Russian Circles – Blood Year
Merhaba.
On beş yıldır beraber takılan Mike Sullivan, Dave Turncrantz ve Brian Cook’un Russian Circles adı altında paylaştığı ilk albüm Enter‘ın üzerinden tam on üç yıl geçmesine rağmen o dönemi gayet net hatırlıyorum. Özellikle uykuya geçiş esnasında fazlasıyla düşkün olduğum enstrümantal müzikte Russian Circles, sonradan etiketinin post-metal olduğunu öğreneceğim müziğiyle beni avcunun arasına almıştı ve Chicago çıkışlı bu üçlünün duygu geçişini yansıtmakta hiç zorluk çekmeyen kompozisyon anlayışı sayesinde Russian Circles, her daim takibi sürdürdüğüm bir isme dönüştü. Onlar da sağ olsunlar, ortalama iki-iki buçuk yılda bir albüm yapıp hiçbir zaman fazla bekletmediler beni.
Blood Year, grubun yedinci stüdyo albümü ve şimdiye kadar yaptıklarının bir uzantısı niteliğinde. Russian Circles’tan yeni, taze şeyleri duymak isteyenlerin sayısı herhalde çok değildir, o nedenle buna takılmanın bir anlamı yok. Ancak bir önceki Guidance, harika geçişleri ve bağlı besteleriyle yekpare bir albümdü ve Blood Year‘da dikkat çeken ilk değişiklik grubun yeniden bağımsız bestelere dönmüş olması. Biri kısa bir intro olmak üzere yedi parçadan oluşan Blood Year, otuz dokuz dakika süresiyle de grubun en kısa ikinci albümü.
Aynı şekilde diskografiye kıyasla epey sert kalıyor. Turncrantz’ın pırıl pırıl davulları, Sullivan’ın hafif kirli gitarlarıyla birleşince PELICAN vari anlar çıkmış ortaya. Özellikle trampet tonu bütün albümün üzerinde resmen ve enfes duyuluyor. Kayıttatki bu davul-gitar tezatı değişik bir atmosferin oluşmasına yol açmış. Bas gitar da her zamanki gibi çok önde ve Sinaia‘da olduğu gibi bazı anlarda direksiyonu tamamen ele geçiriyor.
Hatırlarsanız Nighttime Stories‘i kendi alanında yılın albümü adayı olarak görmüştüm ve Blood Year‘da da benzer bir direkt, vurucu yaklaşım hoşuma gitti. Geçmişe kıyasla ağır inşa süreçleriyle geçilen atmosferik bölümler epey azalmış ama Russian Circles bir şekilde kendi dünyasını yaratıp dinleyiciyi oraya çekmeyi başarıyor yine. Tabii iç dinamik değerlendirmesi bu, yoksa Kohokia ve albümün açık ara en güçlüsü Sinaia, yine sabırlı ve soğukkanlı ilerleyen, kıvrılarak süzülen besteler. Buna karşın grubun alamet-i farikalarından sayılabilecek o sinematik tavır biraz törpülenmiş ve daha rock, daha kafa sallatan bir anlayışa geçilmiş. Hayranlar için örnek vermek gerekirse son iki albümden ziyade Station‘a daha yakın duruyor Blood Year. Gerçi bir Harper Lewis patlayıcılığı da yok ne yazık ki albümün herhangi bir anında.
Albümün zayıf tarafı ise hissiyatı uçlara taşımayı tercih etmemesi. Ne büyük bir patlama ne de büyük bir yıkım anına denk gelmek mümkün değil. Etkileyici bir diskografiye ve akılda kalan özel bölümlere sahip bir grup Russian Circles ve Blood Year bu anlamda biraz uçucu görünüyor. Bu nedenle Sinaia, albümün kalanından sıyrılıyor daha ilk dinlemeden. Bunun dışında Quartered‘daki kimi basit ama etkili metal rifleri dışında öyle öne çıkan, duygu bakımından yükselinen anlar pek yok. Yine de genele vurunca otuz dokuz-kırk dakikanın su gibi aktığını söylemek mümkün her zamanki gibi.
Sanıyorum Blood Year hakkındaki en isabetli değerlendirme, bir sonraki Russian Circles albümünden sonra yapılabilecek. Eğer grup bu tavrı sürdürürse daha köşesiz ve uçucu bir gruba evrilebilir, o yüzden de minik bir tehlike sinyali olarak dahi görebiliriz ama bu tavır eğer tek albümde kalacaksa Blood Year, Russian Circles diskografisindeki farklı, keyifli bir lezzet olarak duracaktır eminim.
Geri bildirim: Uppergraff – Virtues – Metalperver
Geri bildirim: Uppergraff – All The Giants Are Gone – Metalperver