Darkthrone – Eternal Hails……
Merhaba.
Darkthrone’u Darkthrone yapan her şeyi seviyorum. Metalperver’de yer alan -bu hariç- dört Darkthrone yazım da grubu ne kadar çok sevdiğimi anlatarak başlıyor. Piyasa şartları ve müzikal akımlar devamlı değişse de mahalle yansa saçını taramaya devam eden tavırlarından tutun da konser vermeme kibirlerine, metale bakış açılarından bu bakış açısının sunumundaki özgüvenlerine kadar her şeye bayılıyorum. Konu Darkthrone olunca güvenli bir sıcaklık kaplıyor içimi, Korhan’ın Çikolata Fabrikası’nda çalışan küçük Fenriz’cikler kalbime sevgi pompalıyorlar adeta.
İlk günden Eternal Hails……‘ın metalin köklerine uzanan bir albüm olabileceğinden şüphelenmiştim aslında. Hails, Urban Dictionary‘de de görebileceğiniz üzere black metalperverler arasında bir selamlaşma biçimi olmasının yanında hail bir saygı ifadesi de olduğu için zaten böylesi bir çıkarım yapmak için İngilizce dedektifi olmaya gerek yok. Hate Cloak ile grubun son dönemde iyice belirginleşen (Old Star itibariyle diyelim) heavy/doom metal yaklaşımı da ayyuka çıkınca Eternal Hails……‘ın (gerek var mıydı bu kadar noktaya ya?) BLACK SABBATH, BATHORY, CELTIC FROST, VENOM diye uzayan bir liste dahilinde metalin ebedi isimlerine selam duracağına inancım netleşmişti. Öyle de oldu: Eternal Hails……, kaydından riflerine, Fenriz’in her zamanki minimalist duruşunun 70’ler – 80’ler dolgun tomlu, ağır ataklı davulculuğuna geçişinden Nocturno Culto’nun hırıl hırıl (var mı böyle bir ikileme?) hırıldamalarına kadar her şeyiyle geçmişten fırlamış bir albüm.
Darkthrone usulü mistik ve soğuk, karanlık heavy metal riflerinden bahsetmenin bir anlamı yok ve tüm albüm bundan ibaret olsaydı bir şeyler söylemekte çok zorlanacaktım muhtemelen. Neyse ki 19. albümünde bile şaşırtmayı başardı Norveç Kralı ve 2021 model Darkthrone’un alamet-i farikası ve bir Darkthrone albümünde konuşmayı beklemediğiniz bir şey olduğundan synthesizer kullanımınından bahsetmek istiyorum biraz.
Sondan başlamak gerekirse kapanış parçası Lost Arcane City of Uppakra, tam da öne çıkan bir şarkı olmamasından hayıflandığım anda devreye girip dinleyiciyi İngiliz sanatçı David A. Hardy’nin Pluto and Charon eserinden oluşan kapaktaki o uzay atmosferine, soğuk ve boşluk ile kaplı bir ortama taşıyarak yapayalnız, afedersiniz ama piç gibi ortada bırakıyor. İnanılmaz basit bir rif ve Fenriz’in Bathory göndermeli davullarının ardından pat diye kesilen parça, Nocturno Culto’nun yaşlı, gamlı bir kuş gibi gakladığı bir dörtlüğün sonunda, hatta tam olarak “Aldri kristi skal vi nås!” sözleriyle (Mesih’e asla ulaşmamalıyız!) birlikte bambaşka bir boyuta geçiyor. Hem melankolik hem de kozmik bir synthesizer önderliğinde adeta uçuşa geçmişler. Anti-Hıristiyan Space rock mı? O da Darkthrone’dan sorulur artık! Bu arada albümün sözlerine dikkat ederseniz puanlarken şöyle bir beş, on puan daha fazla veresiniz gelebilir, benden söylemesi.
Böylesi yoğun ve önde değil ama Wake of the Awakened‘da da yine direksiyona klavyenin geçtiği bir bölüm var. 2:25 civarı giren bu kısım, benim diyen atmosferik black metal grubuna taş çıkartacak cinsten, tam 90’lar BURZUM ekolünden ilerleyip bam tellerini titretmeyi başarıyor. Albümün en tempolu parçası bu arada Wake of the Awakened. Diğer parçaların tümü orta tempoda seyrederken gitarlar da geleneksel heavy/doom metalden şaşmıyor. Rif kalitesi tartışılır belki ama Nocturno-Fenriz ikilisinin vizyonu artık eleştirinin ötesinde bence ve boşa düşüyor cümleler bir noktadan sonra.
Yeni bir Darkthrone şarkısı dinleyip “Olmamış!” demek gerçekten biraz cahilce geliyor bana. Sanki kontrollerinde değilmiş, öyle olmasını istememişler ama ne yapalım, güçleri bu kadarına yetmiş gibi konuşmak çok anlamsız hissettiriyor. Sevip-sevmeme hakkı elbette kişide saklı her zaman (kritiğini bile yazıyorum!) ama yeni yetme grup kendince bir şeyler deniyormuş gibi muamele edilmesine de göz yummamak lazım. Ne istiyorlarsa onu yapıyorlar ve beğenip beğenmemiz de gerçekten hiç umurlarında değil. Hatta o kadar umurlarında değil ki hiçbir dergiye veya mecraya tek bir röportaj vermeden, tek bir promo pakedi göndermeden, tek bir posta bile atmadan çıkardılar bu albümü ve buna rağmen herkes elinden geldiği kadarıyla Darkthrone konuşuyor bugünlerde. Kariyerinde böyle bir noktaya gelmek… Hey yavrum hey be.
Kim beğenmez peki Eternal Hails……’i, biraz da onu konuşup kapatalım. Dinamizm arayan beğenmez mesela. İyi prodüksiyon, modern tınılar arayan hele hayatta beğenmez. Bu tür müzikteki altyapısı zayıf, ille uçsun kaçsın isteyen beğenmez. Yazıda bahsi geçen gruplar hakkında oturup şöyle yarım saat, bir saat konuşacak birikimi olmayan beğenmez. Darkthrone gibi keyfe keder müzik yapan bir grup ile ilgili beklentisini doğru ayarlayamayan insan beğenmez. Beğenmez de beğenmez.
Ben bile bu tiplemelerin hiçbiri olmadan Voyage to a Northpole Adrift‘in biraz uzadığını, bu umursamaz besteciliğin geçişleri keskinleştirdiğini düşünüyorum mesela. Bu keskinlik yüzünden bazen kopuyorum parçadan hatta. Ayrıca bu yetenekte, bu birikimde adamlardan doğru insanlarla metal konuşulan alkollü ortama çok iyi fon müziği kimliğine sahip bir albümden fazlasını arzuladığım için biraz da mutsuzum. Açık konuşmak gerekirse bahsettiğim atmosferik eklentiler olmasa her şey o kadar standart seviyede ki bir-iki dinlemeyle bile rahatlıka tükenebilecek fikirlerden oluşuyorlar. Kısacası Eternal Hails…… bir başyapıt değil, kimse de sevmek zorunda değil.
İkisi de 50’sine yaklaşmış, 30+ yıldır bu müzikle yatıp kalkan, birlikte çalan iki metal aşığından, iki metal tanrısından oluşsa da Darkthrone’un bundan sonra bir 19 albüm daha yapmayacağına emin gibiyiz. Eternal Hails…… gibi Fenriz-Nocturno Culto ikilisinin kendilerine yaptıkları albümleri dinlerken sıra bir an evvel bize gelsin diye sabırsızlanıyorum çocuk gibi. Belki bir sonraki albümde biraz speed metal, biraz serseri ruh ya da belki yine o crust kafaları falan… Ne dersiniz? Olmaz mı güzel ağabeylerim benim? Ha benim canım Norveçli ağabeylerime.
“… Fenriz’in Bathory göndermeli davulları” derken tam olarak ne kastettin
Bathory basitliği ve özellikle grupta folk etkisinin arttığı dönemdeki ride zillerini çok yakın buldum, 2:40 civarı başlayan bölümde özellikle. O ritim de NWBOHM at koşturma ritmi tabii özünde ama milyon çeşit türe girdi bir şekilde.
Yok abicim kaç kere dinlediysem de olmadı. Hoşuma gitmeyen bir hamlık var albümde.