Borknagar – Fall
Merhaba.
Doğa, doğası gereği insana karşı. Medeniyetin konforlu sınırlarında (ki o sınırlar da kimi zaman bir anda yok oluverebiliyor) değil de varoluşun vahşi, yaban diyarlarında yaşamaya çalışan birinin çabucak göreceği üzere doğa insanı ait olduğu yere, toprağın altına göndermek için elinden geleni yapıyor. Tabii doğa derken doğa olayları değil tek mesele. Doğduğu andan itibaren yaşam, insan için bir mücadele ve varlığın temeli yaşamaktan ziyade hayatta kalabilmek. Yaptığımız her şey, düşüşümüzü yumuşatmaya çalışmamızdan ibaret bu anlamda.
30 yıllık varlığını hayatta kalmak seviyesinden biraz daha yukarıda tutmayı başarmış ender isimlerden biriyse Norveçli Borknagar. Farklı türlere göz kırparak etiketlemesi zor bir müzik üretiyorlar ve buna rağmen çok tökezlemeden, kaliteyi ortalamanın üzerinde koruyarak devam ediyorlar. Genelde tutuculuğuyla bilinen black metal dünyasının zorlu şartlarına göğüs germek şöyle dursun, sürekli yeni bir şeyler deneyerek adeta bu işin doğasına kafa tutuyor, kimi zaman sarsılsalar da asla yıkılmıyorlar. Bunca yılın mücadelesi, Jens F. Ryland gibi grubun temel taşlarından birinin ve elbette Vintersorg gibi her anlamda kendine has bir metal markasının ayrılışı ve yaşamın türlü çeşit fakat doğal problemleri sonrasında çıkıp Fall adını verdikleri, merkezine insanın yaşamla mücadelesini konu alan bir albüm yazmalarını da doğal karşılamak gerek o halde.
Promo mailinde Øystein G. Brun’un ağzından yazılmış birkaç cümleden ilhamla, biraz da dağınık girdim konuya Borknagar konuşmak kolay değil. Neyse ki bu defa, tadımızı epey kaçıran True North‘a kıyasla çok daha bütünlüklü, Borknagar markasına yakışan bir albüm var elimizde. Winter Thrice, Empiricsm, The Olden Domain‘lerle anılmaya daha uygun, Borknagar’ın folk, progresif ve black metal harmanı müziğinin tepe noktalarından biri olarak görülebilecek kadar kaliteli bir iş Fall.
Tıpkı ENSLAVED gibi Borknagar da black metali kademeli olarak müzikal dokusundan çıkardıysa da ben hala o patlama anlarını arıyor, ekstrem tarafı tümüyle gözardı ettiklerinde kadife perdelere sarılıp içli içli ağlı… Neyse. Fall, grubun karanlık geçmişinden beslenmekten çekinmemiş diyelim. Süre bazında fazla olmasalar da yüksek tepe noktalarına sahip ve sadece bu özelliğiyle bile gönlümü çelmeyi başarmış durumda. ICS Vortex ve Lazare, progresif müziğin üzerindeki çift vokal saldırısına devam ediyor ve yeri geliyor Nordik kimliği yüceltiyor, yeri geliyor varoluşa dair hüzünlü düetler yapıyorlar. Summits, Afar, Stars Ablaze veya Northward gibi uzun, epik parçalarda başvurdukları blast-beat davulları ve black metal vokalleriyse, benim gibi tamamen progresife kaydıklarında veya yumuşadıklarında Borknagar, Enslaved gibi gruplara ilgisini yitirmeye başlayan dinleyiciler için ağza çalınan birer parmak bal tadında.
Tabii sadece ara ara bam güm çalmışlar diye övemeyiz bir albümü. Fall‘un esas başarısı da Nordic Anthem gibi tümüyle folk tabanına oturmuş, hem müzikal hem de söz bakımından vasatı aşamayan parçalarda bile çok uzaklara gitmeyip özü koruyabilmesinde. True North gibi samimiyetsiz, aklılda kalıcılıktan uzak, her parçada başka kafaya girip birbiriyle uyuşmayan parçaların sıralandığı dağınık, kopuk bir albüm değil. Açılışı yapan Summits‘in ortasındaki kozmik klavye / gitar kısmından tutun da Unraveling‘in başta epey atipik tınlayan coşkulu riflerine, Moon‘un neredeyse şarkının gövdesini oluşturan upuzun solosuna kadar her unsur grubun anlatısında bir yere oturuyor örneğin. Laf olsun diye, farklı bir şey denemek için veya elemanlardan birinin getirdiği fikri hır gür çıkmasın diye çöpe atamadıkları için yapılmış saçma sapan besteler yok Fall‘da. Uzun ve yorucu olabilecek bir yolculuk belki kimileri için; fakat ekstrem ve melodik taraflar birbirinden rol çalmadığı için pürüzsüz, kasissiz, çukursuz bir yolda ilerleyeceğinizi söyleyebilirim.
Yorucu demişken, Nordic Anthem dışında aceleci veya nakarat odaklı basit şarkılar bulunmaması, ortalaması 7 dakikayı bulan uzun bestelerdeki progresif akış nedeniyle takip etmesi biraz zor ve herhalde Fall hakkındaki en temel eleştiri noktası bu olabilir gibi görünüyor. Eh, zaten biz de yıllardır Borknagar’ı pop şarkılar yapıyor diye sevmiyoruz. Haliyle bu blackened prog (progresif black diyemeyecek kadar uzaklar oralardan artık) kafasına girip kendinizi ICS Vortex & Lazare ikilisinin ses tellerine ve mahir parmaklarına teslim ederseniz gayet akıp gidiyor Fall. Baştan sona aynı çizgide devam eden, hafif melankolik, doğa & insan temelli sözler de bütünlüğü besliyor.
Şu an çalan The Wild Lingers‘ı fazlasıyla GREEN CARNATION‘a benzetirken Fall‘un dinledikçe daha da açılacağına olan inancım güçleniyor açıkçası. Borknagar’ın tekrar kendi yeteneklerine, ağırlığına yakışan dolulukta bir iş çıkarması, 20 küsür senedir grubu dinleyen biri olarak içimi rahatlattı. 2024 şu ana kadar firesiz gidiyor gibi, o yüzden yarış zorlu geçecek ama zamanla sevileceğini düşünerek çıkış tarihini çok doğru bulduğum Fall‘a sene sonu listelerinde yer alması muhtemel gözüyle bakıyorum. Zamanı gelince göreceğiz hep birlikte.
Vokal melodileriyle ön plana çıkıyor. Dinledikçe dinletiyor kendini.
senenin en iyi albümlerinden birisi benim için.
İlginç bir şekilde tahmin ettiğimden çok daha az döndüm bu albüme niyeyse. Çok şey çıktı, onun da etkisi vardır herhalde. Daha çok dinlemek lazım.