Suicidal Angels – Profane Prayer
Merhaba.
2001’de kurulan Yunan thrash tellalı Suicidal Angels, ilk albümünü yayımladığı 2007’den beri istikrarlı bir üretkenlikle 7 albüm yayımladı ve Avrupa’nın thrash çevrelerinde kendince bir yer edinmeyi başardı. Bugüne kadar başyapıt seviyesinde, herkesin üzerine atladığı kusursuz bir albüm yapmadılar belki ama thrash sınırları çerçevesinde belirli bir standart ortaya koyarak türü sevenleri tatmin ediyor, işlerine bakıyorlar. Motivasyonu belli, sınırları zorlamaya kasmayan bir isim olması sebebiyle Suicidal Angels’a duyduğum heyecan genel olarak biraz düşük olsa da duruşlarına saygı duyuyorum. Thrash metal dinlemek istiyorsanız biz buradayız kardeşim, gibi net bir tavırları var.

8. Stüdyo albümü Profane Prayer çıkalı bir ayı geçiyor aslında. Çıktığı dönem dinlemiş, inceleyecek kadar dikkate değer bulmamıştım ama ne olduysa bu bir aylık süreçte birkaç defa albüme dönerken buldum kendimi. Bunun temel sebebiyse ilk paragrafta söylediklerimin tersi bir yere çıkarabilir bizi; bir yandan çatır çatır thrash çalarken bir yandan da 20 küsür yılın ardından ilk defa yeni bir şeyler denemeye çalışan, üç-dört dakikalık formülize thrash marşlarının ötesinde bestelerle farklı denemelerde bulunan bir Suicidal Angels var karşımızda. Bir önceki Years of Aggression saçmalığından sonra bir daha Suicidal Angels dinlemem sanıyordum ama kazın ayağı öyle değilmiş.
Açılış şarkısı When the Lions Die ve takip eden iki şarkı boyunca bildiğimiz yerlerden devam ediyor ve avı ürkütmeden, dikkatle yaklaşıyorlar. Sık sık KREATOR‘u anımsatsalar da, orjinallikten fersah fersah uzak olsalar da bu tarz Suicidal Angels şarkıları, grubun markasını yaratırken en sık başvurduğu, çok da iyi becerdiği bir şey. Jilet gitarlar, güçlü davullar ve agresif bir vokali SLAYER ve Kreator ilhamıyla birlikte çuvala koyup sertçe duvara vurduğunuzda ortaya çıkan besteler, ortalama bir thrash metal severi fazlasıyla tatmin edeceği için bu şarkıların da gayet başarılı olduklarını söylemek lazım. Thrash sevip de When the Lions Die, Crypts of Madness, isim parçası Profane Prayer üçlüsüne burun kıvıracak birini tanımıyorum doğrusu. Ayrıca Gus Drax’in albümün tamamına yayılmış durumdaki harika solo işçiliği, bu tip dümdüz şarkıları da daha lezzetli kılıyor.
Temel farklılıklar ise ilk olarak Deathstalker‘da kendini belli ediyor. Yunanistan metal camiasında dişe dokunur kim varsa konuk olarak yer almış bu şarkıda ve 8 dakikayı aşan süresi, Sakis Tolis‘in kendine has vokali, nakaratlarda hep bir ağızdan haykırışları ve orta tempodaki melodik yapısıyla Suicidal Angels diskografisinin en atipik işlerinden biri. Belki dinleyenleri ayrıştıracak ve katışıksız thrash kinciliğinden hoşlananlar tarafından sevilmeyecek ama ben hem yadsınamaz ROTTING CHRIST havasını hem de melodik gitarlarını sevdim.
Benzer bir yaklaşımı kapanıştaki The Fire Parth of Fate‘de de görmek mümkün. Neredeyse 10 dakikayı zorlayan bu epik parça, başından sonuna kendi başına bir macera. Konuk Krida’nın hülyalı vokali, orta tempolu 2/4 davullar ile farklı bir havası olacağını ilk andan belli ediyor. Antik Mısır mı dersiniz, yoksa daha cehennemi bir ortam mı canlanır sizin hayal dünyanızda bilmiyorum ama atmosfer bakımından kesinlikle albümün kalanından ayrılıyor. Sanki kaderine boyun eğmiş, attığı her adımda biraz daha ölen bir kölenin hikayesi gibi benim için ve Drax’in solosu sonrası giren konuk Santur enstrümanının verdiği his hakikaten keyifliydi. Thrash oranı tartışılır, fakat kesinlikle tesirli bir şarkı.
Öte yandan bence hem prodüksiyon epey zayıf (biraz hacim be kardeşim) hem de demin bahsettiğim o iki uzun, epik parçanın sebep olduğu odak kaybı, bir thrash metal albümü değerlendirmesinde Profane Prayer‘ın elini zayıflatıyor. Ben zaten Suicidal Angels’ın thrashine çok ayılıp bayılan bir dinleyici olmadığım için 30-40 yıllık fikirlerin yeniden ısıtılıp önüme getirilmesindense en azından bir kımıldanma belirtisi olarak değerlendirdiğim bu fikirlerden keyif aldım ama iki tarafı da keskin bir kılıç olarak görülebilir. Gus Drax’in bakalım bu şarkıda ne yapacak, dedirten gitarı, her zaman çalışacağı garanti thrash kalıpları ve iki, yenilikçi diyemesek de farklı denemeyle Profane Prayer, çok da matah bulmadığım Suicidal Angels’ın ortalamayı geçen işlerinden bir tanesi.
72/100


