyim.
ELOY, PINK FLOYD vari prog-rock ilhamının dünya dışı atmosfer ve kötücül death metal ile enfes bir birleşimi Absolute Elsewhere. Starspawn delişmenliğiyle Hidden History…‘nin kozmik kafası, dengeye oturmuş artık iyice. Blood Incantation şu son iki albümünde sadece kendi evrim geçirmekle kalmıyor, death metalin ne kadar geniş bir çerçevede ele alınabileceğini de dünyaya kanıtlıyor. Bunun death metal olmadığını iddia etmek en basit anlamda abesle iştigal olacakken sadece death metal ifadesi de çok yetersiz bir tanımlama biçimi; hal böyle olunca Blood Incantation’ın döneminin ilerici, ufuk genişleten isimleri arasında anmak da şart bence. Absolute Elsewhere pek çok mecrada yılın albümü seçildi veya kafaya oynadı zaten ki bu sayfalarda da orada olacağı kesin gibi. Ne yapın edin, özellikle bu son iki albümü mutlaka iyice bir kurcalayın. Death metal, Blood Incantation gibi bir gruba sahip olduğu için kendini şanslı saymalı.
95/100

En iyi albüm olayı göreceli bir şey belki ama kesinlikle yıla damgasını vuran albüm budur.
Başta porg rock-death metal geçişleri biraz zorlama mı diye düşünmüştüm ama albümü tekrar tekrar dinledikçe bundan iyisi Şam’da kayısı moduna geldim.