The Vision Bleak – The Unknown
Birer metafor olarak var olan kimi saklı hisleri gayet direkt bir yolla müziğine yedirebilen güzide The Vision Bleak,w The Kindred of the Sunset EP’si ile yeni albümünü müjdelemişti. Hem bu EP hem de bir önceki harika The Witching Hour sayesinde The Unknown hakkındaki beklentilerim epey yükselmişti ve yıllar sonra tekrar The Vision Bleak isminin sıklıkla andığım bir isim haline gelmesinden epey memnundum. Schwadorf ve dadaşların tüm projelerde nihayet istenen üretkenlik seviyesine kavuşmuş olduğunu görmek gerçekten mutluluk verici.
Çoğunluğun tam zamanlı olarak dahi görmediği grubun altıncı albümüyle (EMPYRIUM‘un beş albümü olduğunu hatırlatırım) karşımızda olması, aslında Schwadorf’un gruba ne kadar önem verdiğini yeterince açıklıyor. Yine de varlığının 16. yılını geride bırakmaya hazırlanan oluşumun EMPYRIUM‘un gölgesi altında kaldığı bir gerçek. Ancak The Vision Bleak, The Unknown ile yeni bir kulvara girmiş ve korku hikayelerini, fantastik mitleri konu edinen grubun yüksek tempodaki eğlenceli şarkı yapıları ve grotesk öykülerin dış sesi olma özelliği yerini biraz daha farklı bir müzikal kimliğe bırakmış.
Bu açıdan bakıldığında albüme daha iyi bir isim seçilemezmiş gibi duruyor, zira albümün ilk yarısı bitmeden grubun gerçekten de bilinmez sulara yelken açmış olduğu anlaşılıyor. EP ile aynı ismi taşıyan The Kindred of the Sunset dışında bildiğimiz The Vision Bleak yapısında, temposunda ve temasında şarkılara rastlamak pek mümkün değil. Elbette grup bir anda bambaşka bir hale gelmiş değil ve Schwadorf’un özgün gitar melodileri ile Konstanz’ın karakteristik vokali sayesinde tanıdık bir şeyler yakalamamak imkansız. Fakat grubun eski imajını, havasını yakalamak için biraz derinlere bakmak gerekiyor.
Yüzeye bakıldığındaysa grubun horror metal türünün horror kısmını daha ciddi bir şekilde ele aldığı görülüyor. Öncelikle dış ses, anlatıcı kimliğinin tamamen yok olduğunu belirtmek gerek. Artık Schwadorf doğrudan hikayenin içindeki, bahsettiği şeyleri birebir yaşamış veya yaşamakta olan bir karakter olarak göze çarpıyor. Bu nedenle de albüm aslında hayli karanlık bir atmosfere sahip. Bu atmosfer vokal çeşitliliği ile perçinlenirken sözlere bakıldığında da yine geçmişe göre daha soyut, sembolik bir anlatımın söz konusu olduğu görülüyor. Zaten Schwadorf’un tüm projelerinde belirli bir edebi seviyede olduğunu söylemek yanlış olmaz. Velhasıl şarkılar temponun yükseldiği yerlerde, hatta blast (yanlış okumadınız) giden yerlerde dahi ciddiyetini bir hayli koruyor. Eskinin gotik, biraz ürkütücü ama eğlencelik müziği yerini aynı özelliklere sahip atmosferde çok daha ciddi bir müziğe bırakmış, diyerek özetleyebiliriz sanırım.
Şarkı bazında The Kindred of the Sunset dışında ilk dinlemede zihne yerleşen bir şarkı bulmak zor ve albüme biraz şans tanımak gerekiyor. Bu yönden geçmişe oranla biraz daha zorlayıcı bir müzik olduğu söylenebilir. Doğrusu The Witching Hour‘a bayılmış biri olarak ben de uzun süre alışamadım ama iki albümün farklı karakterlerde olduğunu, hatta The Unknown‘un diğer tüm The Vision Bleak albümlerine göre bile hayli farklı olduğunu göz önüne alarak dinleyince eteğindeki taşlar dökülmeye başlıyor. EP’de de yer alan ve öve öve bitiremediğim The Whine of the Cemetery Hound liderliği kimselere kaptırmadı ve albümdeki favorim olmayı da başardı. Özellikle “This is My Kingdom, Reich of the Dead”, nakaratı ve vokali muhteşem. Hem yaklaşımdaki değişikliği görmek hem de nefis bir şarkı dinlemek isteyenlerse How Deep Lies Tartaros?‘a göz atabilir.
Özetle The Witching Hour sonrası beklenmedik sayılabilecek, ancak hayal kırıklığı yaratmayan şekilde farklılaşmış bir albüm The Unknown. Çok vurucu olmaması ve 5 albüm sonrasında yeni fikirlere geçiş sürecindeki albüm kimliğinde olması bile kalitesinden bir şey kaybettirmiyor. Zaten grup yoluna bu şekilde mi devam edecek bilemeyiz elbette ama Schwadorf-Konstanz ikilisinin fabrika ayarındaki yüksek kaliteye zeval gelmedikçe belirli bir seviyenin üzerinde şeyler dinlemeye devam edeceğimize şüphe yok.
80/100