Ihsahn – Ihsahn
Merhaba.
EMPEROR gibi metal tarihine geçmiş bir grupta yaptıklarının bile önüne geçip tümüyle kendi markasıyla anılabilecek bir seviyeye ulaşan, yetenek, vizyon ve sanatsal bakışını herhangi bir kesimin beklentilerini karşılamaktansa kendi keyfinin kahyasını onore etmek üzere kullanan, yaptığı her şeyi ayıla bayıla dinlemesem de çok büyük saygı duyduğum bir müzik adamı Vegard Sverre Tveitan. Günümüzde artık epey derinlere gömülmüş durumdaki ekstrem metal kökleri, caz ve orkestral işlere olan yüksek ilgisi yüzünden belki metal camiasında kapladığı alan eskisi kadar büyük değil; fakat nerede adını görsek (THE HALO EFFECT remiksinden tutun da TRIVIUM insanı Matt Heafy ile kurduğu IBARAKI‘sine, ne bileyim, LEPROUS‘una kadar) merakla, heyecanla bakalım ne yapmış, diye kurcalıyor, Ihsahn etiketinin ağırlığını hala yoğun bir şekilde hissediyoruz.
Son olarak Àmr albümünde bırakmıştık kendisini ve pandemisi, o arada giriştiği Ibaraki projesi derken yeni bir Ihsahn albümü için uzunca bir süre beklemek zorunda kaldık. Bir çift albüm olarak piyasaya çıkan Ihsahn, ilk bakışta nicelik bakımından epey doyurucu; biri orkestral versiyon olmak üzere 49’ar dakikalık iki albüm var elimizde. Tabii esas mesele niteliği ki onu da az sonra değil hemen şimdi kurcalayacağız etraflıca.
İlk konuşulması gerekenin prodüksiyon olduğunu düşünüyorum. Orkestranın hem beste hem de prodüksiyon tarafında bu kadar önde tutulduğu bir işte her enstrümanın tek tek duyulabilmesi, Ihsahn‘ın değerini epey yükseltiyor. Hafifçe bir yastık basılmışlık, keskin tarafların törpülenmişliği, ekstrem sınırlarından uzaklaşılmışlık söz konusu ama Ihsahn müziği zaten dört sayıp cam çerçeve indirme hevesinde olmadı hiçbir zaman. Haliyle bas davulunun, trampetin, gitarların yumuşaklığı benim için bir handikap değil; hatta bu sayede orkestral düzenlemenin detaylarını daha çabuk kavrayıp daha bütüncül bir dinleme deneyimine eriştiğim için memnunum diyebilirim. Hakikaten dolu dolu bir müzik bu ve yüzeydeki metal enstrümanlarının gürültüsünden altta olan biten kaynasaydı onca emek güme giderdi. Ihsahn, Tony Lindgren ve Jens Borgen üçlüsünün masabaşı marifetlerini alkışlamak gerek. Orkestral versiyonu dinlerken hiç aa burası böyle miymiş demedim, pırıl pırıl bir kayıt.
Müzik tarafındaysa 70’ler 80’lerin progresif caz işlerinden ilham almış, beklenmedik dönüşler ve aralıklı (interval), açılı melodilerle dolu bir bestecilikle karşılaşıyoruz. Müzik teorisi bilgim çok düşük olsa da on yıllardır ciddiyetle müzik dinleyen biri olarak burada duyduğum şeylerdeki küçük oyunları, Ihsahn’ın şurayı şöyle geçsek nasıl tınlar acaba meraklarını yakalayabilmek, albümden aldığım keyfi katlıyor. Hem prodüksiyon hem de beste açısından The Distance Between Us, Ihsahn’ın melodi savaşlarını ve metal enstrümanlarıyla orkestra arasındaki kontrpuan oyunlarını görmek adına çok iyi bir örnek. Ayrıca maalesef Ihsahn’ın karanlık, kasvetli, blackened diyebileceğimiz taraflarının ne kadar azaldığını da kanıtlıyor bu single. Albümün en ekstrem, en black metal şarkısı bu, öyle düşünün. 2010’ların Ihsahn’ı şu şarkıyı nerelere götürürmüş oysa ki, hey gidi.
Öte yandan metal enstrümanlarını çıkarınca da anlamını koruyan senfonik düzenlemeler sayesinde derdi ille de metal olmayıp iyi müzik dinlemek isteyen insanı fazlasıyla doyuracak bir iş bu. Klavye ve efektlerle, bilindik yerlerden ucuz epiklik kastıran bir besteciliğin aksine ciddi ciddi metal tarafı tamamlayan, fakat kendi başına da akıp giden bir orkestra performansı var. Yeri gelir, sadece orkestral versiyonu da tekrar tekrar dinlenir. Geçenlerde Dune (filme gidin bu arada ya) kitaplarımı kurcalarken açtım mesela, Paul kardeşim evreni yönetirken arkada aktı gitti. Hayli sinematik, keskin ve patlamalarla dolu. Zaten Ihsahn da konsepti iki versiyonun omuzları üzerine kurmuş. Ana hikayeyi metal versiyon anlatsa da orkestral versiyon üzerine çok daha dramatik bir katman atıyor. Söz, hikaye kurcalamayı sevenler daha da farklı anlamlar bulacaklar bu müzikte yani.
Bir iki parçada nereye gideceğine tam verememiş gibi durması haricinde (o da hikayeyi takip ederken bağlama oturuyor ama tek başına açıp dinlediğim A Taste of the Ambrosia‘yı veya ballad vari Blood Trails to Love‘a tam ısınamadığımı itiraf edeyim) hem Ihsahn’ın ekstrem, eklektik karakterine uygun hem de ne oluyor bu kadar sanat manat, düz çalın da dinleyelim, tayfadan da birilerini cezbedebilecek albeniye sahip, güçlü bir albüm bence. At the Heart of All Things Broken, Hubris and Blue Devils gibi parçalar Ihsahn’ın kariyerinde top 10’a dahi girebilir hatta. 2024 listelerine göz kırpacağına, ekstrem ile progresifin aşk/nefret ilişkisine aşina tayfa için çok değerli bulunacağına eminim. Lafımın kıymeti varsa biraz şans, biraz zaman verin ve mutlaka orkestral versiyonu da birkaç tur çevirip son kararınızı öyle verin derim.