Uada – Djinn
Merhaba.
Son olarak iki yıl önceki Cult of a Dying Sun albümü ile kulaklarımıza konuk olan Portland çıkışlı melodik black metal topluluğu Uada, iki senede bir albüm yapma düzenini bozmayıp geçtiğimiz haftalarda 3. stüdyo albümü Djinn‘i paylaştığında gram heyecanlanmadığımı söyleyerek başlamak istiyorum. İlk albüm Devoid of Light’ı hala sever ve savunurum ama 2018’de art niyetli bir yola girdi Uada ve beni kaybetti. Detaylarda kaybolmak niyetinde değilim ama MGŁA ve DISSECTION gibi iki dev grubun yaptıklarının neredeyse bire bir ölçüde kopyalanıp üzerine Portland hipster sosu eklenerek servis edilmesi, beni tatmin edebilecek bir şey değil. Önüne her ittirileni yiyecek kadar da aç, açıkta değilim şükür. Binlerce grup var elimin altında.
Bununla birlikte şöyle ağız dolusu söveceğim, kürekle bok atacağım bir grup veya albüm çıkmıyor karşıma her gün; Djinn‘in en azından bam-güm girişeceğim bir albüm olma potansiyeli taşımasının bir parça da olsa ilgimi çektiğini itiraf etmeliyim belki de. Tabii bir de önden paylaşılan iki parçadan No Place Here‘ın son bölümünde neredeyse dört dakika boyunca Uada’nın konuşma yaptığı, halka seslendiği bir bölüm olması da bıçaklarımı bileyleme isteği uyandırmadı desem yalan olur. Jake Superchi dört dakika boyunca konuşuyor gerçekten. Konuşma dediğim de tam Amerikan dayaklık hipster konuşması… Cancel Culture üzerine TEDx konuşması yap, onu dinleyelim (dinlemeyelim?) o zaman ulan. Hem black metal grubu olacaksın hem de snowflake olacaksın öyle mi? Neyse, durun… İyiyim. Sırf bu sözler yüzünden bile gömülür Djinn ama hakkını verip inceleyeceğim albümü.
Bas ve davul departmanında oyuncu değişikliğine gidilmiş ve yerel sahneden isimlerini dahi duymadığım bazı gruplarda çalan iki yeni eleman girmiş kadroya. Tabii esas vizyon sahibi yine gitarist James Sloan ve Jake Superchi; gitar-vokaldeki liderliğinin ve besteledeki aslan payının haricinde düzenlemeler ve sözlerden de o sorumlu. Önden paylaşılan ve fazlasıyla rock ilhamlı açılış parçası Djinn, Jake’in bu defa daha farklı bir yol izlediğini, çok daha arkadaş canlısı ve ana akım yanlısı bir anlayış benimsediğini gösteriyor. Tatlı tatlı giren rock ritimli davullar, tüm sivrilikleri törpülenmiş tremolo gitarlarla birlikte sanki bir indie rock abümü dinliyormuş hissi verebilir. Sonra klasik yöntemlerle black metale evriliyor neyse ki ama ileride olacaklara dair bir ipucunu da bırakıyor daha ilk saniyeden.
Bu parçanın ilk otuz saniyesinden sonra duyacağınız ve birkaç ölçü yüksek tempolu çiftkrosoğlu davullar üzerinde, birkaç ölçü de klasik blast-beat ritminde seyreden, hızlı ama keskinlikten çok uzak tremolo gitarlar, albümün black metal tarafındaki varlığının da özeti. İlhamsız diyemeyeceğim belki ama önündeki/arkasındaki kel alaka bölümler yüzünden etkisi iyice azalan partisyonlar şeklinde, duygusal anlamda olmasa da teknik açıdan bir black metal albümü dinlediğinizi hatırlatmak dışında (çünkü hatırlatılmasına ihtiyaç duyacaksınız bazen) pek bir fonksiyonu bulunmayan anlardan ibaret yani genel olarak. Sonraki 52 dakikada black metal namına bir zafer anı olarak nitelendirebileceğimiz hiçbir şey yok kısacası. Bu arada evet; bir saatin üzerinde Djinn… Uada, yarım saat dolaylarındaki ilk albümünde yer alan gereksiz tekrar ve sündürmelerden arındırılmış, akıllı görünmek için kastırıp durmayan bestelerin kıymetini asla anlayamayacak herhalde.
Black metal tarafında üç aşağı beş yukarı ne olduğu belliyken Djinn‘in karakteristiğini oluşturan diğer unsurlara odaklanmak daha doğru olur. Hiçbir zaman vahşi, saldırgan veya agresif bir black metal grubu değillerdi zaten ama mutlu melodiler (gerçekten), black metal ile hiç alakası olmayan davul ritimleri (In the Absence of Matter‘ın 6:30 civarı ne ya öyle) ve enteresan solo tercihleriyle bezeli bir albüm de beklemiyordum açıkçası. Birbirinden kopuk anlarla dolu olsa da o anlardan bazıları etkileyici ve 20-30 saniyelik bölümler dahilinde Djinn‘den keyif aldığımı söylemem gerek. No Place Here‘in bas gitarın öne çıktığı orta kısmında 6:50 ve sonrası çok güçlü örneğin. Ayrıca özellikle son iki parça Forestless ve Between Two Worlds‘de resmen yardırıyor sololar. Tabii o sololara nasıl gelindiği de sololar kadar önemli olduğu için Jake-James ikilisinin gitar numaraları da bir yere kadar etkiliyor insanı.
Genel anlamda Uada’nın ne yapacağına karar verememiş halleri, albümü karanlık (iyi anlamda değil) bir yere sürüklüyor. Ortalaması on dakikayı bulan altı parça da dağılıp geri toplanmaya çalışıyor. Beste stili olarak çember çizmeye çalışıyor Uada ve neredeyse her parça, başladığı yere dönüp öyle bitiyor. Doğru bir gövdeye sahip olduğunuzda anlatıyı, atmosferi besleyebilecek bir yöntem bu, evet, fakat Uada parçaların ortalarında o kadar kayboluyor ki başa dönüp bağlamaya kalktığında daha da üzücü bir hale geliyor her şey. En tutarlısı The Great Mirage, en korkuncu da In the Absence of Matter merak edenler için.
Kopuk, tutarsız beste anlayışına alıştığımı varsayalım, bu defa da korkunç prodüksiyon giriyor devreye. Her şeyden önce bas gitarı bir açıp bir kapamışlar sanki. Black metal albümünde bas gitar olmaması yeni bir haber değil belki ama Djinn‘i o tür bir black metal albümü olarak görmekte zorlandığım için takılıyorum tutarsızlığına. Tabii bir de hiçbir enstrüman birbirinden ayrılamıyor olması ve dinamik aralık denilen, insanların uğruna dünya para döküp evine sistem kurduğu hadiselerin zerre sallanmaması var. Hiçbir duygu kalmayana kadar bastırıp sıkıştırmışlar her kanalı ve garip bir prodüksiyon çıkmış ortaya.
Rock tabanlı bölümlerin sıklığıyla, sıkıştırılıp kolay dinlenebilir hale getirilmiş yumuşak prodüksiyonuyla ve çift gitarın sıcak melodileriyle Djinn‘i sevenler, bu yazıyı anlamayanlar çıkacaktır mutlaka ama Metalperver olarak Uada’yı ilk albümü haricinde tavsiye etmiyorum ben. Bir önceki albümdeki kimlik bunalımı kaynaklı kopyacı hareketlere ve bu albümdeki black metal adı altında sulandırılmış, bolca yumuşatıcı boca edilmiş, hem müzik hem de söz anlamında sınıfta kaldığını düşündüğüm bestelere yüz vermemenizi temenni ediyorum. En kötü yazının künyesinde yer alan melodic black metal etiketine tıklayıp incelediğim onlarca albüme bir göz atarsınız… Daha da utanmadan boundary-pushing, genre defying falan demişler ya. Tüm yaratıcılığı ilk albümde harcadık, şimdi ne yapacağımızı bilmeden geziyoruz öyle demiyorlar da.