Dark Tranquillity – Haven
Merhaba.
Geçtiğimiz hafta, eski bir mail adresimde bulduğum arşivlik bazı kritiklere ulaştığımı ve bir süre bu eski yazıları paylaşacağımı belirtmiştim. Seriye devam ediyoruz, buyursunlar:
1999 yılında, henüz ortaokul sıralarında başlayan Dark Tranquillity aşkım, aradan geçen 25 yılı aşkın zamanda beni hayal kırıklığına uğratmayan tek a… Yok canım, arabesk girmeyelim şimdi. Kendi türünde dünyanın en iyilerinden biri, hatta istikrar ve kalite kıyasında tepeye bile yazılabilecek İsveçli melodik death metal devi, ufak tefek değişikliklerle zaman zaman inişli çıkışlı bir grafik çizmesine ve 80’ler sonundan beri metal çalmaya çalışan her grup gibi kadroyu koruma sıkıntıları yaşamasına rağmen Mikael Stanne ve kurmaylarının bu mereti herkesten biraz daha yukarıda yaptığını söylemek abartılı bir iddia olmaz.
IN FLAMES vokalisti ve bazılarımız için en güzel duyguların katili Anders Friden’in aslında Dark Tranquillity’nin ilk vokalisti olduğu, Mikael Stanne’nin o dönemler gitarist rütbesi ile grupta yer aldığı, bu türü ve grupları bilen herkesin malumu. Haven albümü özelinde değinmek istediğim esas kaderin cilvesi tadında hadiseyse kurucu üyeler arasında yer alan Fredrik Johansson’ın, dört enfes albümde nice sololar, kafa koparan rifler ve dertlendiren ezgilerle Dark Tranquillity’nin karakterine önemli bir katkı yaptıktan sonra, tam da Haven öncesi gruptan ayrılmaya karar vermesi. Aslında bu, Dark Tranquillity için inanılmaz önemli bir karar. Zira yıllarca kestirmeyip bir dönem rastası dizlerine değen saçları, İspanyol paça pantolonlarıyla tanıdığımız Martin Henriksson, 1991’den beri elinden düşürmediği bas gitarını bir kenara bırakıp gitara geçiyor. Henriksson’dan boşalan bas gitar koltuğunaysa Michael Niklasson geçer. Gitarist kaybını bu şekilde atlatan grup, kadrosuna bir de sonradan Dark Tranquillity müziğinin merkezi haline gelecek Martin Brändström’ü katar. Johansson ayrılmasaydı belki bu kadar çok taşın yeri değişmeyecek, Martin Brändström’ü tanımayacak ve belki de o enfes klavye melodilerini hiçbir zaman dinleyemeyecektik.

Hoş, Brändström’ün dahil olduğu Dark Tranquillity için prime sıfatını kullanmak pek kolay değil. 1999’da yayımlanan Projector‘daki temiz vokal, daha radyo dostu bestecilik ve düşen tempodan kelli, eleştiri oklarının hedefi olmuş, o döneme kadar kütür kütür melodik death metal çalan grubun bozduğuna dair yorumları da beraberinde getirmişti. Haven ise aslında tam bir baş kaldırı ve öyle bozulmaz, böyle bozulur! albümü. Brändström’ün yanında getirdiği 4 parçanın etrafında şekillenmiş, elektroniğin, klavyenin adeta suyunun çıkarıldığı parçalardan oluşan, o dönem için oldukça atipik bir albüm Haven.
Brändström’ün ne kadar baskın bir karakter olduğu ve belirleyici rolü, ilerleyen yıllarda daha da iyi anlaşılacak elbette ama ayağının tozuyla Haven‘ı kaydetmesi, daha doğrusu kaydettirebilmesi, bana hep ilginç gelmiştir. Bas gitarı kaldırsak bayağı brutal vokalli elektronik müzik gibi bir şeye dönüşecek durumda mesela Haven. Belli kalıplar arasında sıkıştığı için parçalar birbirine benzemiş ve grubun kalanı, Brändström’ün getirdiği bu yeni bakış açısına uyumlanmakta epey zorlanmış gibi hissettiriyor. Genellikle vokaliyle birden fazla duyguyu verebildiği için sevilen Mikael Stanne bile (efektlerin de etkisiyle) tekdüze, güvenli bir performans sunarak bu geçişi olabildiğince hasarsız atlatmanın yeterli olacağı fikrini savunduğunu düşündürüyor. O güne kadar davul taburesinin üzerinde bam güm bir tutum sergilemiş Anders Jivarp bile ne yapacağını şaşırıp standart rock ritimlerini dayamış geçmiş. Hal böyle olunca, yıllar sonra Niklas Sundin’in de “en sevmediğim Dark Tranquillity albümü” diye nitelendireceği bir şey çıkmış ortaya. Indifferent Suns, Feast of Burden, The Same gibi epey doldurma tınlayan besteleri de düşününce, insan Sundin’e hak veresim gelmiyor değil.
Buna rağmen detaylarında yine pek çok güzelliği de barındırıyor Haven. Her şeyden önce açılış parçası The Wonders At Your Feet (Brändström’e ait), Stanne’nin insanın moralini yükselten sözleri de sağ olsun yıllarca konserlerden eksik edilmedi. Hatta Setlist.fm’e göre grubun en çok canlı çalınan parçası hala. Bir diğer hit Haven, 2. yarıya adeta can suyu veren yüksek tempolu ve coşkulu Rundown ve kıyıda köşede kalmış güzelliklerden Emptier Still de yine albümün gözdelerinden. Özellikle Emptier Still, Stanne’nin en başarılı temiz vokallerinden bazılarını sunarken melankolisi, üzgün/kızgın geçişleriyle hakikaten underrated gördüğüm Dark Tranquillity parçalarının başında geliyor.
Metal müziğe aşina ama ekstrem türlere mesafeli dinleyiciler için bir geçiş albümü olabilecek nitelikte, rahat dinlenebilen ve aşırı dikkat/konsantrasyon gerektirmeyen, elektronik altyapısı sayesinde eşe dosta rahat önerilebilecek bir albüm Haven. Evet, grubun erken dönemini düşününce akla gelecek son albüm olması olası ve özellikle sonrasında çıkardıkları Damage Done başyapıtı sayesinde iyice eriyip gidiyor diskografide ama ara sıra açıp şöyle 4-5 parçasını döndürmek hala keyif veriyor bana. Zaten günün sonunda Dark Tranquillity’dir bu yani; en kötüsü ancak bu kadar kötü olabiliyor işte.
70/100


