Obsidian Tongue – Volume III
Merhaba.
Aslında Mart ayının sonlarında paylaştığım PozKes#4‘te kabaca bahsedip övdüğüm, ta o zamanlardan beri inceleme listemin üst sıralarında duran Obsidian Tongue’ın yeni albümü Volume III‘e nihayet sıra geldi. Hazır gazımı almışken bu defa hiç oyalanmayalım. Açılış paragrafı, flört süreci yok; direkt dalıyoruz!
Dağıldığına üzüldüğüm isimlerden WOODS OF YPRES’te de çalmış Brendan Hayter’in tek kişilik projesi olarak başlayan Obsidian Tongue, ilk iki albümde çalan ana davulcuyu kaybetmiş ama onun yerine Raymond Capuzzo (FALLS OF RAUROS) dahil olmuş ki Volume III performansına bakınca bu değişikliğin gayet olumlu olduğunu söylemek mümkün. İki kişilik ekip Amerikan usülü atmosferik black metal yapıyor ve tıpkı bahsettiğim diğer iki grup gibi çeşitliliğe kucak açmış müziğiyle insanı mest ediyor.
Yaklaşık yedi yıl sonra gelen albümdeki tek değişiklik davulcu değil. Özellikle Volume I: Subradiant Architecture zamanından kalma, folk tabanındaki akustik bölümlerden vazgeçmiş görünüyorlar tamamen. AGALLOCH referanslarıyla Obsidian Tongue’a dalmış eski hayranları bir tık üzecek belki ama beş parçayla kırk beş dakikaya uzanan albüm yeterince dolu ve bir-iki dinlemeden sonra eksiklik aramak şöyle dursun, fazla bile gelebilir kimilerine.
Ağır ağır girip atmosferi düzenleyen Anatkh, bu 90’lar İngiliz doom havaları estiren girizgahının konuyunereye vardıracağını düşünmeye başladığınız anda Raymond’ın harika davullarıyla ivmelenip çağlamaya başlıyor. Üç dakikalık girişinin ardından bir süre blast-beat ve black metal çığlıklarıyla ilerleyeceğini düşünüyorsanız Brendan’ın çığlıkların arasına soktuğu temiz, melankolik vokalleri yine ezber bozuyor. 5. dakikaya doğru ilerlerken tom davulları ve hafif efektli temiz vokaller, uçucu gitarlar ile daha da melankolik, hatta gotik bir yerlere ilerliyoruz… Anatkh, Obsidian Tongue’ın neler sunabileceğinin en iyi özeti gerçekten ve albümün en uzun parçası olmasına, 15 dakikaya yaklaşmasına rağmen devamlı değişip dönüşerek heyecanını koruyor. Bu tür şarkıları anlatırken sıklıkla roller-coaster benzetmesi yapılır ve Anatkh da kesinlikle bu benzetmeye uyan bir parça.
Brendan’ın gitarlarında hem büyük bir öfke hem de ANATHEMA‘nın PINK FLOYD‘dan en çok esinlendiği parçalarındakilere benzer bir melankoli var. Return to the Fields of Violet‘ın 4:20 civarında giren gitara ve arkasından geçilen ağır ve kısacık pasaja bir bakın mesela. Son bir dakikadaki aşırı melankolik gitarın üzerine Raymond’un giderek vites artıran davullarıyla bu şarkının kapanışı da muhteşem bu arada. Kaç kere döndü bu bölüm, belli değil. Ayrıca çoğu black metal müzisyenin aksine Brendan major gamlar ile de black metal yapılabileceğini kanıtlarcasına kimi anlarda beklenmedik şeyler yapıp şaşırtıyor. Prodüksiyon Kuzey Amerikalı black metal gruplarının standart prodüksiyonu gibi ve bir tık tiz ağırlıklı ama katman katman gitarlar, kimi riflerin çözünüp dağılarak başka bir şeye evrilme süreci gayet net duyuluyor. Bunun haricinde dinamik gitarlarla örtüşen vokaliyle de öne çıkıyor Brendan fazlasıyla. Tiz black metal çığlıkları, temiz vokalleri, brutale kayan kükremeleri; hepsinde çok başarılı ve müziğin o anki ruh halini çok iyi yansıtıyor.
Diğer taraftan Volume III‘ün genel havasını bozduğunu düşündüğüm ufak-tefek birkaç detay da kulağıma batıyor hala. Coda: Child In Ice adındaki üç dakikalık piyanolu kapanışı hiç yakıştıramıyorum mesela hala albüme. Ayrıca on üç dakikayı aşan süresiyle diğer ağır top Empath da özellikle son bölümde biraz kaybediyor yönünü. Hele ki dokuz-onuncu dakika civarında bir kadın vokal girip tanıtım metni okur gibi iki cümle kurup gidiyor ki o kısım gerçekten tadımı kaçırıyor. Halbuki aynı parçanın şöyle altı-yedinci dakika civarında Morningrise zamanı OPETH‘in temiz vokalli yumuşak bölümlerini fazlasıyla anımsatan pasajlar ne kadar da keyifli… Kısacası nadiren de olsa bazen dağılıyor Volume III ama bir şekilde direksiyonu yolda tutmayı da başarıyor.
NEUROSIS‘ten AGALLOCH‘a, OPETH‘den yazının başında bahsettiğim iki Amerikalı enfes isme kadar birçok gruptan izler bulabileceğiniz, safkan black metalden ziyade şöyle devamlı inip-çıkan, değişip dönüşen türden black metal sevenler için çok iyi bir iş Volume III. Biraz yorucu bulabilir, içine girmekte zorlanabilirsiniz belki. O yüzden de gönül rahatlığıyla herkese önermem ama yazıyı okuyup olabilir aslında ya, diyorsanız ertelemeyin, direkt dalın Obsidian Tongue dünyasına. Pişman olmazsınız.