Macabre – Sinister Slaughter
Bir ara “A’dan Z’ye Seri Katiller Ansiklopedisi” diye bir şey çıkmıştı. Ben o dönem asiliğin verdiği gaz ve heyecanla derhal koşup satın almıştım. İçerisinde Richard Ramirez’den Jeffrey Dahmer’a, Albert Fish’den Ted Bundy’ye kadar insanlık tarihinde kaydı tutulmuş ne kadar ağır psikopat varsa hepsinin yedikleri nanelerin bilgisine ulaşmak mümkündü. Hala satılıyor mu bilmiyorum ama meraklısı olan varsa gayet ilginç bir kitap. Gerçi 3. sayfa haberleri gerçeğine sahip ülkenin vatandaşları olarak ne kadar şaşırır ne kadar etkilenirsiniz bilemiyorum tabii. Macabre’nin bu kitap ve muhteviyatı ile ilgisi ise tahmin edebileceğinizden daha acayip bir boyutta.
1984’den beri rahatsız duygularla thrash/grind/death metal ile uğraşan topluluğun üyelerinin tamamı seri katil konusuyla yakından ilgilenen kimseler. Örneğin albümde duyduğumuz çeşit çeşit hasta vokalin ve jilet gitarların sahibi Corporate Death rumuzlu şahıs, Charles Manson hapisteyken onunla mektup arkadaşı olmuş, öyle yakın olmuşlar ki Manson ona özel bir tablo bile yapmış. Her bir üyenin kendine ait seri katil eşyası koleksiyonu olduğunu da belirtmek gerek ki içerisinde çok nadir parçalar da mevcut (bu parçaların neler olabileceğini hayal etmeyi okuyucuya bırakıyorum). Lakin bu garip hobilerinin yanında o kadar da eğlenceli ve şen şakrak insanlar ki bu uğraşıları geyik mi ciddi mi anlamak mümkün olmuyor. Keza müzikleri için de aynı şeyi söylemek mümkün.
Hiçbir üyesini değiştirmeden hala aktif bir şekilde müzik hayatına devam eden grubu (geçtiğimiz yıllarda roket bir albüm daha çıkardılar mesela) bazı kesimler Amerikan death metalinin efsaneleşen soundunun oturmasında büyük etkisi olan, kült bir mertebede görürken metal müzik dinleyicisinin geneli Macabre’nin varlığından bile birhaber. Biz daha üzerimizde sadece dayımızın asker postalları olduğu halde salonun ortasında mandalina yerken adamlar bu müziğe emek veriyormuş diyerek grubun geçmişinden bahsetme işini geçiyorum… Evet, böyle bir fotoğrafım var.
Death/grind/thrash karışımı diyebileceğim bir müzikle 42 dakikaya 21 şarkı sığdırmayı başaran Sinister Slaughter(SS), Corporate Death’in “SWEAR TO SATAN” sözleriyle, Richard Ramirez’in lakabı olan “Nightstalker” şarkısı ile açılıyor. Daha ilk dakikadan grubun buram buram 90’lar kokan yapısı ortaya çıkıyor ve nakarata gelindiğinde (ki gerçekten çok çabuk geliyor) sapıkça bir gülümsemeyle kendinizi “Night-stalkeeeeeeeeer!!!” çığlıkları atarken bulursanız hesabını benden sormayın.
Müziğin yanında sözlerin de çok önemli olduğu albümlerden biri olan SS’da hemen hemen her şarkı başka bir seri katile atıfta bulunuyor ve bu hızda, bu agresiflikteki beton gibi müziği bu sözlerle dinlemek gerçekten çok keyifli. Garip bir RPG hissiyatı ile tüm albümü sapık bir gülümsemeyle dinlemek işten bile değil. Bir de eğer hangi katilin ne halt yediğini biliyorsanız şarkılar çok daha farklı anlamlar kazanarak daha da eğlenceli(!) bir hale geliyor, zira her şarkıda o katile dair nefis detaylar, espriler var.
Hem konusu hem de bunu ortaya koyan adamlar bu kadar hastalıklı olunca şarkılar da birbirinden çok farklı olabiliyor. Bilindik death metal vokalleri, tiz çığlıklar, grind böğürtüleri, mid-tempo leş şarkılardan baştan sona grind giden şarkılara ve hatta balladlara (Mary Bell şarkısının yeri gönüllerde çok ayrı) kadar ne ararsanız bulmak mümkün. Bu çeşitliliği sağlamak için gerekli enstrüman hakimiyetine sahip olmayı geçtim, artık işin gırgırına geçmiş olduklarını görmek gruba olan saygımı kat kat artırıyor. Özellikle davulun başındaki azman Dennis the Menace’ın performansı gerçekten mükemmel. Corporate Death’in bol varyasyonlu vokalleri, gürül gürül baslar derken akıp gidiyor albüm.
Gırgır demişken, tüm bu hastalıklı müzik ve yaklaşıma rağmen albümde müthiş eğlenceli şeyler var. En az 15 yıldır dinliyor olmama rağmen hala her açtığımda “asdjalskfgşl” şeklinde rastgele güldüğüm Vampire of Dusseldorf’u dinlemek bile Macabre’nin nasıl adamlardan kurulu olduğunu anlamanıza yeter. Bu arada bu şarkının son bölümü diyorum, başka bir şey demiyorum. Dream Theater-This Dying Soul’un bitmeyen son bölümü gelsin aklınıza, öyle bir şov var. Benzer şekilde albümdeki favorilerimden Mary Bell, 43 saniyelik bir başyapıt adeta. Bir başka müthişlik de “Shotgun Peterson”‘daki kötücül death metal vokallerine “When i squeeze the trigger I’ll make you look like swiss cheese” sözü, nakarattaki çok eğlenceli gitarlar, “What’s That Smell” şarkısının direkt kendisi… Saymakla bitmiyor kısaca. Detaylarda çok daha fantastik şeyler bulmak mümkün. Son bir ipucu daha vereyim: Albert was worse than any fish…Ulan ahahah.
Şarkılardan, katillerden, esprilerden filan bahsettikçe bahsedebilirim ama bu ziyafeti keşfetmeyi sizlere bırakayım. 1993’den günümüze ulaşan mükemmel bir ekstrem metal albümü. Beatles’dan esinlenen ve gelmiş geçmiş en iyi birkaç metal albümü kapağından biri olduğuna inandığım inanılmaz kapağı, harika konsepti, daha da harika bir şekilde bu konseptin işlenişi, azman davullar, çeşit çeşit vokaller, jilet gitarlar ve gerçekten çok eğlenceli detaylar. İşi “senin ananı bacını da seri katil kapsa bakalım güler misin,” gibi bir noktaya getirmenin de bir anlamı yok; dalga geçip hakkında gülebildiğimiz zaman yok olur kötülükler. Macabre de bunu fazlasıyla başarıyor.
95/100